Reklam
Reklam
Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Bir İstanbul Rüyası

18 Kasım 2019 - 16:17

Zamanın behrinde bir rüya görmüştüm. Tam rüya da diyemeyeceğim. Uykuyla uyanıklık arasında fakat uyanıklığa daha yakın iken gördüm bu rüyayı. Uyandığım zaman rüyanın bir kısmını hatırlamıyordum. Hatırladığım kısmını anlatayım.
Rüyamda yüksek bir kalenin tepesinde duruyorum. Efil efil bir meltem esiyor ki sormayın gitsin. Aşağıda uçsuz bucaksız masmavi bir deniz. İnsan bakmaya kıyamıyor. Mübarek kaymak gibi sakin mi sakin. Sanki cennetteyim. Bu minvalde mavi ufuklara bakıp hayallere dalmışken hemen yanı başımda beliren bir vapurun gürültüsüyle hayallerimden uyanıyorum. Şimdi de vapuru seyrediyorum. Vapur çok güzel bir fıstıkî yeşile boyanmış. İçimden diyorum ki ne güzel rengi varmış. Bu arada bir şey dikkatimi çekiyor. Vapurun üstünde 'İstanbul' yazıyor. Bu 'İstanbul' yazısını birkaç kez kendi kendime tekrarlıyorum. Sanki bir şeyi hatırlamak için birkaç kez fısıltıyla 'İstanbul, İstanbul' diyorum. Rüyanın bundan sonrası bende güzel bir hal bıraktı ama hatırlamıyorum.
 Bu rüyayı bir arkadaşıma anlattım dedi ki üç vakte kadar zengin olacaksın. Bu yoruma burun kıvırdım, ne alakası var dedim kendi kendime. Derin bir hocaya sorayım dedim ve sordum. Dedi ki bu rüya çok karışık, ancak Hz. Yusuf gibi bir rüya yorumcusu bu rüyayı tabir edebilir. Çok şaşırdım. Rüyadaki her şey ayan beyan değil miydi? Hem tabire de ihtiyacı yoktu ama benimki de iş olsun diye sağa sola sormuştum. Fakat güvendiğim hoca böyle deyince iyice meraklandım. Bir süre bekleyeyim dedim. Rüyayı unutmuşum belki on beş yıl geçmiş aradan. Ta ki geçen hafta çokça hürmet ettiğim bir hocayla karşılaşana kadar. Hocayla sohbet ederken birden rüyam aklıma geldi ve hocama sordum. Hocam da şöyle biraz durdu ve ne dedi biliyor musunuz? Kalk ve İstanbul'a git. Zira İstanbul seni çağırıyor.
Dinî literatürde rüyayla amel olunmayacağı yazar. Yazar yazmasına ama gördüğümüz rüyalar zihnimizi meşgul etmekten de geri durmuyor. Bazen bedenimizi de meşgul ettiği oluyor. Mesela rüyamızda düştüğümüzü görüp ayağımızı gerçekten çektiğimize defalarca şahit olmuşuzdur.
Rüyanın biraz da felsefesini yapacak olursak hayatın kendisinin de bir rüya olduğunu, gerçek hayatın başka bir yerde olduğunu bu manada Eflatun'un idea'lar kuramının haklı olduğunu bile söyleyebiliriz. Hatta hayatın, bir rüyanın rüyası olduğunu ve o rüyayı gerçekleştirmek için hayatın feda edildiğini söyleyecek olursak ayık olanlar bizi mazur görsünler.
Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973)'in 'Sonsuz Rüya' adlı şiirinde tam da yukarıda bahsettiğimiz rüya ve gerçeklik arasındaki ince çizgiyi ve ebedi rüyayı çok güzel dile getirir:
'Ezeli varlığa candan vurulan âşıklar,
Ses alır tâ ötesinden ebedî dünyânın.
Yerin altında devam etmesidir bence ölüm
Yerin üstünde görüp geçtiğimiz rüyanın.'
Bazı rüyalar ömür boyu peşimizi bırakmaz. Bizi kendisine kul köle eder. Tıpkı Ahmet Kutsi Tecer'in Nerdesin adlı şiirinde olduğu gibi.
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin?
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Aşığıyım beni çağıran bu sesin.
 
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür beraber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin?
 
Bütün sevgileri atıp içimden,
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden,
Ta derinden bir gün bana 'Gel' desin.
Rüyaları gördüğümüz halde esrarını çözmüş değiliz. Rahmanî rüyalar, şeytanî rüyalar, salih rüyalar, edğasu ehlam tarzı ihtilamla karışık rüyalar, bilinçaltına atılan şeylerin rüya yoluyla ortaya çıkması tarzında türlü şekillerde sınıflandırabileceğimiz rüyalar vardır.
Rüyalar esrarlı mı yoksa rüyalara esrarı biraz da biz mi yüklüyoruz bilemiyorum. Eğer o anlamı biz yüklüyorsak hayatımızı bazen kabusa çeviren rüyaların hakkından gelebiliriz. Nasıl mı? Rüyalarımızla yüzleşerek, rüyalarımızın da bizi görmesine müsaade ederek, rüyalarımızın gözünün içine bakarak. Tıpkı aşağıdaki şiirde olduğu gibi:
Tuhaf bir rüyadan uyandım bir gece,
Bir ses benimle konuşuyor gibiydi;
Yeraltından akan bir su gibi uzaktı ses,
Kalktım dedim: Nedir benden istediğin?
Şimdi tekrar rüyama döneyim. Daha doğrusu rüyamı yorumlayanların yorumuna. Birinci yorumcu demişti ki zengin olacaksın. Şimdi bu yorumcu arkadaşım bana göre rüyamı yorumlamadı. Sadece ortalama söylenecek bir şey söyledi. Eminim ki kendisine elli farklı rüya anlatılsa ellisine de ortalama bir şeyler söyleyecektir. Hmm zengin olacaksın, güzeeel bu rüya murattır murat, aa sende nazar var ayol, aman Tanrım neler görmüşsün neler böyle fevkalade dikkatli olmalısın tarzında basit falcı yorumları işte.
Rüyamı yorumlayan daha doğrusu rüya çok karışık deyip yorumlamayan arkadaşa gelince. Hz. Yusuf zamanında Mısır yöneticisi Firavun bir rüya görür ve etrafındakilere bu rüyayı yorumlamalarını söyler. Fakat etrafındakiler bu rüyanın edğasu ehlam kabilinde karışık rüyalar olduğunu bundan dolayı da bu rüyayı tabir edemeyeceklerini beyan ederler. Olayın teferruatına Yusuf kıssasından bakılabilir. İşte rüyamı yorumlamayan bu ikinci arkadaşı bu kıssada anlatılan kişilere benzetiyorum.
Rüyamı olduğu gibi anlayan ve İstanbul'a gitmem gerektiğini söyleyen muhterem hocamı da İbrahim-meşrep sayıyorum. Hz. İbrahim rüyada oğlu İsmail'i kestiğini gördü ve eli titremeden İsmail'i bıçağın altına yatırdı. Hocam da 'İstanbul' yazısını İstanbul olarak anladı ve o şekilde yorumladı.
Velhasıl rüyamı adam akıllı yorumlayacak birini bulamadım. Ve artık rüyamı tabir etmesi için kimseye sormayacağım. Sadece ahirette Hz. Yusuf ile karşılaşırsam ona soracağım.
 Bir de derler ki gördüğü rüyayı en iyi kendisi yorumlarmış insan. Kendimce bir yorumum var elbette ama yine de rüyamı tabir edecek arkadaşların dikkatini bir hususa çekmek istiyorum. Rüya, uykuyla uyanıklık arasında yani yakaza denilen halde görülmüştür.
Şimdi soruyorum işte; nedir benden istediğin sevgili İstanbul.

Bu yazı 1496 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum