Yaşar ATLI

Yaşar ATLI


Kemal'ul Kemal

09 Ocak 2017 - 14:18

-bu yazıyı bir dostuma ithaf ediyorum, o kendini bilir-
Son Sadrazamlar, Son Asır Türk Şairleri, Son Hattatlar, Hoş Sâdâ kitaplarının müellifi İbnulemin Mahmut Kemâl İnal 1957 yılında vefat etti.
Vasl-ı yâre kesb-i istidad iden âşıkların
Zikri canan, fikri canan, canı da canan olur.
İbnulemin'in biyografisini yazan Hüseyin Vassaf bu beyti birkaç divana bedel görmektedir.
İbnulemin tanıdığım birkaç nev'i şahsına münhasır şahsiyetten biridir. Ötekilerini merak ediyorsanız iki tanesini söyleyeyim; Şemsettin Sami ve Gölpınarlı. Bu devr-i kadim beyefendilerinin her biri, enteresan kişiliklerinin yanı sıra çalışmaktan ve yazmaktan neredeyse kendilerini helak etmişlerdir.
İbnulemin'in bu kimseye benzemez tavrını çağdaşları da teslim etmiş olacak ki Süleyman Nazif:
Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine.
Mısrasını söyleyince Yahya Kemal bu mısraın başına bir mısra ekler:
Hezar gıpta o devr-i kadim efendisine.
Daha sonra İbrahim Alaattin Gövsa, bu mısralara bir beyit ekler ve şöyle bir dörtlük meydana gelir:
Hezar gıpta o devr-i kadim efendisine.
Ne kendi kimseye benzer, ne kimse kendisine.
Bir öyle abide rekzetti yurda hazret kim,
İlel-ebed şaşacaktır cihan, mühendisine.
Enderun Kitabevi sahibi rahmetli İsmail Özdoğan'la yapılan bir mülakatta, İbnülemin Mahmut Kemal İnal ile ilgili anlatılan bit anekdot çok hoşuma gitmişti, okuduğumda hazine bulmuş gibi sevinmiştim. Buyurun sizi de sevindireyim. Özdoğan şöyle anlatıyor:
Tahsin Banguoğlu'nun Enderun'da bana bizzat anlattığı bir anekdotu anlatayım size. Malumunuz, Banguoğlu doktorasını Almanya'da 'şuara tezkereleri' üzerine yapmıştır. O zaman da İbnülemin merhum da Son Asır Türk Şairleri'ni yayınlıyormuş. Tabi Banguoğlu'nun tezi de şuara tezke­releri olduğuna göre Banguoğlu'nun tezinden istifade etmiş. Fakat hoca diyor ki; 'benim tezden istifade etmiş ama hiçbir dipnotta zikretmemiş. Biz o zaman genciz tabi, delikanlıyız, kanımız kaynıyor. Sağda solda gevezelik ettik hoca bi­zim tezden istifade etmiş ama hiç bahsetmemiş mehaz olarak dedik'.
‘Yememiş içmemiş hocaya yetiştirmişler' diyor. İbnülemin merhum da bağırmış çağırmış hatta Köprülü'yü fırçalamış Emin Paşa Konağı'nda: 'Bu senin talebelerin küstah, edepsiz, terbiyesiz. Bu Banguoğlu Tahsin bak neler demiş' vs. Köprülü ne desin, biraz savunmuş ondan sonra bırakmış. Banguoğlu devam ediyor: 'Görürsem yolumu değiştiriyorum. Çünkü sahaflarda bazen uzaktan görüyoruz. Son dere­ce sert adamdır, kaldırır bastonu kafana vurur. Profesör vs. anlamaz. Derken aradan birkaç sene geçti, ben bakan oldum. Bir seferinde İstanbul'a gelmiştim. Hakkı Tarık Us meslekte 50 yılını dolduran gazeteciler için Eminönü Halkevi'nde bir jübile tertiplemiş.
Bana da telefon etti: ‘Tahsin geleceksin, bu jübilede sen de bulunacaksın'. Tabi Hakkı Tarık Bey benim liseden hocam, gitmemem müm­kün değil. Baş üstüne hocam, dedim. Hakkı Tarık Bey o esnada demiş ki: ‘Tahsin, burada birçok okuryazar adam var, fakat rütbe itibarıyla en büyükleri sensin, zira Milli Eğitim Bakanısın. Açılış konuşmasını sen yapacaksın'. ‘Hocam ama olmaz bu kadar okuryazar insanın karşısına çıkıp da açılış konuşması yap­mak olmaz'. ‘Yok, sesini çıkarma, yapacaksın' diyor. ‘Kabul ettik'. ‘Kürsüye bir çıktım ki devrin bütün okuryazar taifesi orada.
İbnülemin en öndeki sırada en orta yerde oturuyor ve yanındaki sandalye boş. Ben tabi heyecanlandım'. Biri bakan, diğerinin hiç sağı solu yok. Düşünebiliyor musunuz, İbnülemin o devirde üniversitenin açılış gününde kafasında takkeyle otururmuş ve bir Allah'ın kulu ‘hocam bu takke olmaz' diyememişler. ‘Ben çıktım kürsüye dedim ki burada bu kadar âlim fazıl insan dururken bu açılış konuşmasını benim yapmam olmaz. Yakışık almaz ama hocam Hakkı Tarık Bey emir verdiler ben de el emrü fevka'l-edep kaidesince huzurunuza çıkmak cesaretini gösterdim. Sürç-i lisan etmem tabiidir, lütfen affedin dedim ve kısa bir konuşma yaptım'.
‘Konuşma bittikten sonra' diyor baktım İbnü'l-Emin işaret parmağı ile beni çağırıyor. Düşünebiliyor musunuz bakanı böyle çağırıyor. Böyle adam var mı Türkiye'de. ‘Gittim, ceketi­mi ilikledim. Selam verdim, buyurun hocam dedim'. ‘Otur ...' dedi ve yanındaki boş sandalyeyi gösterdi. Ondan sonra kulağıma eğildi ‘seni affettim' dedi. ‘Afv-ı şahane çıktı bize böylece'. Şimdi düşünün bakın birisi üniversitede hoca. Diğeri de Fuat Köprülü'nün bile elini dizine koyup dinlediği bir adam. Bir hoca talebe münasebeti var şimdi göremediğimiz etrafta. İşte ilmin haysiyeti burada.
İmdi eğri oturup doğru konuşalım. Şu anda Türkiye'mizde bu evsafta kaç tane âlimimiz var. Akademide veya değil; küllünü ilme adamış, zu'l-cenaheyn, kökü mazide olan âtî kaç âlim. Haydi, 1988'de vefat eden Arvasi'nin sözüyle bitirelim: Bugün Türkiye'nin düşünce damarları kurumuştur.

Bu yazı 1313 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum