Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-76

14 Ekim 2019 - 15:02

Günlerdir gizlenen güneş, nihayet kendini göstermişti. Güneşin görünmesiyle birlikte hava da bir hayli yumuşamıştı. Saçaklardan sarkan buzlar, korkunç sesler çıkararak yerlere düşüyor, eriyen kar ve buzların oluşturduğu küçük derecikler döşemeler arasından kıvrılarak akıyordu. İki neferiyle birlikte dar sokaktan geçmeye çalışan Parti Pehlivan, umulmadık bir buz saldırısına maruz kalmamak için saçaklara baka baka ihtiyatla yürüyordu. Artık iyice rahatlamıştı. Kaymakam Bey'in, kendisini hükûmet emrinde seyyar jandarma olarak görevlendirmesi, halk arasındaki itibarını daha da arttırmıştı.
               Tam köşeden dönecekleri sırada iki nefer koşarak geldiler. Erlerden biri:
               - Ağam koşun! Halil Efe geldi, askerlerden kendisine iltihak edecekleri ayırıyor. İsyana yeltenecekmiş!
                Parti Pehlivan, o anda tam önüne düşen buz kütlesine aldırış etmeden ileri atıldı:
               -  Ne! Halil Efe mi? Koşun kızanlar! Dedi.
               Koştururcasına karargâha geldiler. Halil Efe, ayırdığı askerlerle beraber duvarın dibine dizilmiş bekliyordu. Parti Pehlivan:
               -  Halil! Ne yapıyorsun sen, delirdin mi?
               -  Karışma sen dayı, bu benim meselem!
               - Ne demek benim meselem! Ne meselesiymiş bu?
               Halil Efe öfkeden çıldırmış bir halde idi, cevap vermedi.
               Parti Pehlivan:
               -  Sana soruyorum Halil! Nedir mesele?
               Halil Efe, Pehlivan'a baktı, ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Haykırarak konuşmaya başladı:
               - Ben isyan etmeyeyim de kim isyan etsin dayı? Biliyorsun, Süvari Fırkası Kumandanı Derviş Bey'in verdiği söz ve itimat üzerine Kütahya' ya gittim. Fırkada misafir oldum. Çerkez Ethem'in yanında bir de İştipli Halil Efe vardı bilirsin; eşkıya Halil. Ankara' dan İştipli Halil diye beni Derviş Bey'den istemişler; Derviş Bey benim İştipli Halil olmadığımı anlatmaya çalışmış ise de muvaffak olamamış. Beni yanına çağırdı; 'Ben şimdiye kadar seni muhafaza ettim. Şimdiden sonra kendi başının çaresine bak.' dedi. Ben de ne yapayım arkadaşlarımı alarak Kütahya'dan firar ettim' İsyana karar verdim!
               Parti Pehlivan:
               - Bak oğlum Halil. Seni anlıyorum. Ancak yanlış yapıyorsun, dedi. Ama Halil Efe onu dinlemiyordu bile askerlerine:
               - Haydin kardaşlar, gidelim! Dedi.
               - Dur! Nereye gidiyorsunuz? Bak, akşam oldu. Sabah olunca gidersiniz! Dedi, Parti Pehlivan, zaman kazanmak istiyordu:
               - Sabah ola hayrola oğlum Halil! Adalet yerini bulur, diyerek onu yatıştırdı. Halil Efe, oldukça yorgun görünüyordu.
               - Peki Dayı, diyerek odasına çekildi.
               Parti Pehlivan telaşla Cemiyet'e giderek, uyumakta olan Kaymakam İbrahim Ethem Bey'i uyandırdı:
               - Kalk Kaymakam Bey! İş fena, dedi.
               - Hayrola ne var? Diye sordu Kaymakam İbrahim Ethem Bey.
               - Halil'in fikri fena. Şimdi efradı alıp gidecek. Gidip bu işe bir çare bulalım.
               Kaymakam İbrahim Ethem Bey, Halil Efe'ye çok değer veriyordu. Derhal kalkarak hazırlandı. Parti Pehlivan' la birlikte Halil Efe'nin yanına vardılar.
               Halil Efe, Kaymakam İbrahim Ethem Bey'i görünce şaşırdı:
               - Kaymakam Bey, siz burada mısınız? Dedi. Önüne bakmaya ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı.
               Kaymakam Bey, etrafa göz gezdirdi. Halil Efe'nin ve arkadaşlarının tüfeklerinin ve tabancalarının emniyet kanatları açıktı. Bu durum, hareket haline geçtiklerini gösteriyordu.
               - Evet, buradayım. Gördes'e tayin edildim. Hoş geldin! Ne var ne yok? Dedi.
               Halil Efe cevap vermedi önüne baktı.
               Kaymakam İbrahim Ethem Bey:
               - Haydi, Cemiyete gidip konuşalım, dedi.
               Halil Efe gitmek istemedi.
               - Çok yorgunum, beni affedin.
               Kaymakam İbrahim Ethem Bey, Halil Efe'yi daha fazla zorlamak istemedi:
               - Peki, yarın sabah gelin de görüşelim, diyerek oradan ayrıldı.
               Bir süre sonra Parti Pehlivan da Cemiyet'e geldi:
               - İbrahim Bey, sen gitmeseydin, Halil Efe bu akşam efradı alıp kaçacaktı ve başımıza belâ olacaktı. Çünkü bu civarda Halil'e tüfek kullanacak efrat yok.  Onun için arkasını bırakmayalım. Yarın sabah erkenden ben onu senin yanına getireceğim.
               - Peki Pehlivan!
               - Hayırlı geceler İbrahim Bey!
               - Hayırlı geceler!
               '
               Sabah erkenden Parti Pehlivan Cemiyete geldi, Kaymakam Bey'i uyandırdı:
               - İbrahim Bey, ben Halil Efe'yi alıp geliyorum, dedi ve gitti. Biraz sonra Halil Efe ile birlikte Cemiyete geldiler. Kaymakam İbrahim Ethem Bey:
               - Hoş geldiniz! Akşamdan beri nasılsın Halil Efe? Dedi.
               Halil Efe:
               - Sağolun Kaymakam Bey! Çok şükür iyiyim, dedi.
                Odanın birdenbire havasını değiştiren, bir tepsi üzerine dizilmiş üç kekik bardağıyla Hasan Efendi içeriye girdi; 'Hayırlı sabahlar!' diyerek bardakları tek tek önlerine bırakıp odadan çıktı.
- Halil Efe, seni isyana sevk eden sebep nedir? Diye sordu Kaymakam İbrahim Ethem Bey.
Halil Efe anlatmaya başladı:
               - Kaymakam Bey, ben cahil bir adamım. Muhacir olarak geldiğimden beri bu vatan için çalıştım. Harb-i Umumîye gittim. Sonra Çerkez Ethem'in yanına gönüllü yazıldım. Bütün isyanlarda; Aznavur harekâtında, Bolu ve Yozgat ayaklanmalarında, Gördes, Salihli cephelerinde bulundum ve Gediz Muharebesinde kardeşim Necip'i şehit verdim. Ayrıca da Demirci muharebelerinde bulunarak yaralandım. Çerkez Ethem isyanına ben karışmadım ve omzumdan tüfeğimi bile indirmedim. Çerkez Ethem, gâvura teslim olurken topları alıp orduya gönderdim, hükûmetin daveti ve Derviş Bey'e olan fevkalâde itimadım üzerine Kütahya'ya, fırkaya misafir olarak gittim. Ben böyle bir adam ve bu kadar hizmet etmiş iken haberim olmayan suikastla alâkadar kılınmak istenirsem ve Ankara' da kimsesiz bıraktığım aile ve çocuklarımın ve şehit kardeşim Necip'in ailesinin boynundan ziynetleri, parmaklarından yüzükleri alınırsa, ben eşkıya olmam da ne olurum? Allah için söyleyin! 

Bu yazı 999 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum