Reklam
Reklam
Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Adalet Neymiş??

22 Eylül 2017 - 00:46

Gazeteciliğimin ilk yıllarıydı. Arzulu ve coşkuluydum. Eğitim ve kültür faaliyetlerine hız vermiştim. Milli Eğitim Müdürlüğü ile ortaklaşa Liseler arası 'Fetih ve Fatih' konulu, bilgi yarışması tertiplemiştik gazete olarak.
            Soruları ben hazırlamış, Milli Eğitim yetkililerinin de onayını almıştım. Yarışmada dereceye girecek olan okullara, ciddi para ödülleri koymuştuk. Köprübaşı o yıllarda bize bağlı olduğundan, Köprübaşı Lisesi de yarışmaya iddialı hazırlanarak gelmişti.
            Yarışma şehir sinemasındaydı. İğne atsan yere düşmeyecek bir kalabalık vardı. Belki Türkiye'de ilk defa, böyle bir bilgi yarışması yapılıyordu. Hem Milli Eğitim camiasında ve hem halk arasında, müthiş bir heyecana neden olmuştu.
            O yarışmada hazırladığım ilginç sorulardan bir tanesi, devrin İstanbul Kadısı Sarı Hızır Efendi ile ilgiliydi. İstanbul'u fethetmiş bir Cihangirin elinin kesilmesine, karar vermiş adalet abidesi bir isimdi o.
            O güne kadar kimsenin pek bilmediği bu isimle ilgili soruyu, sadece Köprübaşı Lisesi ekibi doğru cevaplamıştı. O yıllarda okulun müdürü olan tarihçi Kazım Germiyanoğlu, belli ki ekibini çok iyi hazırlamıştı.
            Günümüzün adalet tartışmalarını dinledikçe, aklıma hep bu Hızır Çelebi gelir. Sanırım sizde merak ediyorsunuz. O zaman anlatayım.
            Anlatacağım bu tarihi vakıa; Evliya Çelebi seyahatnamesinin Millet Kütüphanesi Ali Emiri koleksiyonundaki el yazması nüshasının 1. cilt 36. sahifesinde zikredilmektedir.
            Ayrıca Abdurrahman Adil'in 'Hadisat-ı Hukukiye' isimli eserinin 1923 yılında yayınlanan 12. cüzünün 185 ve 186. sayfalarında, bu olay geniş olarak anlatılmaktadır.
            Bu olayı size, hikâye ederek naklediyorum.
            Fetihten sonra, Fatih bir cami yaptırmaya karar verir. Fethi taçlandıracak bir mimari olsun istemektedir. Fatih cami bitirilirken, inşaatı gezen Fatih hayal kırıklığı yaşar. Çünkü o, Ayasofya'dan daha yüksek ve görkemli bir yapı beklemektedir.
            Mimarlardan Rum İpsilanti, mermer sütunları kısa kestiğini, çünkü İstanbul'un deprem hattında olduğunu ve böyle bir mimari tedbire başvurduğunu dile getirir. Fatih öfkelenir. Hiç kimseye sormadan ‘sağ eli kesile' diye hükmeder.
            Emir yerine getirilir ve İpsilanti ustanın sağ eli kesilir.
            Elini kaybeden bu büyük usta, acılara gark olur. Bundan sonra çalışamayacak, evladı ayalini geçindiremeyecektir. Doğru Kadılık makamına çıkar. Fatih'ten şikâyetçi olur.
            Bugün Üsküdar'da Adalet Müzesi olarak bulunan, Kadılık makamına çağrılır Fatih.
Kadı Hızır Çelebinin huzuruna çıkan Fatih, sedire oturmak ister. Kadı Hızır Çelebi, sert biçimde uyarır davalıyı: 'Ayağa kalk, burası adalet makamıdır. Davacınla yüzleşeceksin.'
            Taraflar yüzleşir. Ortada ihtilafa neden bir durum yoktur. Fatih olayı olduğu gibi anlatmıştır. Bir müddet sonra, Kadı kararını verir. Fatih haksızlık yapmıştır. Cezası, kısasa kısastır. Yani Fatihinde sağ eli kesilecektir.
            Odada buz gibi bir hava eser. Devlet erkânı donmuş kalmıştır.
            İpsilanti, karar sonrası muazzam bir şaşkınlık geçirir. Bir cihangirin elinin kesilmesine rızam olmaz. Ömür boyu lanetlenen birisi olmak istemem diyerek, davadan vazgeçer ve diyete razı olur.
            Mahkeme kararıyla Fatih; İpsilanti Ustaya 150 altın ve çocuklarının ve ailesinin iaşesi için ömür boyu maaş ödemeye mahkûm edilir.
            Mahkemede karar sonrası yaşanan şu konuşmalar daha ilginçtir. Fatih kısasa kısas kararı veren Hızır Çelebi'ye şöyle seslenir: 'Bu Sultandır diye adaletten saparak, başka bir karar verseydin, belimdeki şu kılıçla kelleni koparırdım''
            Kadı Hızır Çelebi ise şöyle karşılık verir: 'Ben Sultanım diye verdiğim karara itiraz etseydin, elimdeki şu topuzla kafanı parçalardım''
            Hızır Çelebinin ölüm tarihi 1459'dur. Bu olayın muhtemelen, 1453 ile 1459 yılları arasında geçmiş olması gerekiyor.
            Bu olaydan bize kalanları şöyle sıralayabilirim.
            Bir Rum Usta, cami inşaatında çalışıyor. Dinine, ırkına bakılmıyor. Bugüne uyarlarsak; devletin hangi işi olursa olsun, sadakat değil liyakat önemlidir.
             Mahkemede alınan kararlardan sonra, Rum İpsilanti Usta Müslüman olmuştur.
Günümüze uyarlarsak; kanun akla ve vicdana uygun olmalıdır. Vicdanları paramparça eden, aklı zorlatan maddeler asla kanun olamaz.
            Devletin temeli adalettir. Adaleti sağlayacak olan da devleti yönetenlerdir. Adalet hiçbir mevki, hiçbir makam ve hiçbir rütbe ile ilişkili olamaz. Zira Adalet; mevki, makam, rütbe tanımaz. Tanırsa zaten adı adalet olmaz.
            Bugün Müslümanların dünyasında, en çok şikâyet edilen konu nedir? Adalettir. Daha doğrusu adaletsizliktir.
            Geçen haftaki yazımda dile getirmiştim; 'Günümüzde ahiretsiz Müslümanlık moda oldu.'
            Ahirete inanmak, kuru bir inandım maddesi değildir. İnanan insan yaşar ve yaşatır. Devlet hayatı da böyledir. Devleti yönetenler önce yaşayacak, sonra yaşatacak. Mahkeme-i Kübra'da hesap verme korkusunu yaşamayan hiçbir kimse; adil olamaz, adalet dağıtamaz.
            Hızır Çelebiler, Fatih Sultan Mehmetler ve diğerleri hep o hesap gününün ateşiyle yanan ve o ölçüde adalete sarılan bir nesildi.          

Bu yazı 1280 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum