Reklam
Reklam
Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Covid-19 Pandemisi

08 Nisan 2020 - 19:05

Albert Camus, 1947 yılında yayımlanan 'Veba' adlı distopik romanına şu cümlelerle başlamıştı: 'Bomboş metrolar' Maskeli insanlar' Sokaklarda sağlık kontrolleri''
Camus, natüralist bir anlatımla bu romanında Oran'da çıkan veba salgınını anlatmıştı. Hızlıca yayılan ve gittikçe çok sayıda kurban alan salgına karşı insanlar çaresizdirler ve doktorlar bir ilaç bulamamışlardır. Camus bu olayları anlatırken diğer yandan satır altı okumalarla 'salgının, nasıl insanların maskesini düşürüp gerçek yüzlerini gösterdiğini' belirterek dünyadaki kötülükleri anlatmaya çalışmıştır.
İlk olarak Çin'in Wuhan kentinde görülen SARS-CoV-2'nin kaynağı hakkında çeşitli iddialar ortaya atılmıştır. COVİD-19' da denilen bu yeni tip Coronavirüs salgınıyla ilgili olarak; ABD'nin, yükselen Çin ekonomisini çökertmek için geliştirip Çin'e attığı biyolojik silah olduğu teorisinden tutun da, Çin'in kendi nüfusunu azaltmak için böyle bir yola başvurduğuna kadar türlü iddialar ortalıkta dolaşmaktadır.
İngiliz astrobiyolog Chandıra Wickramasinghe ise, daha değişik bir iddia ortaya attı. Wickramasinghe, Koronavirüs'ün farklı bir yerden yani uzaydan geldiğini iddia etti. Daily Express gazetesine yaptığı açıklamada: ' Geçen yıl Ekim ayında bir kuyruklu yıldız parçasının Çin'in kuzeydoğu tarafına düştüğünü, bu parçanın içinde enfektif koronavirüs parçacıklarının gömülü olabileceğini, Çin'in Wuhan kentinde 2017 yılında bir virüs laboratuvarı kurulduğunu, bazı bilim adamlarının 'virüslerin laboratuvardan dışarı sızması ve kontrolden çıkması' ihtimali sebebiyle laboratuvarın kurulmasına karşı çıktıkları ancak Çinli mikrobiyologların uyarılara kulak asmadıkları ve Corona virüsün Çin'deki bu laboratuvardan sızıp yayıldığını' söyledi.
Uluslararası bilim ekibi tarafından yapılan bir çalışmada ise; yeni tip Coronavirüs'ün (Covid-19) doğal kökenlerinin bulunduğu ve tamamen evrim yoluyla oluştuğu sonucuna varıldığı belirtildi.
Nature Medicine Dergisi'nde yayımlanan araştırmada ise; 'Virüsün yapay veya laboratuvar ortamında üretildiğine dair hiçbir belirti göstermediği, insan hücrelerinin belirli bir moleküler özelliğini hedeflemek için evrimleştiğinin keşfedildiği' anlatılmaktadır.
Virüsün kaynağının ne olduğu tartışma konusu. Wuhan'daki canlı hayvan pazarı şu an olağan şüpheli gibi görünüyor.
Şu veya bu görüş; hepsi de doğru olabilir ya da olmayabilir. Ama bir gerçek var ki; böyle küçücük bir virüsün dünyayı teslim aldığı ve hayatı büyük ölçüde durdurduğu.
Sokaklar bomboş, okullar, yurtlar, camiler, kiliseler, sinagoglar, tapınaklar, kahvehaneler, kafeler, lokaller, kulüpler, eğlence yerleri vs. hepsi de kapalı. Bazı işyerleri hatta fabrikalar. Dünya tarihinde ilk kez Kâbe-i Muazzama ziyaretlere kapatıldı. Papa boş alanlara ayin yapıyor. Hahamlar, Rahipler, Brahmalar, kamlar öyle. Herkes evine kapanmış durumda. Virüs Müslüman kâfir dinlemiyor ve özellikle yaşlıları hedef alıyor. Acaba neden?
            Bütün bu iddialar doğru olsa da, hepsinin üstünde ilahî bir sebep olduğu muhakkak. Albert Camus'un romanın satır altı okumalarında belirttiği gibi dünyadaki kötülükler ve bu kötü gidişata karşı gönderilmiş bir yaratık olduğundan şüphe yok.  Tabii bu yönde yazı yazıp yorum yapanların sayısı da bir hayli fazla.
Yaşadığımız bu süreç, kahvehane, kulüp ve lokal köşelerinde pinekleyen, camiden eve evden camiye koşuşturup okuduklarını asla anlamayan ve şu an ise evine hapsolmuş biz insanları düşündürmelidir.
Bayrak şairimiz rahmetli Arif Nihat Asya, Mevlevi tarikatına bağlı hoşsohbet bir insandı. Bir gün kendisine biraz münasebetsiz bir soru yöneltilmiş:
 ' Hocam, ölülerin çenesini neden bağlıyorlar?'
 Asya rahmetli konuyla alakalı olmayan böyle bir soru karşısında ne cevap versin. Durmuş, biraz düşünmüş ve cevabını vermiş:
'Burada gördüklerini diğer tarafta söylemesinler diye!'
'Düşünebilen her canlının insan olması, insan olan herkesin düşünebildiği anlamına gelmiyor ne yazık ki.' demiş Oscar Wilde.
Evet, yaşadığımız bu son olaylar bizi düşündürmeli.
Sokaklar bomboş, kahvehaneler kapalı, camiler öyle. Herkes evine çekilmiş, düşünmek, tefekkür etmek, muhasebe etmek için bolca zamanımız var.
Ne demişti Suriyeli çocuk son nefesini verirken:
'Burada yaşadıklarımı Allah'a bir bir anlatacağım.'
Yani; 'Sizi ( özellikle ihtiyarları)şikâyet edeceğim, gösterdiğiniz, vahşeti, adaletsizliği, caniliği her şeyi anlatacağım.'
Ya Aylan Bebek, ya diğerleri, ya henüz hayatının baharında sevdiklerinden hayallerinden kopan nice Mehmetler, Mehmetçiklerimiz. 
Onlar acaba neler anlattılar çıktıkları yüce makamda.
Yaşanan bunca haksızlıklar, adaletsizlikler, merhametsizlikler, derdini anlatamayan onca masumun ve mazlumun âhları karşılık bulamayacak mıydı?
Kur'an'ın biz insanlara getirdiklerini, Yüce Yaratıcımızın bizden istediklerini, nasıl Müslüman olmamız gerektiğini hiç düşündük mü? Her gün kıldığımız namazlarda defalarca okuduğumuz ama anlamını bilmediğimiz sureler neyi anlatıyor hiç merak edip baktık mı? Bakın devamlı namazlarımızda okuduğumuz 'Mâûn Sûresi'nde bizden neler istiyor Yüce Mevlâ:
' Rahman ve Rahim olan Allah'ın Adıyla.
 1.Gördün mü, o dini ( hesap ve ceza gününü) yalanlayanı! 2,3. İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi teşvik etmeyen kimsedir. 4. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, 5.Onlar namazlarını ciddiye almazlar. 6. Onlar (namazlarıyla) gösteriş yaparlar. 7.Ufacık bir yardımı bile sakınırlar.
Allah ne güzel söylemiş.
Bırakalım Amerika'yı, Rusya'yı, Çin'i, Dünya'yı. Biz Müslümanlar olarak kendimize bakalım. Önce kendi kendimizi yargılayalım. Biz düzelirsek dünya düzelir. Kâbe yüzümüze kapandı. Niçin?
 Hiç düşündük mü? Hemen akabinde Ebabil kuşları uçmaya başladı etrafında. Defalarca turladılar Kâbe'yi. Acaba Allah ü Teâla bize şunu mu demek istedi:
'Gelmeyin, istemiyorum sizin gibi Müslümanları! Önce insan olun, samimi Müslümanlar olun. Benim size ihtiyacım yok. Gerekirse ben yine kuşlarımla da korurum evimi.'
Camilerimiz mahzun, ezanlar okunuyor ama koşan yok artık camilere. Hocaefendiler yapayalnız kılıyorlar namazlarını. Cuma hutbeleri de okunmuyor artık. Niçin?
'Namazlarınızı dosdoğru kılın, anlayarak kılın. Benim sizin eğilip doğrulmanıza, oturup kalkmanıza ihtiyacım yok. Camilerde kalmasın Müslümanlığınız. Camilerden çıkınca da sürdürün ibadetlerinizi( meşru fiillerinizi). Evlerinizi de ihya edin ibadetlerinizle, yalnız camileri değil.'
Daha daha' Dahası var elbette. 'Okuyun! Benim size ilk emrim bu; Oku!.. Ama laf olsun diye değil, anlayarak düşünerek okuyun!'
            'Hâlâ akıl edip düşünmez misiniz?'  (Sâffât Suresi 138. Ayet)  

Bu yazı 1193 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum