Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-56

20 Mayıs 2019 - 16:35

Gündüzün bunaltıcı havası, yerini serin bir yayla havasına bırakmıştı. Vakit bir hayli ilerlemişti. Zaman zaman esen hafif rüzgârın, ulu çam ağaçlarına çarparak çıkardığı uğultuya, uzaklardan öten baykuş sesleri karışıyordu. Görenez Dağı'nın batısındaki tepelerde yanıp sönen ışıklardan, kalabalık bir Yunan birliğinin burada konakladığı anlaşılıyordu.
               -Hepsi de eğlenip şarkı söylüyorlar, dedi Molla Mehmet Efendi.
               -Birazdan beraber eğleneceğiz, dedi Nasuhoğlu Mustafa Bey.
               Sessizce ilerlediler. İyice yaklaşmışlardı:
               -Etrafı kuşatacak şekilde yayılın aslanlarım, dedi Nasuhoğlu Mustafa Bey ve ekledi:
               -Evvela nöbetçileri halledin'
               Yunan askerlerinin bir kısmı uzanmış uyurken, bir kısmı da halen dans edip şarkı söyleyerek eğleniyorlardı. Nöbetçi asker Greta, bir kayanın üzerine oturmuş, etrafı tarayan ürkek bakışlarla parkasının altından çıkardığı konyak şişesini arada bir ağzına götürüyor, gecenin içini titreten ayazından bu şekilde korunmaya çalışıyordu. Düşünüyordu; ta Mora'dan buraya niçin gelmişti? Hâlbuki tam yaşanılacak zamandı. ‘Ah Mora!' dedi içinden. Ailesi geçti gözlerinin önünden, bir de sevdiği kız Melena. Derin bir nefes alıp verdi. Tekrar bir ‘ah!' çekti; ne yapıyordur acaba şimdi?.. Geri dönüp tekrar görebilecek miyim?.. İvrindi de savaşmak istemeyip isyan eden arkadaşlarını düşündü; akıbetleri ne oldu acaba?.. Az kalsın, kendisi de onlara katılıp isyancı duruma düşecekti ama o' Megalo İdea. İşte, buralara kadar getirmişti onu' Anadolu güzeldi; Küçük Asya derlerdi' Buraya kadar tamam, iyiydi' Ama ya şimdi' Şimdi, anlaşılmaz bir ürperti vardı içinde' Korkuyor muydu ne?. Başını kaldırıp baktı; Dağlar' Ormanlar' Ve Kuvvacı denilen Türk savaşçıları' Titredi, parkasının altında sakladığı şişeyi yeniden götürdü dudaklarına; içti, içti' Birden aklına düştü; birlik komutanı bir konuşma yapmıştı yemekten önce; yakınlarda bir Türk köyü olduğunu, sabah erkenden bu köye gireceklerini ve bu köyde çok eğleneceklerini söylemişti, rahatladı. Köyde göreceği güzel Türk kızları geldi gözlerinin önüne; bir esinti kapladı içini, gülümsedi, derin bir nefes alıp verdi. Parkasının altına sakladığı konyak şişesini yeniden dikmek için kaldırmıştı ki; birden güçlü bir el kavradı ağzını,  davranmak istedi, lakin boğazına yapışan ikinci bir ele karşı koyamadı, önce konyak şişesi, sonra tüfeği düştü elinden ve yığılıp kaldı kayanın üstüne'
               Öncüler nöbetçileri halletmiş, Kuva-yı Millîye Akıncıları Yunan Karargâhına iyice yaklaşmışlardı.
               -Hücum aslanlarım!.. dedi Nasuhoğlu Mustafa Bey ve silahını ateşledi. Türk Akıncıları, hep birden ateşlediler silahlarını. Eğlenen ve uyuyan Yunan askerleri neye uğradıklarını şaşırdılar; kimisi silahını arıyor, kimisi de şaşkın şaşkın etrafına bakınıyordu. Yunanlı subaylar; bağırıyor, çağırıyor, küfrediyorlardı. Ortalık tam bir ana baba gününe dönmüştü. Bu sırada karşı yönden yetişen Tahir Bey'in müfrezesi de silahlarını ateşleyince Yunan askerleri iyice şaşkına döndüler ve panik içinde kaçışmaya başladılar. Yunanlı kumandanlar da ne yapacaklarını şaşırmışlar, onlar da canlarının derdine düşmüşlerdi. Çatışma uzun sürmedi. Yarım saat içinde koskoca Yunan birliği dağılmış, birçoğu son nefesini verirken, bir kısmı da çareyi kaçmakta bulmuşlardı. Silahlar peş peşe patlıyor, feryat sesleri koca ormanda yankılanıyordu.
               -Kaçmalarına müsaade etmeyin, takip edin! Dedi Mustafa Bey.
               Ormanın içinde amansız bir takip başladı. Sabah olmak üzereydi. Güneşin ilk ışıkları Görenez Dağı'nı aydınlatırken, dağın yamaçları Yunan askerlerinin leşleriyle dolmuştu. Kuva-yı Millîye neferleri, ormanın içindeki yaralı arkadaşlarını topluyorlardı' Bir saat sonra, Yunan karargâhının kurulduğu yerde Türk Akıncıları toplanmışlardı artık.
               -Zaferimiz mübarek olsun aslanlarım!.. dedi Nasuhoğlu Mustafa Bey ve:
- Şehidimiz var mı? Diye sordu.
               -İki şehidimiz var, dedi Molla Mehmet Efendi ve devam etti:
               -Sövelerli Adem Çavuş ile Kızıldamlı Mehmet Efe' Hakk'ın rahmetine kavuştular.
               -Allah rahmet eylesin' Mekânları Cennet olsun' dedi Mustafa Bey ve:
               -Ya yaralımız?.. diye sordu.
               -Sekiz de yaralımız var' Beğenlerli Ahmet Efe'nin vaziyeti ağır.
               -Yaralarını sarın, hemen Gördes'e götürelim, dedi Mustafa Bey ve sesini yükseltti:
               -Toplanın arkadaşlar! Gayri uzun müddet bu taraftan gelemezler, hemen Gördes'e dönelim, Salihli tarafından da bir hareket olabilir.
                Türk Müfrezeleri, hemen hazırlanıp yola koyuldular.
               Bu sırada Salihli'den hareket eden kalabalık bir Yunan birliği Gördes'e doğru ilerliyordu. Poyrazlılar tarafından iki defa yolları kesilmiş, ancak çok kalabalık olmaları sebebiyle durdurulamamışlardı. Yunan birliği içinde tören kıyafetleriyle etekli ve fesli efsun askerleri de vardı ve bir grup yerli Rum da onlara kılavuzluk yapıyorlardı.
                Türk Akıncı Müfrezeleri, dörtnala yol alarak Kocamurtluk Ormanı'na vardılar. Kepez Dağı'na doğru yaklaştıklarında büyük bir kalabalığın dağın tepesinde toplandığını gördüler.
               -Hayırdır inşallah! Dedi Nasuhoğlu Mustafa Bey.
               -Nevruz değil bayram değil,  bu insanların burada işi ne acaba? Dedi Molla Mehmet Efendi.
               -Düğün şenlik falan olmasın?! Dedi Tahir Bey de.
               Yavaş yavaş ilerlediler.  Bütün efeler, merak dolu gözlerle kalabalığa bakmaktaydılar. Molla Mehmet Efendi atını ileri sürdü:
-Ben gidip bir öğreneyim hele, dedi.
Dağın tepesinde toplanan kalabalık da onları görmüş, hareketlenmişlerdi o yöne doğru. Kalabalık yaklaştıkça feryat ü figan sesleri, ağlayıp inlemeler kapladı ortalığı. Molla Mehmet Efendi kalabalığa yaklaştı, öndekilerle bir şeyler konuşup hemen geriye döndü, dörtnala gelip durdu:
-Maalesef geç kalmışız! Yunan kasabamıza girmiş'
               Duydukları karşısında adeta şok olan Mustafa Bey ve Tahir Bey şaşkın bir şekilde birbirlerine baktılar. Bütün müfreze erleri, şaşkın bakışlarla Molla Mehmet Efendi'ye bakıyorlardı.
               -O halde yaklaşmayalım, dedi Tahir Bey; bizi görmesinler!
               -Hayır! Dedi Mustafa Bey, ilerleyelim, bizim burada olduğumuzu görürlerse ahaliye bir fenalık yapmaktan çekinirler. Dağ boyunca yayılıp kendimizi gösterelim. Sonra dürbününü gözüne dayayıp bir süre manzarayı seyretti:
               -Vay canına! Merasim Bölüğünü de beraberlerinde getirmişler. Bir sürü beyaz etekli asker' Ne yapacaklar acaba?
               -Bizi gördüler dedi, Molla Mehmet Efendi; bakın bize bakıyorlar'
               -Evet, dedi Mustafa Bey; hepsinin gözü biz de, bizi gösterip bir şeyler konuşuyorlar'
                Bu sırada Çerkez Ethem Bey de, Batı Cephesi Kumandanı Ali Fuat Paşa'dan aldığı emirle Kuva-yı Seyyare Birliği'nin başında Gördes'e doğru ilerliyordu.

Bu yazı 922 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum