ISR ve Bir Kudüs Yazısı

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Bitmeyen dert, dinmeyen yara. Kudüs meselesi, son gelişmelerle bir kez daha dünyanın gündeminde. Müslüman toplumlar aynı tepki ve feveran içerisinde. Kaç asrın kangreni olan bu meseleyi, bugüne mi ait sanıyorsunuz?
            Asla değil. Yara derin ve hem de çok derin. Sadece Müslümanların değil, tüm insanlığın yarasıdır. Ne yaparsanız yapın, hangi toplantıları düzenlerseniz düzenleyin, hangi siyasi yaptırımları devreye sokarsanız sokun, asla çözülecek bir mesele değildir.
            Zira 'ISR' kavramının hakikati kavranmadığı müddetçe, Kudüs derin yara olmaya devam eder.
            Olabildiğince titiz davranarak, konuyu anlatmak istiyorum.
            Öncelikle, Müslümanlar bugüne kadar Kur'anda geçen ve fevkalade önemi olan 'ısr' kavramını duymuş mudur diye soruyorum. Sanmıyorum. Çünkü Kur'an, Müslümanların hayatından uzaklaştırılmıştır.
            O kitap ses yarışmalarında, en güzel okuma yarışmalarında, defalarca hatim mesailerinde kullanılır hale gelmiştir. Kur'an'dan mahrum kalmış Müslümanların, bugün niye boynu bükük olduğunu söylemeye gerek var mı?
            ISR kavramı, Kur'an'da şu anlamda kullanılmıştır: 'Gelecek nebiye ve kitabına inanma görevi.'
            Şimdi ilgili ayete göz atalım:
            ' Allah nebilerinden kesin söz alırken şöyle demişti; ‘size Kitap ve hikmet veririm de elinizdekini tasdik eden bir resul gelirse kesinlikle ona inanacaksınız ve destek vereceksiniz. Bunu kabul ettiniz mi? Bu Isr'ı yüklendiniz mi? ‘Onlar' kabul ettik demişlerdi. Allah; ‘ Siz buna şahit olun, sizinle beraber ben de şahidim' demişti. Bundan sonra sözünden dönenler, yoldan çıkmış olurlar.' (Al-i İmran, 81–82 )
            Allah'ın birkaç dini yoktur. Tek bir dini vardır ve Âdem'den Muhammed Aleyhisselama kadar gelmiştir. Bu dinin ismi; İslam'dır. Yine Kur'an'ın ifadesine göre, her topluluğa bir nebi gönderilmiş, her nebiye öncekini tasdik eden, kendisinden sonra gelecek olanı da haberdar eden kitap verilmiştir.
            Kur'an bu hakikati bize şöyle anlatıyor:
            'Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde ne varsa, isteyerek veya istemeyerek O'na teslim olmuştur. Hepsi O'nun huzuruna çıkarılacaktır. De ki  ‘Biz Allah'a inandık ve güvendik. Bize indirilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya ve İsa'ya verilene, nebilere Sahipleri (Rableri ) tarafından ne verilmişse hepsine inandık. Hiçbirini diğerinden ayırmayız. Biz Allah'a teslim olmuş kimseleriz.' (Ali-İmran, 83–84 )
            İncil'de benzer Kur'an ifadelerini şöyle görüyoruz ISR konusunda:
            ''ne var ki O, yani Gerçeğin Ruhu gelince, sizi her gerçeğe yöneltecek. O kendiliğinden konuşmayacak, yalnız işittiklerini söyleyecek ve gelecekte olacakları size bildirecek. O beni yüceltecek.' ( İncil Yuhanna, 16/ 5–14 )
            Konunun daha iyi anlaşılması için, bir ayete daha dikkat çekmek zorundayım:
            'Allah Nuh'a ne buyurmuşsa onu, sizin için bu dinin şeriatı yapmıştır. Sana vahyettiğimiz; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimiz şudur; BU DİNİ AYAKTA TUTUN, BU KONUDA BÖLÜNÜP PARÇALANMAYIN. Senin çağırdığın şey müşriklere ağır gelir. Allah doğru tercihte bulunanı kendi tarafına alır, doğruya yöneleni de kendine yönlendirir.' (Şura, 13)
            Muhammed ümmetinin ısr sorumluluğu ortadan kalkmıştır. Çünkü O, son nebidir. Kur'an'dan başka kitap da gelmeyecektir. Isr yükümlülüğü olanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlardır.
            Yahudilerin hem İsa'ya ve hem Muhammed'e, Hıristiyanların ise yine Muhammed Aleyhisselama inanma yani Isr yükümlülüğü olduğunu Kur'an ısrarla bildiriyor. Buna rağmen bu yükümlülüğe itiraz etmişlerdir.
            Nasıl mı diyeceksiniz?
            Yahudiler mehdi inancıyla, Hıristiyanlar Mesih inancıyla Muhammed Aleyhisselamın son nebi oluşunu yok saymışlardır. Bu aynı zamanda Kur'an'ın beyanını da inkâr etmek demektir. Yani dolaylı yoldan.
            Peki, Müslümanlar ne yapmıştır?
            Yahudi ve Hıristiyanların, Isr gerçeğini inkâr etmelerine destek vermişlerdir. Başta mezhep âlimleri olmak üzere, muteber hadis kitaplarında çok sayıda mehdi ve mesih inancına ait maddeler görürsünüz. Üstelik mezhep ulemasının, Kur'an'daki bu ısr kavramıyla hiç ilgilenmemiş olması hayret vericidir.
            İstediğin kadar ‘Kahrolsun İsrail', ‘Kudüs Müslümanlarındır' diye bağır ve çağır. Hepsi hikâye. Isr'a muhalefet eden Yahudi ve Hıristiyanlara, Müslümanlar destek veriyor. İstediğin kadar dua et. İstediğin kadar hatim indir. Bir işe yaramaz.
            Sen Müslüman olarak onlara Isr görevini hatırlattın mı? Davette bulundun mu? Bunları yapamıyorsun. Niye? Çünkü Kur'an hayatından çıktı.
            Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır'ın şu hatırası anlattıklarımızı ne kadar da doğruluyor:
            ' 10 Mart 2009 tarihinde Vatikan'da, Başbakan ve Dinler arası Diyalog Kurulu başkanı Kardinal Jean-Luise Pierre Tauran ile yaptığım görüşmede bana; ‘ Kur'an'a uyduğunuz sürece sizinle diyalog olmaz' demişti'  (Kitap ve Hikmet dergisi, sayı 9, SH: 8 )
            Yahudiler Mehdiyi, Hıristiyanlar Mesihi kurtarıcı olarak beklemektedir. Peki, Mesih ve mehdi, bunları kimden kurtaracaktır. ISR sorumluluğunu inkâr ettiler bir kere. Sonra kimden kurtarılacaklarını da buldular: Deccal.
            Bazen içim kan ağlayarak ve hüzünlenerek bu yazıları yazıyorum. Yahudiler ve Hıristiyanların deccal beklentisi olur da, Müslümanların olmaz mı?
            'Ebu Hanife, Ahmed bin Hambel, Maturidi ve Eş'ari başta olmak üzere; Selefiler, Maturidiler, Eş'ariler, Şia ve Mu'tezile âlimlerinin çoğunluğu bu rivayetlere dayanarak ahir zamanda insanüstü niteliklere sahip bir deccal'ın çıkacağını ve İsa tarafından öldürüleceğini bir inanç haline getirmişlerdir.'  (Kürşat Demirci, Deccal, Diyanet İşleri Ansiklopedisi, 1994, Cilt 9 )
            Kudüs çözülmez. Müslümanların gözyaşı dinmez. Çünkü Yahudiler ve Hıristiyanlar ısr'a uymadılar. Muhammed ümmeti de onlara eşlik etti. Sonra her biri diğerine hâkimiyet kurma mücadelesine girişti. Asırlardır devam ediyor bu mücadele. Bölünüp parçalanmaların ardı arkası kesilmedi.
            Kahrolsun filan deniyor. Hatimler indiriliyor. Gösteriler yapılıyor. Gözü yaşlı dualar ediliyor. Fakat bir işe yaramıyor. Acaba neden diye, mutlaka düşünen olmuştur.
            İşte cevabı:
            'Kendilerine bu ilim (Kitap ve Hikmet ) geldikten sonra bölünüp parçalanmaları, birbirlerine hâkimiyet kurma çabalarından dolayı oldu.
            RABBİNİN BELİRLENMİŞ ECELLERİNE KADAR ONLARI ÖZGÜR BIRAKMA SÖZÜ OLMASAYDI GEREĞİ YAPILIRDI.
            Onlardan sonra Kitaba mirasçı olanlar ise Kitap'tan şüphe duyup tam bir ikileme düşerler.'  (Şura, 14 )