Gördes'in Çocukları

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Yıllar su misali akıp geçti. Yaşanmışlıklar, bu şehrin maşeri vicdanında yer aldı. Hangi yıl, hangi tarih artık bilemiyorum. Çünkü her faaliyet, her mücadele birbirini takip etti. Ne soluk almaya vakit oldu, ne de biraz dinlenmeye.
            Eğitimin içinden geldik, Gördes’in eğitim meselesi, derdimiz ve kaygımız oldu.
            Bir gün, bu şehre bir adam geldi. Elinde bir kazması ve bir de çantası vardı. Kalemoğlunda bir maden sahası almış. İlk defa görmeye geliyor. Hemen haberim oldu. Kendisine hoş geldiniz dedim ve tanıştım.
            Düşüncelerini ve hayallerini anlattı. Seydişehir alüminyumla, Murgul bakırla biliniyor. “Gördes Nikelle niye bilinmesin?” dedi. Heyecanlandım. Heyecanlarım, Gördes hayallerim beynimde resmigeçit yaptı.
            O adam, META’nın yönetim kurulu başkanı Ali Safter İplikçioğlu idi. Şu sözü, bugün bile kulaklarımda çınlıyor: “Gördes’e iğneyle kuyu kazmaya geldim.”
            Yıllar hızla akıp geçti. Kaç badire, kaç dönem birbirini takip etti. Nihayetinde, dünya çapında dev bir tesis haline geldi. O noktaya gelinceye kadar, META yönetimiyle müthiş ilişkilerimiz oldu.
            Bir ara şirketin aleyhine, azgın bir kampanya başlatıldı. Bazı hemşerilerimiz, bu kampanyaya önderlik etti. Gördes’in geleceğine katkıları olacak bir işletme, zorlanmaya başladı.
            Bunu kabul edemezdim. Küçülen Gördes, bu imkânı kaçırmamalı dedim kendime. Nikel işletmeciliği üzerine, günlerce araştırdım ve bilgi edindim. Yetkililer bana, aynı süre içerisinde şeffaf açıklamalarda bulundu.
            Neticede kaygıların ve korkuların, boşuna olduğu kanaatine vardım.
            Kendimden emindim. META bu aleyhte kampanya ile çıkmaza girebilirdi.
            Haber ve yazılarımla, bu kampanyaya karşı çıktım. Ateşli yazılar kaleme aldım. Halk nazarında, ciddi bir kamuoyu oluşturdum. Köylere giderek, işin gerçeğini anlattım. Neticede bu kampanya, sonuçsuz kaldı. META Nikel yoluna devam etti.
            Üst düzey yönetimle ilişkilerimiz sürüp gitti. Gelişmelerin her safhasında, bana bilgi verdiler. Bu çerçevede, Gördes’in geleceğini önceden görme imkânım oldu. Ve şehri geliştirme adına, neler yapmalıyız diye çok sayıda yazı yazdım.
            Bir akşam, beni yemeğe davet ettiler. Şirketin yönetim kurulu üyeleri oradaydı.  Yönetim kurulundan Mustafa Kerpiççi ve Mustafa İnce, benimle özel bir görüşme yapmak istediklerini söylediler. Yan odaya geçtik.
            Verdiğim mücadele ve yazılarımdan dolayı teşekkür ettiler. Konuşuyorlar, lafı bir yere getirmek istiyorlardı. Ancak o sözü, bir türlü söyleyemiyorlardı. Ne demek istediklerini hemen anlamıştım.
            Bana söylemek istedikleri şuydu; “Bizim için büyük mücadele verdin. Yazılarınla, haberlerinle destek oldun. Bunu karşılıksız bırakamayız. Senin için bir şeyler yapmak istiyoruz.”
            Bir ömür geçirdim ben. Akçeli işlere asla itibar etmedim. Ne işler geldi bana. Şunu yaz, şu kadar para verelim diyen de oldu, paraları masamın üzerine koyan da oldu. Onların hepsini ters yüz ettim.
            Yönetim kurulu üyelerinin, bana söylemek istedikleri şeyin, belki biraz mantıki bir tarafı vardı. Yaptıklarım karşısında ezilmek istemiyorlardı. Ancak bu bile bana uymazdı.
            Sonra onlara şöyle seslendim: “ Lütfen rahat olun. Söylemek istediğinizi anlıyorum. Sizi anlayışla karşılıyorum. Benim için değil, Gördes’in çocukları için bir şeyler yapın. Üniversitelerde, ortaöğretimde okuyan çok sayıda garip çocuğumuz var. Hepsi de imkânsızlıklar ve zorluklar içerisinde.”
            Bugün kadim dostum olan o insanlar, hararetle bana sarıldılar.
            Neticede ne mi oldu?
            Öğrencilerin ismini belirlemek için, Mesut Efe’ye gittim. Bir eğitim sevdalısı, Muzaffer Akdoğan’la beraber istişare yaptık. Bu işi, en iyi onlar biliyordu. Bazı öğrencilerin köyüne kadar gittik, evrakları tamamladık. Yanlış hatırlamıyorsam, 38 çocuğumuza META’nın bursunu sağladık.
            Bu şehrin iktisadi ve sosyal şartları ortada. Çocuklarımızın okumaktan başka çaresi yok. Sayıları az da olsa belli insanlar, yıllardır bütün enerjisini bu gerçekliğe vakfetti. Neydi bu? Çocuklarımız okusun, en güzel okulları kazansın, sonra şehrine sahip çıksın.
            Bedir savaşı kazanıldı. Esirlerin ne olacağı tartışma konusu oldu. Kimisi asalım, kimisi keselim dedi. Sonra son sözü, Muhammet Aleyhisselam söyledi. Buna göre; her Mekkeli müşrik esir, 10 Müslüman çocuğa okuma yazma öğretme şartıyla serbest kalacaktı. Zira o dönemde, Müslümanlar okuma yazma bilmiyordu.
            Şanlı Nebinin eğitim sevdasını anlayabiliyor musunuz?
            Bu yaşanmışlığı kaç aile, kaç okul, kaç öğretmen, kaç diyanet mensubu biliyor? Hiç vaaz ve hutbelerde bunu duydunuz mu? Muhammed Aleyhisselamı tasfiye eden Müslümanlar, bunu nereden bilecek?
            Okullarda elif ba öğretisiyle, inançlı bir nesil yetiştireceğini zanneden bir eğitim anlayışı, bu hakikati aklına getirebilmiş midir? Eğitim için can düşmanlarını serbest bırakan Şanlı Nebi, ne zaman rehberimiz olacak?
            Ben bu halkın sırdaşıyım. Dertler ve hüzünler ve daha neler ve neler hep bana gelir.
            Kredi çekip, çocuğunu okutmaya çalışanlar var. Tarlasını satıp, çocuğum okusun diyenler var. Her yıl kolundaki bilezikleri birer ikişer bozdurup, çocuğuna para gönderen anneler var.
            Bu manzaraya rağmen, pilav, lokma, keşkek ikramıyla hayır yaptığını sananlar, Muhammedi hakikatin neresinde acaba?
            Model değişiklikleriyle Gördes’in eğitim hayatı sallanmış. Çocuklarımız kadar velileri de çaresiz. Buna rağmen, bütün olmazlara inat, çözüm ve çare arayan insanlar var. Anlatıp tesir ettiğim pek çok aile, hayırlarını çocuklarımıza burs vererek gerçekleştiriyor. Mesut Efe gibi isimler, çocuklarımız en seçkin okulları kazansın diye çözüm üretmeye çalışıyor.
            Ve ben dahi, 40 yıldır bu hikâyenin içinde mücadele veriyorum.
            Gördesli çocuklar için yürütülen bu güzel faaliyetleri, akamete uğratmak isteyenler var. Hırs mı yoksa haset mi bilemiyorum. Bildiğim şu, yaptıkları onlara hiçbir şey kazandırmayacak.