İlginç Bir Makale
Ülke gündemini geren Anayasa değişikliği ile ilgili gelişmeleri daha sonra yazacağım. Bugün sert tartışmalara sahne olan o değişikliklerin; ne olup, ne olmadığını anlayabilmek için, size bir makaleden bahsetmek istiyorum.
1997 yılında Türkiye Günlüğü dergisi 13 ve 14. sayılarını, 'Siyasette Yozlaşma' başlığı altında özel sayı olarak çıkardı. Her iki sayı, 700'er sahifelik dev bir hacme sahipti. Siyasetçiler, akademisyenler, fikir ve düşünce adamları ve iş çevrelerinin konuyla ilgili kapsamlı yazıları var bu dergide.
Türk siyasi hayatına ışık tutması ve tarihi derinliği açısından bu makaleleri bir vesika olarak görüyorum. Her iki sayıyı da, kitaplığımda titizlikle saklıyorum.
İlgimi çeken makalenin yazarı, Prof. Dr. Burhan Kuzu'dur. 'Türkiye İçin Başkanlık Hükümeti' başlıklı makalesinde Kuzu, sistemi savunuyor ve başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminin Türkiye için elzem olduğunu dile getiriyor. 22 sayfalık bu makalede, çarpıcı tespit ve iddialar da var.
Burhan Kuzu Anayasa hukukçusudur. AK Partide uzun yıllar siyaset yapmış ve dikkat çeken bir isim olmuştur. Denilebilir ki başkanlık sistemini, herkesten önce dile getiren ve savunan bir isimdir.
Makalesinin son bölümünde Burhan Kuzu şunları söylüyor:
'1982 Anayasasında Başkanlık sistemi yönünde düzeltmeler yapılacak olursa ilk etapta şu değişiklikler yapılmalıdır: Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve yetkilerinin arttırılması. Başbakanlık müessesinin kaldırılması. TBMM'nin hükümeti denetim yollarına ilişkin hükümlerin Anayasadan çıkarılması. Parlamentoyu fesih yetkisinin kaldırılması.' (age, sh:286)
Burhan Kuzu'nun makalesinde teklif ettiği maddelerin çok daha fazlası, bugünkü Anayasa değişiklik paketinde yer alıyor.
Niçin böyle bir sistem? Yani niçin Başkanlık sistemi?
Burhan Kuzu makalesinde bunu şöyle dile getiriyor. Lütfen dikkatlice sizde okuyun:
'Dünyada genel eğilim, iktidarın kişiselleşmesi yönündedir. Vatandaşların bu tür iktidar anlayışına sempati duyduğu gözlenmektedir. Bununda nedeni, bu tür iktidarla işlerin daha iyi yürüyeceğine ve sorumlunun daha iyi belirleneceğine inanılmış olmasıdır.
Nitekim uygulamada bütün hükümet şekillerinde Başkanlık sistemine doğru bir kayma gözlemlenmektedir. Rusya bile bu sisteme yönelmiştir. Bu gidiş sanki eskiye dönüşü andırıyor.
Gerçekten hürriyet mücadelesinin ve parlamentoların oluşumu kavgasının tek kişi yönetimlerine karşı yapıldığı düşünülürse, bugün tekrar o sistemin revaçta olması başka türlü açıklanamaz.' (age, sf:287)
Burhan Kuzu; toplumlarda genel eğilimin, iktidarın kişiselleşmesi yönünde olduğunu söylüyor. Yani tek adam yönetiminden bahsediyor. Hâlbuki hürriyet mücadelesinin ve parlamentoların oluşumu kavgasının tek kişi yönetimlerine karşı verildiğine vurgu yaparak, eskiye dönüşten bahsediyor.
Bugünün anayasa değişiklik paketinde; parlamentonun işlevsiz hale gelmesi, Başbakanlığın kaldırılması, Cumhurbaşkanına azami yetki verilmesi, denetim ve denge mekanizmasının göz ardı edilmesi, yargının nasıl tarafsız ve bağımsız olabileceğinin açıklanmaması gibi hususlar dikkate alındığında, Burhan Kuzunun 20 yıl önce yaptığı teklifin hayata geçirildiğini görüyoruz.
Bunun adı iktidarın kişiselleşmesidir. Yani tek adam sistemine geçiştir.
Burhan Kuzu makalesinde bu sistemi savunurken, siyaset bilimci M. Duverger'den alıntı yapıyor ve şöyle diyor:
'M. Duvarger'in bunlar için seçimle iş başına gelen krallar' ifadesini kullanması boşuna değildir. Fakat seçimle gelen bu yeni krallar, seçimle giden krallar' pozisyonuna düştükleri için fazla korkulacak bir durum yoktur.' (age. Sf:287)
Anayasa değişikliği ile nasıl bir sistem getirilmek istendiği, anlaşılmıştır sanırım.