Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

İşte Türk Budur!

19 Ağustos 2016 - 15:18

İstanbul'da metrodayım. Tren, Şişli İstasyonu'nda durduğunda bir genç kız gelip yanımdaki koltuğa oturdu. Trene birlikte bindiği ve yer bulamayıp onun tam karşısında ayakta seyahat etmek zorunda kalan nişanlısı olduğunu tahmin ettiğim esmer, kıvırcık saçlı, yağız bir genç gözleriyle ön tarafı işaret edip gülümseyerek:
-        Bak! Amcaoğlu Türklüğünü ispatladı, dedi.
Kızla beraber ben de başımı o yöne çevirdim; Siyahî bir genç ayağa kalkmış, orta yaşlı bir bayana yer gösteriyordu.
Kız da gülerek genç delikanlının bu sözünü destekledi. Delikanlı devam etti:
-        Ben, beş göbek sonra ancak Türk olabildim. O ise, bunu hemen başardı.
Genç kız da, Siyahî gencin bu örnek davranışını öven sözlerle nişanlısına karşılık verdi. Aralarında bir süre daha konuştular ve delikanlı son noktayı koydu:
-        İşte! Türk budur.
            Bazıları hemen 'Kardeşim! Bunun Türk olmakla ne alâkası var, mesele insan olmak meselesi.' diyecekler. Bazıları da hemen Müslümanlıktan dem vuracaklar. Her ikisi de doğrudur. Bu erdemli davranışı, eğer gerçekten insan ise bir İngiliz de gösterebilir, bir Alman'da. Gerçek manâda inanan bir Müslüman da ister Türk ister Arap olsun bu erdemli davranışı gösterir.
Ancak bunu biz söylemiyoruz; beş göbek sonra Türk olmayı başarabilmiş bir genç söylüyor. Üzerinde düşünülmesi gereken bir söz olarak görüyorum.
 Pierre Loti, Bernard Lewis, Lamartine gibi yazarlar ve daha birçok batılı yazar, 19. Yüzyıl Osmanlı Toplumu ile ilgili yazdıkları eserlerde Türklerin güzel hasletlerini öve öve bitiremiyorlar ve Osmanlı değil Türk adını kullanıyorlar. Sadece onlar değil elbette ' Türkler, öldürülebilirler fakat aslâ mağlup edilemezler.' 'Bana Türk Ordusu'nu verin, size dünyayı fethedeyim.' Diyen Napolyon gibi birçok yabancı komutan da bizzat Türk adını kullanmışlardır sözlerinde. Yani Türkmen'iyle, Çerkez'iyle, Arnavut'u, Laz'ı, Kürt'ü ve Arap'ıyla Osmanlı Toplumu Türk'tür onlar için. Kendi içlerinde de aynıdır; Cezayirli, Tunuslu, Faslı, Ermenistanlı nereden gelirse gelsin o ülkede yaşıyorsa Fransız'dır, İngiliz'dir, Alman'dır.
Bir ülkenin, gelişip yükselebilmesi ve medenî dünyadaki yerini koruyabilmesi için; aslî unsura dayalı milliyetçilik anlayışının güçlendirilmesi ve canlı tutulması çok önemlidir. Bu anlayışta ırkçılık yoktur. Millî birlik ve beraberliğe, hak, hukuk ve adalete dayalı gerçek bir kardeşlik anlayışı vardır.  Yani kısacası Milliyetçilik; mensubu bulunduğu milletini sevmek ve yücelmesi için çalışmaktır. Bu anlayışı, hangi etnik kökenden gelirse gelsin bütün fertler kabul ettiği takdirde o ülkede huzur vardır, mutluluk ve barış vardır.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra ülkemizde hâkim olan genel atmosfer, yıllarca özlemini duyduğumuz birlik beraberlik ve kardeşlik tablosunu göstermesi bakımından oldukça önemlidir. 7' den 70'e meydanları dolduran insanımız ellerinde ayyızlı bayraklar dillerinde tekbir, marş ve türkülerle hep bu anlayışı haykırdılar; biz tek milletiz, Türk Milleti'yiz. Daha düne kadar tartışılan Demokrasi, Cumhuriyet, Hâkimiyet, Hürriyet ve Milliyet gibi değerler artık herkes tarafından kabul görmüş, sloganlaşıp meydanlarda dalga dalga yankılanmıştır. Atatürk'ün dev posterleri ve vecizeleri caddeleri, meydanları süslemekte ve artık bunlardan kimse gocunmamaktadır. Milliyetçilik tekrar baş tacı yapılmış, ırkçılıktan ayrı bir anlamı olduğunun farkına varılmıştır. Bu noktada AKP'lisi, CHP'lisi, MHP'lisi omuz omuza tek ses olabilmiştir.
Türk Milleti bin yıla yakın bir zamandır İslâm Dünyası'na lider olmuş, üç kıt'ada İslâm bayrağının şerefle dalgalanması ve İslâm adının yücelmesi yolunda bütün gücüyle çalışmış, bu uğurda kanını akıtıp canını vermekten çekinmemiştir. Hristiyan Avrupa'nın Müslümanlığı ortadan kaldırmak için giriştiği Haçlı Seferleri'ne kahramanca karşı durmuş ve İslâm Dünyası'nı yok olmaktan kurtarmışlardır. Sadece askerlik ve savaş konusunda değil, ilim, san'at, kültür ve medeniyet alanında da büyük hizmetlerde bulunup İslâm Dünyası'nda ölmez eserler meydana getirmişlerdir.
Yaşayışları, kökleştirdikleri gelenek ve görenekleri ve gerçekleştirdikleri adil yönetimleriyle insanlığa örnek olmuşlardır. Türkler, bu hizmetlerinde güçlerini ırkçılıktan değil, yaratılıştan var olan üstün ahlâkî meziyetlerinden ve aynı üstün duyguları telkin eden yüce dinimizden almışlardır. Hâkimiyetleri altında bulunan; Müslüman olsun veya olmasın kavim ve toplumların bütün haklarını korumuşlardır. Haktan ve adaletten aslâ ayrılmamışlardır. Yaşayışlarını, örf ve adetlerini İslâm'a uydurmuşlar, Müslümanlığı manevî yapılarının temeli saymışlardır. Böylece Türklükle Müslümanlığı tırnakla et misâli birbirinden ayrılmayacak ve ayrı düşünülmeyecek şekilde kaynaştırmışlardır. 

Bu yazı 1637 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum