Kazım GERMİYANOĞLU

Kazım GERMİYANOĞLU

kgermiyanoglu@hotmail.com

Yangın-84

09 Aralık 2019 - 12:05

Gördes'te ahali büyük bir heyecan ve panik içinde idi. Kaymakam Cemil Bey, Hacı Ethem Bey, Parti Pehlivan Ağa, Nasuhoğlu Mustafa Bey, Müftü İsmail Hakkı Efendi ve Kuva-yı Millîye Cemiyeti'nin diğer üyeleri ile Gördes'in önde gelen eşrafı, Kuva-yı Millîye Cemiyeti binasının önünde toplanmışlardı. Sayısı iki yüzü bulan Gördes müfreze, jandarma ve müzaheret kuvvetleri hazırlıklarını yapıyordu. Parti Pehlivan ile Kaymakam Cemil Bey hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Hacı Ethem Bey düşünceli, zaman zaman konuşmalara katılıyordu.
               Ahaliden şehri terk edip gidenler karşı dağlara doğru yanlarına alabildikleri hafif eşyaları ile yollara dökülmüşlerdi.
               - Bu durumda başka yapabileceğimiz bir şey yok. Ahalinin canını ve ırzını tehlikeye atamayız. Şehri tamamen tahliyeden başka çaremiz yok, dedi Kaymakam Cemil Bey.
               Hacı Ethem Bey:
               - Kadın, çocuk ve yaşlıları tahliye edelim, biz de şehri terk etmeden müdafaa vaziyeti alalım.
               Parti Pehlivan:
               - Evet! Hacı Bey doğru söylüyor, müdafaa edelim! Gâvurcukları geldiklerine pişman edelim! Tek nefer kalıncaya kadar vuruşalım! Dedi.
               Cemil Bey.
               -200 kişilik kuvvetle bir tümen askere karşı mukavemet edemeyiz' Bu düpedüz delilik olur'
               Parti Pehlivan:
               -O halde biz mevcut kuvvetle düşmanı oyalayalım. Kaçamayanlara zaman kazandıralım.
               -Münasiptir' Ancak, tedbirinizi alın, sakın düşmanın eline düşmeyin!
               -Akşam oluyor, düşman Kayacık Kasabası'na girmiş, bu gece mutlaka ahaliyi tahliye etmeliyiz!
               - Zaten birçoğu yola çıktı bile. En emin yer Demirci. Tellal çıkarıp ilan edelim; ahali topyekûn Demirci'ye göç etsin, dedi Kaymakam Cemil Bey.
               Hacı Ethem Bey:
               -Ahalinin, kıymetli eşyalarını beraberlerinde çıkarmalarını da tembihleyelim.
               -Ahali çırılçıplak Demirci yollarına düşmüş gidiyor' Bu kadar süratle tahliyeye lüzum var mıydı? Dedi Hamdi Efendi.
               - Öyle de' Fakat bunu anlatmak imkânsız' Ahali panik içinde' Dedi Nasuhoğlu Mustafa Bey ve devam etti; Müfreze ve muzaheret neferlerinden bazıları da ailelerinin derdine düşüp firar ediyorlar, kuvvetimiz azalıyor'
               - Bu kadar az bir kuvvetle bir tümen askere karşı koyamayız, bu bizim için büyük bir kıyım olur, ileride bu kuvvetlere ihtiyacımız olacak, bu kadar masum ve mağduru kim koruyacak?
               - Haklısınız Kaymakam Bey, şehri topyekûn tahliyeden başka çaremiz yok'
               - Biz, vur kaç taktiği ile düşmanın ilerleyişini durdurmaya çalışalım' Ama zayiat vermeden'
               - Doğru söylersin Pehlivan, size daha çok ihtiyacı olacak bu insanların, aman kendinize dikkat edin!
               - Siz merak etmeyin Hacı Bey, Cenâb-ı Hakk'ın lütfu keremiyle sağ salim döneceğiz inşallah!
               O gece Gördes ahalisi, yanlarına alabildikleri değerli eşyalarıyla, evlerini ocaklarını terk edip, Demirci yönünde bilmedikleri bir sona doğru panik halinde yürüyorlardı. Ramazan Bayramına iki gün kalmıştı. Bazı Gördesliler, bayram için hazırladıkları baklava tepsilerini de yanlarına almayı ihmal etmemişlerdi. Acaba bir daha topraklarına, yurtlarına, yuvalarına geri dönebilecekler miydi? Bunu düşünecek zamanları dahi yoktu. Gecenin ayazında sadece yürüyorlar, hiç konuşmuyorlardı. Arkalarında gözü dönmüş, soysuz bir düşman vardı. Canları, ırzları, çoluk çocukları tehlikedeydi. Ya düşman peşlerine takılır Demirci'ye de gelirse halleri ne olurdu? Bunu düşünmek bile istemiyorlardı. Acaba ordu bu ilerleyişe ‘dur' diyebilecek miydi?
               Matematik Öğretmeni Ahmet Hoca sayesinde cepheye gitmekten kurtulan Mustafa, yanında annesi, kardeşi ve hamile karısı olduğu halde alabildikleri birkaç yorgan ve kıymetli eşyalarıyla koşar adımlarla kalabalık içinde ilerliyorlardı. Ayşe, kendisiyle birlikte karnında taşıdığı küçük canı da kaçırmak mecburiyetindeydi. Düşe kalka yürüyordu. Karanlıkta boşa basıp yuvarlanmaktan korkuyor, 'Ya çocuğuma bir zarar gelirse' diye endişe ediyordu. Henüz ilk çocuğu idi, ilk göz ağrısı! 'Vah! Talihsiz yavrum!' dedi içinden. Ha geldi ha gelecekti, günü iyice yaklaşmıştı.
               Mustafa, bir eliyle karısının ellerinden sımsıkı tutmuş, ceketini çıkararak üşümesin diye onun omzuna atmış ve diğer eliyle de omzundan tutarak destek olmaya çalışıyordu.
               - Hayır, yürüyemeyeceğim! Dedi Ayşe:
               - Mustafa bırak beni! Siz gidin! Allah büyük! Ben başımın çaresine bakarım! Dedi cılız bir sesle.
               - Sık dişini Ayşe! Hep beraber gideceğiz! Dayan! Dedi Mustafa.
               Ancak Ayşe de adım atacak hal kalmamıştı, olduğu yere yığılıverdi. Soğuk soğuk ter döküyor, eliyle karnına basıyor, yumruğunu ısırıyor, bağırmak istiyor ama bağıramıyordu, ağlamaya başladı, birden 'geliyor! geliyor!' diye haykırdı. Hemen önde giden annesi ile yakınlarındaki yaşlı bir kadın imdadına koştular. Mustafa ne yapacağını bilemiyor, üzüntüyle Ayşe'ye bakıyor, Allah'a yalvarıyordu:
               - Ne olur Allah'ım, yardım et!'
               Karanlığı yırtan bir çığlık sesine ağlama sesleri karıştı.
               - Çok şükür kurtuldu, kurtuldu! Allah'ım sana şükürler olsun! Nur topu gibi bir kızınız oldu! Allah'a emanet! Diyerek sardıkları bebeği Mustafa'nın kucağına bıraktılar.
               Mustafa ne yapacağını bilemiyor, bir bebeğe bir Ayşe'ye bakıyordu. Birden kendini toparladı ve elleriyle kızını iyice sardı ve sımsıkı sarıldı. Kalabalık uzaklaşmış, etrafta arkadan gelip geçen tek tük insanlar kalmıştı. Geçerken; ' Geçmiş olsun! Allah iyi gün göstersin! Allah analı babalı büyütsün!' Diyerek geçip gidiyorlardı. Ayşe hafiflemişti ama halsiz ve bitkindi. Mustafa, kızını annesine verdi, Ayşe'yi sırtına aldı ve bıraktıkları yerden yollarına devam ettiler. Ta ki, gün ağarıncaya kadar'
               Zeynep Hanım:
               - Oğlum Mustafa biraz dinlen, çok yoruldun, diyerek üzüntülü bir ifadeyle oğlunun yüzüne baktı. Sonra eğilip torununu öpüp kokladı, uzun uzun seyretti:
               - Allah hayırlı günler göstersin Gülsüm'üme, adı Gülsüm olsun, ömrü boyunca gülsün kızım, dedi.
               Mustafa ile Ayşe birbirlerine bakıp güldüler ikisi birden:
               - Gülsüm! Dediler.
               Zeynep Hanım:
               - Al anası, acıkmıştır kızın doyur, dedi. Küçük Gülsüm'ü en rahat edeceği kucağa uzattı. 

Bu yazı 1089 defa okunmuştur.

YORUMLAR

  • 0 Yorum