Reklam
Reklam
Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-67

03 Ağustos 2019 - 20:13

Hacı Ethem Bey, sigarasının bir hayli uzayan külünü silkmek için kül tablasına uzanırken üzgün bir ifadeyle:
               - Bunca fedakârane hizmetten sonra hangi akla hizmet etmek istiyorlar anlamıyorum? Milletin hükümetsiz ve ordusuz kaldığı biçare bir dönemde ortaya çık, büyük bir güç oluştur, uzun müddet düşmanla boğuş' Düşman ordusu mıhlanıp kalsın, bir adım öteye gidemesin. Bu arada Millî Mücadele'ye karşı çıkan birçok isyanı git bastır, kongrelerin salimen yapılmasına ve Millî Meclis'in açılıp hükümetin kurulmasına zemin hazırla.. Sonra da kalk hükümete kafa tut! Ahaliyi huzursuz et! Ne yapmak istiyor bu adamlar?
               - Ben de tam manâsıyla anlamış değilim azizim, diyerek devam etti Kaymakam Hulusi Bey:
               - Büyük Millet Meclisi açılıp Nizamî Ordu'nun kurulması sebebiyle Millî Hükümet, Kuva-yı Seyyare de dâhil olmak üzere bütün Kuva-yı Milliye müfrezelerine Nizamî Ordu'ya katılmaları için çağrıda bulunmuş. Bütün müfrezeler bu davete riayetle ordu emrine girdikleri halde Çerkez Ethem ve biraderleri bu emre karşı çıkıyorlar'
               - Benlik davası! Dedi Müftü İsmail Hakkı Efendi ve devam etti:
               - Ethem Bey muzafferiyetlerinden dolayı heva ve hevese kapıldı. Kendini büyük bir kumandan ve emsalsiz bir lider olarak görmeye başladı.
               Tam bu sırada kapı tıkladı ve bir jandarma eri odaya girdi, sert bir selamdan sonra elindeki kâğıdı Kaymakam Hulusi Bey'e uzattı.
               Hulusi Bey doğruldu, kâğıdı gözüne yaklaştırdı. Yüz ifadesi birden değişti:
               - Telgraf' Dedi,  Çerkez Ethem Bey'den'
               Kâğıdı okudukça yüz ifadeleri değişiyor, suratı daha da asılıyordu.
               - Kaymakam Bey! Neler yazmış Ethem Bey? Bizi de meraklandırdın, dedi Molla Mehmet Efendi.
               Hulusi Bey seri bir hareketle telgrafı Molla Mehmet Efendi'ye uzattı.
               - Okuyunuz! Dedi.
               Telgraf elden ele dolaştı. Her okuyanın yüz ifadeleri değişiyor daha sonra yerini derin düşünceye bırakıyordu.
Çerkez Ethem bu telgrafında;  'Millî Hareket'in başında bulunanların, Millet Meclisi'nden fazla maaş alarak lâyıkıyla iş görmediklerinden, Ankara' ya barış için gelen İzzet Paşa'nın haksız yere tutuklandığından ve milletin savaşa gücü kalmadığından, Ankara' ya karşı isyan edilerek ordunun dağıtılacağından' söz ediyor ve 'bu telgrafın köylere kadar ulaştırılmasını, aksi takdirde sorumlularının ağır bir şekilde cezalandırılacaklarını' bildiriyordu.
Hacı Ethem Bey donup kalmıştı. Nice sonra kelimeler tek tek dökülmeye başladı dudaklarından:
-  Umûm Kuva-yı Millîye Kumandanı Ethem' Kuva-yı Seyyare Kumandanı Ethem değil de, Umûm Kuva-yı Millîye Kumandanı Ethem olarak imzalamış, kendini bütün milleti temsil eden bir kumandan olarak göstermek istiyor'
- Bunca verdiğimiz mücadele ve emeklerimiz boşa mı gidecek? Artık bütün ümitlerimiz, hayallerimiz kaybolacak. İki millî kuvvet çarpışacak, böylece düşman hedefine vâsıl olacak, dedi Hulusi Bey.
Molla Mehmet Efendi:
            - Eyvah! Telgrafta bir de Pehlivan Ağa'nın bütün kuvveti de isteniyor.                                      
             - Böylece, buraları tamamen kuvvetsiz bırakılıyor' Biz düşmana hediye ediliyoruz, dedi Hacı Ethem Bey.
             Müftü İsmail Hakkı Efendi:
             - Müsterih olun! Ethem Bey Kuva-yı Millîye' ye büyük hizmetlerde bulunan bir kahraman kumandandır. Tahmin ederim ki; bir sinirlilik halinde bu telgrafı çekmiştir. Böyle bir kıyama kalkışacağını zannetmem. Küçük bir gürültüyü müteakip taraflar anlaşacaklardır.
            Molla Mehmet Efendi:
            - Ben aynı düşüncede değilim Müftü Efendi. Bu işin sonu hayra varmaz. Düşman bir iken iki oldu. İki cephede savaşacağız artık. Yazık! Müslüman, Müslümanı kıracak'
           Hacı Ethem Bey sesi titreyerek:
            - Vaziyet vahim efendiler! Yunanlıların herhangi bir ileri harekâtı üzerine jandarma zabitanı ve kalan diğer kuvvetlerle dağa çekilmekten başka çaremiz kalmıyor, dedi.
            Odayı o kadar karamsar bir hava kaplamıştı ki Müftü İsmail Hakkı Efendi yüreklere su serpecek birkaç cümle söyleme ihtiyacı duydu:
            - Çerkez istiyor diye Pehlivan da hemen koşup gidecek değil ya! Haydi, bırakın bu karamsar konuşmaları. Allah kerimdir; gün doğmadan neler doğar! Bakın meclisimiz açılmış, bizi hakikî manada temsil edecek bir hükümetimiz var artık. Nizamî ordularımız da teşekkül etti. Bir de İstanbul Hükümeti ile bir uzlaşma sağlanabilirse her şey kendiliğinden düzelecek Cenâb-ı Hakk'ın izni keremiyle'
              '
Dört gün sonra Çerkez Ethem Bey' den ilçe kumandanlığına gelen telgrafta; 'Yunanlılarla ateşkes yapıldığı ve Kula Hattı'nın da onarılıp yeniden düzenlendiği' bildiriliyordu.
                Kaymakam Hulusi Bey:
               - Bu telgraftan bir şey anlayamıyorum. Mütareke nedir? Yunanlılarla harp olmayacak mı? Barış mı sağlanıyor? Peki, Kula hattı niçin yapılıyor?
             Hacı Ethem Bey:
               - Acaba Yunanlılarla anlaştılar mı? Aklım almıyor! Bu nedir? Bundan büyük ihanet olamaz!
            Germiyanlı Hamdi Bey:
            -Buradan kuvvetlerin çekildiğini bildikleri halde, Yunanlıların bir ileri harekette bulunmamaları da tuhaf doğrusu!
           Kaymakam Hulusi Bey pencereye yaklaşıp uzun uzun dışarıya baktı:
           - Vaziyet iyi değil Efendiler! Yunanlılar, Çerkez Ethem ve arkadaşlarıyla anlaşmış olmalılar. İhtiyatlı olmalıyız, bizi tutup düşmana da teslim edebilirler.
               Jandarma Kumandanı Kamil Bey:
           - Ethem ve Tevfik Beylere her gün izahat verip şiddetli emirler alıyorum. İdamla tehdit ediliyorum.
          Molla Mehmet Efendi:
           - Ahalide pek büyük bir heyecan var. Herkes, Kuva-yı Seyyare'nin dağılması ve Ordu'nun kazanması için dua ediyor'

Bu yazı 969 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum