2x2=5
İzmir Atatürk Lisesi, ülkemizin en saygın tarihi ve kadim okullarından birisidir. Eğitim ve öğretim kalitesiyle, daima yüz akı ve gurur abidesi olmuştur. Gördes Ortaokulunu bitirdiğimde, ilçemizde henüz lise yoktu.
Bin bir zahmetle Atatürk Lisesinin yolunu tutum. Yatılı olarak okudum. Hayatımıza, kişiliğimize yön veren, pek çok değer hükmünü orada kazandım. Atatürk Liseli olmak bir ayrıcalıktı. Ben Atatürk Lisesinde okuyorum demek keyifti.
70'li yıllardı. Ülkedeki şiddet ve terör olayları, daha yeni yeni ısınıyordu. Ancak Atatürk Lisesi, gelişmelerden zerre miktar etkilenmiyordu. Çünkü kültürel ve sosyal ağırlığını her an öğrencisine hissettiriyor, sizi başarıya şartlandırıyordu.
Atatürk Lisesindeki ilk yılımdı. Eğitim öğretim sisteminde devasa bir değişikliğe gidildi. Türkiye'de ilk defa, liselerde modern fen müfredatı uygulanmaya başlandı. Sadece 7 lisede deneme olarak uygulanıyordu. Bunlardan bir tanesi, Atatürk Lisesi idi.
Her branşın hocaları, isim sahibi ve müstesna insanlardı. Özellikle matematikçileri. Atatürk Lisesinde matematikçilerin, diğer hocalar gibi hep lakapları vardı. İşin enteresan tarafı; sadece öğrenciler değil, hocalarda birbirlerini lakaplarıyla çağırırdı.
Öğretim yılının ilk yarısı bitip ikincisi başladığı gün, hemen hepsi şunu söylerdi: Bakanlığın kitapları bitti. Şimdi benim kitabım başlıyor.
Okul müdürü çok sert bir adamdı. Amma namlı bir matematik hocasıydı. Tavizsiz ve acımasızdı. Bu yüzden olmalı, lakabı ayı' idi. Özel bir sınıfın matematik dersini alır, üç yıl mezuniyete kadar götürürdü. Öğrencilerinin en az %90'ı üniversiteyi kazanırdı.
Diğerleri, asla ondan geri kalmazdı. Sanırım bizim anlayamadığımız bir rekabet yaşıyorlardı aralarında. Kuroş' lakaplı Rıfat Türkeli, Teksir' lakaplı Kemal Danışman, Koçero' lakaplı Ferit Tezel ve diğerleri bize çok şey verdiler.
Modern fen müfredatı, 1971 yılında ilginç değişikliklerle başlamıştı. İlk baştan bölüm seçiyorduk. Ben direkt matematik bölümünü seçmiştim. Çünkü o efsane hocaların talebesi olmak istiyordum.
Bir gün, evet bir gün Kuroş'un dersinde, tüm öğrenciler pür dikkat hocayı takip ediyor. Hoca, kara tahtada teorem çözüyor. Derken bir anda kapı sert bir biçimde açıldı. Giren, okul müdürü Ali Kemal hocaydı.
Tüm sınıf rapp diye ayağa kalktı. Kuroş, nezaketen hafif bir toparlanma gösterdi. Ali Kemal yine sert bir komutla, oturun' dedi. Sınıf, bu defa patt' diye sıralarına oturdu.
Ali Kemal, sınıfın en arkasına geçti. Oturmuyor, tahtadaki teoreme bakıyor. Öğrencilerin gözü, Kuroş'un üzerinde. Matematik dâhisi ve yüzü gülmeyen bu adam, bunu Ali Kemal'in yanına bırakmaz. Ama nasıl?
Kuroş hiç istifini bozmadan, aceleyle tahtayı sildi. Üst başa şunu yazdı: 2 x 2 = 5
Bu bir teoremdi ve 'olmayana ergi metodu' ile ispat edilecekti. Bütün öğrenciler nefes almadan, yazılanları deftere geçiriyor, Kuroş inanılmaz bir performans gösteriyordu.
Hemen her öğrenci, 15 dakikanın içerisinde 45 sayfayı bulan not tutmuştu.
Kuroş kara tahtanın önünde hiç arkasına bakmadan ve öğrencilerine tek kelime etmeden, teoremi ispatlamayı başardı. Sonra döndü sınıfa ve şöyle seslendi;
Çocuklar! 2 kere 2 kaç edermiş?
Sınıf hep bir ağızdan cevap verdi: Beş
Teneffüs zili çaldı. Ali Kemal hoca, sinir bozukluğu ile tahtanın önüne geldi. Elini uzattı sıkmak için. Kuroş elbette geri çevirmedi bu eli. Sımsıkı tuttu ve hala kara tahtaya bakan Ali Kemal Hocaya seslendi:
'Amca! Sen onu anlamazsın. Çünkü o kuş dilidir!!'
Bu yaşananların ne anlama geldiğini yıllar sonra idrak edebildim. Ali Kemal kapıyı çalmadan sınıfa girmiş, Kuroş'a nezaketsizlik yapmıştı. Kuroş bu nezaketsizliğe matematik dehasıyla cevap vermişti.
2 kere 2'nin 5 etmesi, Ali Kemal Hoca'nın nezaketsizliği ve kabalığı anlamına geliyordu.
O müstesna hocaların elinde yetiştik. Matematik zekâsının ne olduğunu öğrendik. Matematik olmadan; düşünme, muhakeme, muhasebe, tenkit olmuyordu.
Kuroş, Ali Kemal, Teksir, Koçero ve diğerleri bize bunu öğrettiler. Farklılığımız, farklı bir eğitim almamızdandı.
Ben liseyi bitireli, 40 yıldan fazla oluyor. O günün eğitiminden ve matematiğinden bugüne bir şey kalmadı. Üniversite sınavlarında, matematik sorularının cevap oranı yüzde kaça düşmüş. Bu bir faciadır.
Eee sonra, bu memleketin ahvaline neler oluyor diye merak ediyoruz.
Memleketin idare biçimi, siyaseti, partileri 2 kere 2 sonucuna göre kaçtır? 5'tir
Toplumsal hafıza, vicdan, ahlak, maneviyat 2 kere 2 sonucuna göre kaçtır? 5'tir
Birlik beraberlik duygusu, insani değerler, hoşgörü 2 kere 2 sonucuna göre kaçtır? 5'tir
Akıl, mantık, iz'an, feraset, fetanet 2 kere 2 sonucuna göre kaçtır? 5'tir
Din, inanış, itikat 2 kere 2 sonucuna göre kaçtır? 5' tir.
Yargı, Emniyet, Asker, Üniversite, İstihbarat, Basın 2 kere 2 sonucuna göre 4 eder diyene rastladınız mı?
Memleketin payitahtında bombalar patlamış, ölü rakamları üçlü hanelere uzanmış. Hala ölenlerin kimliği, inancı, siyasi tercihi sorgulanıyor.
Konya'daki milli maç öncesi, saygı duruşunda ıslıklar çalışıyor. Golü atan Selçuk İnan'ın mezhebi tartışılıyor.
Benim matematikle izaha çalıştığım acı gerçeği, New York Tımes gazetesi şöyle dile getirdi:
'Türkiye aşırı derecede kutuplaşıyor. Acıda ve sevinçte bile birleşemiyorlar.'
Bir memleket için, bundan daha büyük tehlike olabilir mi? Üstelik hiç kimse, hiç bir kurum, hiçbir kuruluş kapımıza gelip dayanan bu felaketin farkında değil.
'''..
NOT: Ankara'da meydana gelen patlamayla ilgili, ne düşündüğümü soran çok sayıda okuyucum oldu. Bu haftaki yazımı, merakla bekleyenler vardı. Uzun bir yazı yazdım.
Ancak!
Bu olayla ilgili olarak, bir mahkeme kararı var. Yazılı, görsel medyada, sosyal ağlarda ve internet sitelerinde; olayla ilgili olarak haber, yorum, tenkit, röportaj yayınlamak yasaklandı.
Basın olarak yargı kararına uymak zorundayız. Dolayısıyla bu haftanın 'Çerçeve'sinde, o yazıyı yayınlayamıyorum.
Sizlere; 2 kere 2'nin 5 etmediği bir memleket rüyası görmeniz dileğiyle, iyi uykular diliyorum'..