Reklam
Reklam
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

1929 Olur mu?

08 Nisan 2020 - 15:57

Bir virüs, üstelik salgın karakterli ve tüm dünyayı adeta esir almış durumda. Hayatı durduran, üretimi, eğitimi, sanatı, sporu darmadağın eden bir illetle karşı karşıyayız. Daha fazlasına girmek istemiyorum. Zira anlatmak istediğim konu başka.
            Yaşananlarla ilgili yazılar kaleme alıyorum. 'Virüs kadar vahim dertlerimiz olacak' demiştim. Nitekim öyle olmaya başladı. Dünya çapında en önemli kuruluşların yetkili isimleri, tanınmış iktisatçılar, iş adamları önemli tespitlerde bulunuyor.
            Çünkü dünya genelinde, üretim durma noktasına geldi. İşsizlik çığ gibi büyüyor. Böyle nereye kadar gidilir sorusunun, cevabını vermek kolay değil. Virüsle ilgili gelecek adına bir şey söylenemiyor. Aynı durum, dünyanın iktisadi gidişi için de geçerli.
            IMF Başkanı, dünyanın büyük bir krize doğru sürüklenmekte olduğunu söylüyor. Amerikalı bir iktisatçı, 2 trilyon dolarlık yardım paketinin asla yeterli olmayacağını ifade ediyor. Bank Of Amerika'nın en yetkili ismi, dünya ekonomisinin görülmemiş bir derin resesyona sürüklendiğine vurgu yapıyor. Almanya bile, ekonomisinin ciddi oranda küçüleceğini beyan ediyor.
            Ünlü iktisatçıların tespitleri de farklı değil. Bir yanda salgın hastalık, bir yanda ekonomik çözülmeler söz konusu. Dolayısıyla sağlıklı bir öngörüde bulunmak kolay olmuyor. Çünkü dünya ilk defa, bu kadar karmaşık bir derdin içine girmiş bulunuyor.
            Hastalık ne zaman kesilir? Kesilirse, her şey eskisi gibi olur mu? Bütün bunlar çok bilinmeyenli denklem gibi. Böyle olunca, ekonomiler de aynı kaderi yaşamak zorunda kalıyor. Ancak bilinen bir gerçek var. Öngörülemeyen zaman devam ederse, dünya ekonomisinin büyük darbe alacağıdır.
            O zaman ne olacak?
            Bu sorunun cevabını, ünlü iktisatçıların kaygılı tespitlerinde bulmak mümkün oluyor. Hem bizde, hem dışarıda iktisat hocalarının yaptığı tespit aynı: Dünya, en az 1929 Ekonomik Bunalımını yaşar.
            Büyük Buhran olarak da isimlendiren 1929 gelişmeleri hakkında, bir fikir ve bilgi sahibi olanlar açısından, böyle bir tespit düşündürücü ve korkutucudur. Görüşler, ihtimal dahilinde olsa bile.
            Bunu yakın arkadaşlarımızla konuşuyoruz. Okuyucularımdan merak edenler var ve görüşlerimi soruyorlar. Nedir bu 1929 Dünya Büyük Buhranı?
            Dünyanın yaşadığı bu büyük buhranı, ana hatlarıyla anlatmak istiyorum.
            Öncelikle bir farkı ortaya koymak gerekir. Ekonomik kriz başka bir şeydir, bunalım başka bir şey. Kriz lokal olarak çıkar. Belli bir ekonomiyi ve topluluğu ilgilendirir. Daha kısmidir. Çıkış yeri iyi tespit edilirse, alınan tedbirlerle düzlüğe çıkmak mümkün olur.
            Ekonomik buhran, kriz gibi değildir. Küreseldir, tüm dünyayı ve ekonomilerini ilgilendirir. Buhrandan etkilenmeyen insan kalmaz dünyada. Sadece ekonomik değil, toplumsal ve siyasal travmalar yaratır, insanların hayatını alt üst eder.
            Yıl 1929. 24 Ekim Perşembe. Amerika'da borsanın dip yaptığı saatler, film kopmuş ve buhran başlamıştı. Yaklaşık 10 yıl süren buhran günlerinin acısını, tesirlerini rakamlarla anlatacağım. Fakat o kara perşembeye nasıl gelindiğini, kısa notlarla aktarmak istiyorum.
            Derdin ana merkezi; Kuzey Amerika, İngiltere ve Almanya'dır.
Birinci Dünya savaşından sonra, o güne kadar hegomonik güç olan İngiltere, büyük kan kaybetti. ABD'den yardım almak zorunda kaldı. Altın/pound karşılığında para bastı. Bu durum İngiltere'nin ihracatını düşürdü. Daha darboğaza saplandı. Yeniden ABD'den borç alma yolunu seçti.
Aynı tarihlerde Almanya, ABD ile savaş tazminatı sorunu yaşıyordu. Bu sorun Alman ekonomisini felç etti. Bu defa para basmayı denedi Almanya. Ancak ortaya çıkan hiper enflasyonla baş edemedi. 1924 yılında Almanya, ABD ile Dawes Planı çerçevesinde anlaştı. ABD kredi verecek, Almanya alt yapılarını tamamladıktan sonra, kredi borcunu ödeyecekti.
Amerika, 1924 ile 1929 yılları arasında, stabilizasyon devresi geçirdi. İhracat fazlasıyla, dünyanın bir numaralı kreditörü haline geldi. Özellikle otomobil, yapı ve elektrikli makineler gibi endüstriyel faaliyetlerde büyük gelişmeler sağladı. Müthiş bir arz fazlalığı yaşandı. İşçilik ücretleri çok yeterli değildi. Amerikan halkının önemli bir bölümünde, çok çabuk zengin olma arzusu ortaya çıktı.
            Bu gelişmeler, borsayı spekülatif hale getirdi.
            Amerika 1928 yılında, New York borsasını güçlendirmek için, verdiği kredileri geri çekmek zorunda kaldı. Almanya ve İngiltere bu kredileri ödeyemedi.
            Tüm bu gelişmeler yaşanırken, Büyük Buhranın ikinci fitili Florida'da ateşlendi. Florida'nın geleceği ve önemli bir merkez olacağı düşüncesiyle, buradaki gayrimenkullere büyük yatırım yapıldı. Fakat 1928 yılının 18 Eylül günü, beklenmedik bir felaket yaşandı Florida'da. Tropik kasırga 400 kişinin ölümüne, caddelerin dev dalgalarla örtülmesine, araçların parçalanmasına neden oldu.
            Florida'ya yapılan yatırımlar, bir anda paniğe sebebiyet verdi. Herkes gayrimenkulleri elinden çıkarma yarışına girdi. Ancak aldıkları fiyatın yarısına bile satamadılar.
            1929'a gelindiğinde, Amerikan ekonomisinin %50'sinde söz sahibi olan, toplam 200 şirket vardı. Bunlardan birinin dahi batması demek, ekonominin felç olması demekti. O yıllarda bankalar, günümüzdeki gibi bir takım yasal düzenlemelere de sahip değildi. Garantörlük, rezerv, kredi gibi konularda bankaların yasal düzenlemesi yoktu. Dolayısıyla vatandaş sadece parasını yatırıyor, ancak bankanın durumunu bilemiyordu.
            Tarihler 24 Ekim 1929'u gösterdiğinde, Borsa dip yaptı. Spekülatif balon patlamış ve her şey tuz buz olmuştu. Başka, evet başka şunlar oldu: 4,2 milyar dolar para buharlaştı. 4 bin banka battı. İnsanlar mal varlıklarını sıfırladı. Para, pul haline geldi. İnsanlar arazilere koşarak, karnını doyurabilmenin gayretine düştü. Alış verişler takasla yapılır hale geldi. Açlıktan ölenler, evsiz kalanlar, ruh sağlığını kaybedenlerle yıllarca büyük bir dram yaşandı.
            Başta Almanya ve İngiltere olmak üzere, tüm dünya büyük buhrandan etkilendi. Dünyada 50 milyon insan işsiz kaldı. Yeryüzü üretimi %42 oranında düştü. Dünya ticareti %65 oranında azaldı.
            Buhranın siyasi etkileri, daha büyük gelişmelere yol açtı. ABD başkanı Hoower, gerekli tedbirleri zamanında almadığı için suçlandı. Seçimleri kaybetti. Roosvelt ABD'nin yeni başkanı seçildi.
            Buhrandan en çok etkilenen ülkelerin başında Almanya vardı. Açlık ve sefaletle boğuştular. Hitlerin Nasyonel Sosyalist partisi, böyle travmatik bir ortamda iktidara geldi.
            Peki, bu büyük buhranın Türkiye'ye etkisi ne oldu?
            O güne kadar Türk çiftçisi; yaklaşık 3 kilo buğdayla bir kilo şeker satın alabiliyordu. Buhran sonrası, 7,5 kilo buğdayla bir kilo şeker alabilir hale geldi.
            İstanbul Üniversitesinde ‘Yerli Malı Kullanma' konulu bir toplantı yapıldı. Ateşli konuşmaların yapıldığı bu toplantıda, üniversite gençleri yerli malı kullanma konusunda birlikte yemin ettiler. Daha sonra Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti kuruldu. 1930 tarih ve 1705 sayılı kanunla, yerli mali kullanımı teşvik edildi.
            Türkiye 1933'de Kliring ve Takas sistemine geçti. Bu sistem; 'malını alanın, malını alırım' esası üzerine kurulmuştu. Bunun bir anlamı vardı. Türkiye'nin ithalatı, ihracata bağlanıyor ve böylece ihracat teşvik ediliyordu.
            Bunun için, ihracat mallarının standardizasyonuna gidildi. İhracata önem verildiğinden, kalite kontrolünün gerekliliği ortaya çıktı. 1934 yılında, bu amaçla 'Türk Ofis' kuruldu. O yıllarda Türkiye ihracatının, yaklaşık %65'i tarım ürünlerinden oluşuyordu.
            Son olarak; 1929 Büyük Buhranın yarattığı etkiler, dünya edebiyatının uzun yıllar konusu olmuştur. Gençlik yıllarımda okuduğum bir roman vardı. Amerikalı romancı John Steinback'in, Gazap Üzümleri isimli romanı beni çok etkilemişti. Buhran sonrası varlığını sıfırlayan ve aç kalan bir ailenin, yolculuğunu ve hikâyesini anlatan bir romandır.
            Dileyelim ve dua edelim, insanlık bu virüs belasını kısa sürede atlatsın. Kaygıların ve korkuların hiç birisi yaşanmasın.

Bu yazı 1848 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum