Reklam
Reklam
Haftanın Yazısı

Haftanın Yazısı

gordesgazetesi@gmail.com

25 Yıllık Bir Yazı

03 Aralık 2018 - 10:24

Ekonomi, netice itibarıyla rakamdır. Hayatın içinde, alabildiğin ve alamadığındır. Satabildiğin ve satamadığındır. Gücünün yetebildiği ve yetemediğidir. Ödeyebildiğin ve ödeyemediğindir.
            Bu yüzden; dini, meşrebi, ideolojisi ve siyaseti olmaz ekonominin.
            Bir ekonominin sağlık ve sıhhatini gösteren başlıklar vardır. Hepside rakamla açıklanır. Döviz fiyatı, enflasyon oranı, milli hâsılası, tasarruf oranı, likitidesi, faiz oranları, cari açığı vesaire'
            Türkiye'nin son 50 yılında, büyük tecrübeler yaşamış bir insanım. Zira bir ticaret insanı olarak, bu süre içerisinde neler gördüm ve neler yaşadım. Şimdiki yaşadıklarım 5'nci dönemi kapsıyor.
            Ne gördün diye soracaksınız elbette.
            Ülke ekonomisinin değişmeyen bir yazgısı var. Ortalama 15 yılda bir, bu ekonomi bir şekilde tökezliyor. Yapısal sorunları var. Yapılması gerekenler var. Fakat onların hiçbirinin üzerine, bugüne kadar gidilmedi.
            Siyaset sınıfı; iktidar olma ve iktidarda kalma adına, hiçbirine parmak basmadı. Her tökezlemede, kusuru hep başka faktörlerde aradılar. Kendilerine asla toz kondurmadılar.
            Bugün yaşananlar, dünkülerden asla farklı değil. Değişmeyen yazgı dediğim bu. 2 yıldır gelişmeleri, yani ekonomiyi çok sıkı takip eden birisiyim. Bugünleri görüp anlattım hep. Anlaşılsın diye uygun üslupla yazdım.
            Fakat hikâyenin karakteri değişmiyor. Mesele, anlayıp farkına varmak değil. Rakamların gerçeğinden sıyrılıp kurtulmak. Enflasyonla mücadele, bir asayiş vakası mıdır? Enflasyon gerçeği, soğanla bayraklaşır mı?
            Dedim ya, ekonominin bu kara yazgısı değişmiyor. Aktörlerin kayıtsızlığı da değişmiyor.
            25 yıl önce bu gazetenin sayfalarında, bir yazı yazmışım ekonomi üzerine. Sizin takdirinize bırakıyorum. Neyin değişip, neyin değişmediğine siz karar verin.
            10 Ekim, 1994 tarihli ve 404 sayılı Gördes Gazetesinin, Haftanın Yazısı başlıklı köşesinde 'Katrilyonlar Liginin Neresindeyiz' demişim. Yazıyı aynen aktarıyorum:
            'Ülke ekonomisinin içinde bulunduğu yada boğulduğu bol sıfırlı rakamlar, insanımızın beyin fonksiyonlarını zorluyor. Bu rakamlar, idraklerimizin sınırlarını alt üst ediyor. Her şeye rağmen buna da alışıyoruz. Ancak bilinen bir gerçek var. Türkiye çok kısa sürelerde, rakamları hızla aşıp geçiyor. Ekonomi açısından, şüphesiz bu gelişmeler sağlık alameti değil.
            Vaktiyle ilçemizde, bir vatandaşımıza piyangodan 125.000TL ikramiye çıkmıştı. O yıllarda 1lira büyük para. 125 bin lira ise toplumun dudaklarını uçuklatan bir para. Derken bu talihli adamın lakabı, ‘125 binlik' olarak kaldı.
            70'li yıllara gelindiğinde, 100 bin liralıklar demode olmuştu. Bu defa idrak sınırlarının ötesinde, milyonlar telaffuz edilmeye başlandı. Halk çok zengin kabul ettiği kişileri, milyoner tabiriyle çağırmaya başladı.
            Ancak 80'li yıllardan sonra enflasyonun azmasıyla beraber, toplum bol sıfırlı rakamları yakalayamaz oldu. Milyonerleri kimse takmıyordu. Amma zenginleri de milyarder olarak anamıyordu.
            Çünkü milyarderlik saltanatı kısa sürmüştü. Derken bütçeler trilyonlar üzerine inşa ediliyor, milli gelir katrilyonlarla ifade buluyordu.
            Hadi trilyona kadar olan hesapları, kaleme vurmak mümkündü. Ya katrilyonu nasıl yazacaktık? Dost meclislerinde katrilyonu çok tartıştık. Büyük ansiklopedileri açtık. Katrilyonla ilgili çelişkili açıklamalar vardı. Sonra matematikçilere sorduk. Onlar da bu konuda net bir bilgi veremedi. Önemli olan, bir sınır olarak katrilyona alışmamız. Neticede ona da alışacağız.
            Bütün dünyada, milli geliri katrilyonla ifade edilen 4 ülkeden birisiyiz. Şayet bir ülkenin refah düzeyi; ulusal para birimi ile ölçülmüş olsaydı, dünyanın en zengin ülkesi biz olacaktık.
            Amerikanın milli geliri 6,7 trilyon dolar, Türkiye 4 katrilyon lira ile ‘Büyük Türkiye' hedefine ulaşmış görünüyor. Celal Bayar'ın bir zamanlar, ‘bu ülkeyi küçük Amerika yapacağız' hedefini aştığımız dikkat çekiyor.
            Ancak bütün bunlar, ne yazık ki kâğıt üzerinde kalıyor. Çünkü kağıt üzerindeki bu nominal zenginlik, nüfusa bölünüp dolar üzerinden hesaba vurulsaydı, dünyadaki yerimiz 57. sıra olacaktı.
            Parasının kuyruğuna sıfır eklemede, başka bir deyimle bol sıfırlı katrilyonlar liginde liderliğe oynuyoruz. Financial Tımes ve The Wall Street Journal gazeteleri, 204 ülkenin dolar karşısındaki para değerlerini, her hafta başında liste halinde yayınlıyor.
            Bu listelerde 2 yıl öncesine kadar ilk 5 sırada yer alıyorduk. Brezilya ve Peru gibi ülkelerin sıfır silme operasyonundan sonra, ilk 4'e girmeyi başardık. Bu yılın Ocak ve Mayıs aylarında, tam liderliği ele geçireceğimiz zaman Angola devreye girdi.
            Hiperenflasyon yaşayan Angola'nın para birimi olan Kwanza, dolar karşısında 140 binlik bir rakama ulaşınca, liderliği yakalamış oldu. Onları 1 dolar eşittir 34100 lira ile biz takip ediyoruz.
            İşin bir başka gerçeği daha var. Ulusal paraların dolar karşısındaki değeri, ülke ekonomilerinin gücü hakkında temel ölçü kabul edilmiyor. Ulusal paranın güçlü sayılması için, bir ülkedeki enflasyon oranının %5'in altında olması gerekiyor. Dolar olarak hesaplanan milli gelirin ise 200 milyar doların üstünde olması, aranan kinci şart.
            Birde dünya ticaretinde önemli bir yere oturmak gerekiyor. Bu sayede paranız 'HARD CURRENCY' yani güçlü para olarak kabul görüyor.'
Ahmet İNCE

Bu yazı 36611 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum