Ekonomi Eyi mi?
Süleyman Demirel 1991 seçimlerinde sahaya inmiş, kendine has üslubuyla siyaseti sallamıştı. O, çok yönlü özelliği olan bir siyasetçi idi. Halkın karşısında konuştuklarıyla, resmi ortamlarda yaptığı konuşmaların bir ortalaması vardı.
Ekonomiyle ilgili yorumları insanı şaşırtırdı. Müthiş bir hafızaydı. Yazılı metne ya da ekrana bakmazdı. Barajların ürettiği elektriğin kilovat saatini, gayri safi milli hâsılayı, büyüme hızını, milli geliri rakamlarla bir çırpıda söyler, noktasını ve virgülünü ihmal etmezdi.
1991 seçimlerinde, yine bir meydanda konuşuyordu. İşsizlik rakamlarını veriyor, sonra da soruyordu: Eyi mi bu?
Hayat pahalılığını, alım gücünü rakamlarla anlatıyor, sonra soruyordu: Eyi mi bu?
Her seferinde rakamların büyüsüyle, karşısındaki kitlenin beynine bir şey yerleştiriyordu. 'Eyi mi bu?' sorusuna, insanlar tek bir ağızdan cevap veriyordu: 'Değiiil'
2018 yılının ilk ayında, ülkenin ana gündemi ekonomiyle ilgili. Zaten yapılan kamuoyu araştırmaları bunu gösteriyor. Ekonomi iyi mi? sorusunu, artık hayatın içinde yaşamaya başladık.
Ekonomide rakamlarla hayatın pratiği, birbirine denk olmalıdır.
Yeni yılla birlikte, hayatımızın acıtıcı biçimde pahalandığını, kim inkâr edebilir. Ocak ayında MTV ile başladık. Üzerinde çok konuşuldu, siyasi manevralar yapıldı. Ancak ödemeye yanaştığımızda vay be dedik.
Gıda fiyatlarındaki pahalılık, aşımızı aşındırmaya başladı bile. Çarşı pazarda fileler, eskisi gibi doldurulamıyor.
Ocak ayının elektrik faturaları, herkeste bir şaşkınlık yaratıyor. Ne kadar zamlanmış, rakam neymiş çözemiyoruz. Fakat önceki rakamlara göre, kaygı verici bir artışı hemen fark ediyoruz.
İlaçta Şubat sonu itibarıyla, yeni bir zam dalgası geliyor. Kur farkı yüzünden, ilaç fiyatlarının %20 oranında zamlanacağı söyleniyor.
Şubat ortasına doğru traktörler marşa basacak. Tarım bölgelerinde faaliyet başlıyor. Benzin Hakkâri'de 6TL'den giriş yaptı. Mazot şu günlerde 5,5 TL'ye göz kırptı. Tahminim, Şubat sonunda 6TL'yi bulur.
Gübre fiyatları almış başını gitmiş. Gübre, akaryakıt derken, tarımsal faaliyet aşırı pahalanıyor.
Ticari hayatın içinde birisi olarak, piyasaları izliyorum. Endişe verici gelişmeler var. Değişik sektörlerde talep kısılması söz konusu. Bazı işletmelerde, süreli işten çıkarmalar başlamış diye duyuyorum.
Resmi açıklamaya göre enflasyon %11.92. Hayatın pratiğinde bu rakam, biraz daha fazla hissediliyor. 2017 yılı enflasyon hedefi %5 idi. Yani ortada rakamsal olarak büyük bir sapma var. Nitekim hayatın içinde bu durum, kendini net biçimde gösteriyor.
Merkez Bankası yılın ilk günlerinde, 2018 yılı enflasyon hedefini % 7 olarak açıklamıştı. İşler ne yazık ki hedeflendiği gibi iyi gitmiyor. Ocak sonu itibarıyla bu hedef, yeniden revize edildi ve 2018 enflasyon hedefi %7,9'a yükseltildi.
Buna rağmen büyüme hızımız, 2017'de % 11,1 olarak açıklandı.
Bu rakam, büyüme hızı açısından müthiştir. Her ekonominin, gıpta ettiği bir rakamdır. Ancak enflasyon rakamları ve hayatın pahalılaşmasıyla, büyüme rakamı arasında bir çelişki var.
%11,1 büyüyen bir ekonomide, enflasyon nasıl %11,92 çıkar.
Ekonomide gidişat iyi değil.
En son Merkez Bankası, hükümete açık mektup gönderdi. Özetle mektupta şu tavsiyelerde bulunuldu: 'Rekabet ve verimliliğin arttırılmasına yönelik yapısal reformların, orta vadede kalıcı fiyat istikrarının sağlanması bakımından faydalı olacağı değerlendirilmiştir.'
Uzun zamandır, ekonomide yapısal reformların yapılması konuşuluyor. Bunu en çok dile getiren Mehmet Şimşek'tir. Buna rağmen iktidar buna yanaşmıyor. Aşırı siyaset dili, başta ekonomiyi olumsuz etkiliyor.
Yine resmi ağızlardan dinlediğimiz, kaygı verici gelişmeler var. Mesela yerli sermaye dışarıya kaçıyor. Milyonerler sınıfının, dışarıya en çok giden sermaye sıralamasında, Türkiye 3. sıradaymış. Yine büyük bir beyin göçü varmış.
Ekonomi sadece para değildir. Sadece sermaye değildir. Her ekonomi bunları bir şekilde temin eder. Önemli olan moral ve güvendir.
Moral ve güven, güçlü bir demokrasi ve sağlam bir hukuk düzeniyle sağlanır. Ancak Türkiye, bu iki konuda hızla güven kaybediyor. Bu durum, ekonomiye birinci derecede yansıyor.
Mesela, Anayasa Mahkemesinin verdiği bir karara, yerel mahkeme uymuyorum derse; sermaye ne düşünür. Kendini güvende hissedebilir mi? Dışarıdan gelecek olan sermaye, acaba sorusunu sormaz mı?
Türkiye'de bugüne kadar iktidarlar, ekonomi konusundaki tenkitlere hep olumsuz gözle bakmıştır. Kendilerini yıpratmaya yönelik faaliyet olarak görmüştür. Bu yüzden rakamlara takla attırarak, işlerin iyi olduğunu savunmuştur.
Bugünkü iktidar da aynısını yapıyor.
2017 yılı cari acık, bir önceki yıla göre %36,8 oranında artarak, 75 milyar 736 milyon liraya çıkmış. Yani dışarıya sattığınızdan çok daha fazlasını alıyorsunuz. Daha çok döviz ihtiyacınız var demektir bunun anlamı. Bunu temin etmenin bir yolu da zamlardır. Zam pahalılıktır, enflasyondur.
Merkez Bankası da hükümete yazdığı açık mektupta, ısrarla yapısal reformların gerekliliğinden söz ediyor. Talimatla, siyasi söylemle bir ekonomi iyiye gitmez.
Kriz sözünü hiç sevmem. Ekonomide kriz çıksın, iktidar yıpransın, siyasi fayda sağlayalım düşüncesini asla kabul etmem.
Ne devirler gördüm. Her ekonomik çalkantının bedelini hep halk ödemiştir.
Bugün ekonomide iyi gitmeyen bir durum var. Hayatın içinde yani pratiğinde bunu yaşıyoruz. Hükümetin bir an önce siyasi söylemleri terk edip, yapısal reformları gerçekleştirmesi gerekiyor.