Ahmet İNCE

Ahmet İNCE

gordesgazetesi@gmail.com

Kriz Çıkar mı?

30 Kasım 2016 - 18:06

Dolar hızla yükseliyor. Öngörülmeyen ve ileriye dönük hesaplanmayan bir şekilde doların yükselmesi, piyasalarda bir tedirginlik meydana getiriyor. Tabii olarak, hemen o malum soruyu soruyoruz: Kriz çıkar mı?
            Özellikle iktisadi meselelerde, iktisadi dil kullanmak elzemdir. Bunu niye söylüyorum. Türkiye son yıllarda, hızlı bir siyasal dile sahip oldu. Her derdini ve meselesini, siyasi dil ile çözmeye çalışıyor.
            Hâlbuki hukukun bir dili vardır, akademinin bir dili vardır, sosyal meselelerin bir dili vardır. Hele iktisadın bambaşka bir dili vardır. Her biri kendi şartları ve değerleri çerçevesinde konuşulmalı ve değerlendirilmelidir.
            Fakat ne yazık ki bunu yapamıyoruz. İktidar, aşırı bir siyaset dilini topluma egemen kılıyor. Toplum da bütün meseleleri, siyaset diliyle algılamaya başlıyor. Türkiye için bu durum, sağlıklı bir gelişme değildir.
            Dolar hızla yükselirken, üzülerek gördüğüm manzara farklı bir görüntü vermiyor. Bir kesim dolar yükseliyor ve kriz geliyor diye tempo tutuyor. Belli ki siyasal iktidara karşı bir tutumları var. İktidara karşı olmak için kriz gelsin diye beklemek, hangi insaf ölçülerine sığar? Kriz gelirse, bu ülkenin vatandaşları olarak hangimiz etkilenmeyiz?
            Ülkenin aşırı siyasallaşmasının en tipik görüntüsüdür bu yaşananlar.
            Diğer yandan ekonominin dilini kullanarak ve reel gelişmeleri göstererek yapılan uyarılar karşısında; iktidarın takındığı tavır, madalyonun öbür yüzünü gösteriyor: Bize oyun oynuyorlar, ikinci darbe teşebbüsü, yükselse ne olur yükselmese ne olur, bu oyunu bozacağız'
            Küresel piyasalardaki gelişmeler, dış dünyada yaşanan siyasal olaylar doların yükselişinde etkili oluyor. Fakat bizim yapısal olarak yaşadığımız sorunlar, bir o kadar doların ateşini yükseltiyor.
            Dolayısıyla bizim yapmamız gereken yapısal reformlar var. Uzun zamandır,  siyasal iktidarın ciddi ihmalleri söz konusu. Ekonominin diliyle konuşan Mehmet Şimşek, bu konuda ciddi uyarılar yapıyor.
            Nedir bunlar?
            Türkiye; sermaye akışını devamlı kılmak istiyorsa, bazı reformları hızla gerçekleştirmelidir. Bağımsız ve tarafsız yargı sistemi, fikir ve düşünce özgürlüğü, mali disiplin, demokratikleşme, siyasi huzur gibi' Çünkü sermaye; güven duymadığı, yani kendini emin hissetmediği hiçbir ülkede uzun süreli kalamaz.
            Kriz çıkar mı, çıkmaz mı? Papatya falı açıyoruz. Ülkeye egemen olan siyasi dil, bizi böyle bir anlamsızlığa sürüklüyor.
            Şimdi ekonominin diliyle gelişmelere bakmak istiyorum.
            2016 yılı itibarıyla, Türkiye daha çok borçludur. Dövize olan ihtiyacımız, her zamankinden daha fazladır. Sermaye girişleri dikkat çekici biçimde azalmaktadır. Bu gelişmelere paralel olarak kur yükselmektedir.
            Bunu olabildiğince önemsiyorum. Niye mi? Bu yılın üçüncü çeyreğinde ekonomi durgunluğa girdi. Bunu görmezden gelebilir miyiz? Gelsek bile meselenin tabiatı değişir mi?
            2008 yılındaki krizi bir kenara bırakırsak, bugünkü gibi iki başlı bir dertle karşılaşmadı ekonomimiz. Kur yükseldiğinde, piyasalar durgun değildi. Fakat bugün bir yandan kur yükselirken, bir yandan durgunluk yaşanıyor.
            Ekonomideki sakal-bıyık terimi devreye giriyor. Faizi düşürsen kur sakalı ile yükseltsen durgunluk bıyığı ile karşılaşıyorsun. Faizler insin diye siyasi irade bastırdı ve indirdik. Bu defa kur yükseliyor. Hem de beklenmeyen ve hesap edilmeyen seviyelere çıkıyor.
            Bir müddet sonra Merkez Bankası faize müdahale ediyor. Bir miktar yükseltiyor ancak piyasalara bir şey yerine geçmiyor.
            Bu yazıyı kaleme alırken BDDK (Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurulu) bankacılık sektörünün ilk 10 ayı için açıklamalarda bulundu. BDDK'nın açıklamalarına göre; bankacılık sektörü bu yılın ilk 10 ayında, geçen yıla göre %51 oranında artışla 32 milyar 70 milyon lira net kar elde etmiş.
            Gelişmelere bir de bu rakamlarla baktım. Sektör geçen yıla göre %51 oranında daha fazla net kara ulaşıyor. Borçlu bir toplum olduğumuzun daha bariz bir göstergesi, başka ne olabilir.
            Ekonomi diliyle konuşanlar, ısrarla hep şunu söylüyor. Toplum olarak tasarruf oranımızda hızlı bir düşüş var. Yani tasarruf yapamıyoruz. Dolayısıyla sermaye biriktiremiyoruz.
            Toplum hızla borçlanıyor. Ev, araba ve sair ihtiyaçlar için gelecek yıllarını ipotek altına alıyor. Hızlı bir tüketim alışkanlığına sürükleniyor. Adeta teşvik ediliyor. Bu durumda nasıl tasarruf yapsın?
             Dolar yükseliyor, biz hala kriz çıkar mı yoksa çıkmaz mı diye tartışıyoruz. Kur dediğin şey talimatla yükselen, emirle düşen bir şey değildir. Ekonominin kanunları ve prensipleri dünyanın her yerinde aynıdır.
            Türkiye'nin yapması gerekenler var. Ertelenen yapısal reformlar var. Bunların süratli bir biçimde hayata geçirilmesi lazım. Siyaset dili bize zarar veriyor. Ekonomi siyaset dilini algılamaz. Siyasetçiler artık onun diline kulak vermek ve gerekeni yapmak zorundadır.

Bu yazı 1694 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum