İlk Gün İlk Kurşun

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Sene 1984, Ağustos'un 15'i. Saat 21.30 suları. Gün geceye, kavurucu sıcak ayaza dönüyor.
            Trok, trok sesleri tok vuruşlarla yırtıyor karanlığı. Kalleş sesleri kaplıyor ortalığı.
            Ve Eruh basılıyor.
            Aradan 32 yıl geçti. İlk kurşundan bugüne, kader yazgısında değişen bir şey yok. Kan, gözyaşı, hicran ve kahroluşlarla yaren olmuşuz.
            Daha nereye kadar böyle'
            Böyle giderse eğer, belki bir 50 yıl mı sürer?
            İlk günden bugüne, tüm yaşananların şahidiyim. Çünkü aynı zaman diliminde, ben bir gazeteciyim.
            Çook yazdım. Bugün yazmak istemesem de, yine yazıyorum. Toprağın kara bağrına düşenlere, ocağı sönenlere, malullere, dul ve yetimlere bir yanıyorsam; bilin ki toplumun ataletine, zihinsizliğine, izansızlığına bin yanıyorum'
            İlk günden bugüne ne gördüm, ne yaşadım?
            Artık uzun lafı sevmiyorum. Şunu gördüm; devlet bu meseleyi bir türlü kavrayamadı, kavramak istemedi belki de.
            Zira politik kaygılar ve politikanın ucuzluğu, meseleyi kangren haline getirdi.
            İlk günden bugüne, kaç iktidar geldi geçti. Kaç asker sorumluluk aldı. Kaç istihbarat hamlesi yapıldı. Hiç birisi, neticeyi hâsıl edecek evsafta değildi.
            Oy hesaplarının, iktidar arzularının girdabında döndü durdu terör meselesi.
             Bugüne kadar yapılan milli güvenlik toplantılarını, acil eylem planlarını, sınır dışı operasyonları keşke birisi doküman haleni getirse. Mesele bir türlü çözüm istikametine gitmedi.
            Hayret! Vatandaşta seyretti. Bir taraftan iktidarların nutuklarını dinledi, bir taraftan cenaze kaldırmaya devam etti. Ve hala cenaze kaldırıyor.
            Sormuyor, sorgulamıyor, aklını kullanamıyor. Ben buna kahroluş diyorum. Ve bu yüzden bin defa yanarım diyorum.
            1984 yılının 15 ağustosuydu. Trak trak sesleri, gecenin sükûnetini yırttı. Ölenler köylü vatandaşlardı.
            Ertesi gün dönemin başbakanı, Antalya'da şortuyla geçti ekranların başına. Şunu dedi: 'Üç beş çapulcu işi.'
            Bugün, üç beş çapulcu işi olmadığı görüldü.
            Bir devir geldi, dönemin başbakanı konuştu. Şöyle dedi: 'Avrupa Birliğinin yolu Diyarbakır'dan geçer.'
            Bugün yolun nerden geçtiğini, herkes gözleriyle görüyor.
            Bir devir geldi. Emekli Genelkurmay başkanı konuştu: 'PKK ile mücadelede hata yaptık.'
            O hatanın bedelini kaç canla ödedik diye, bir Allah'ın kulu soramadı.
            Bir devir geldi, dönemin başbakanı 'Kürt Meselesi vardır.' dedi. Bir müddet sonra, 'Yoktur' dedi.
            Papatya falı mı tutuyoruz. Var-yok kabilinden. Bu mesele var yokla nasıl çözülür diye merak eden bile çıkmadı.
            Kaç sınır ötesi harekât yapıldı. Bitti, bitecek diye açıklamalarda bulunuldu. Hele bir seferinde Genelkurmay başkanımız herkesi heyecanlardı: 'Onları BBG (Biri Bizi Gözetliyor Evi) gibi izliyoruz.'
            Bir gün sonra nasıl olduysa, harekât sona erdi deyip geri çekildik. Hoppala, bu nasıl iştir diye kafa yoran olmadı.
            Galiba denenmedik bir müzakere kalmıştı. Üç yıl denendi. Ha oldu, ha az kaldı, analar ağlamayacak derken, dağ adeta fare doğurdu.
            Öncekilerden ziyadesiyle yürekler yanmaya, gözyaşları sel olmaya başladı.
             Gerekli açıklama yapıldı. Meğer bunlar devletimizi aldatmışlar, iyi niyeti istismar etmişler.
            İlk günden bugüne; kaç milli güvenlik toplantısı, kaç acil eylem planı, kaç kanun değişikliği, kaç mevzuat uygulaması, toplasan alt alta koca bir kitap olur.
            Ama özeti şudur cümlesinin. Ne kadar şehit var, ne kadar tepki varsa eğer, o kadar mevzuat, o kadar kanun değişikliği, o kadar güvenlik toplantısı, bir o kadar acil eylem planı devreye girer.
            Dokunulmazlıklarını kaldırıp, içeriye tıkalım. Daha önce denenmedi mi? Netice ne oldu? Bir işe yaramadı derdi büyülttü, taraftar kazandırdı.
            Yani mücadele diye ne yaptığımızın görüntüsüdür yaşananlar.
            Bugün telaffuz etmiyor kimse. Artık geniş tabana sahip, temsil gücü kazanmış, dışımızdaki siyasi gelişmelerle tarihinde ilk defa konjonktürel avantaj yakalamış bir terör örgütü var.
            Niye şehirlerde savaşıyorlar. Telaffuz edilmiyor. Yaptıkları asimetrik savaştır. Asimetrik savaşın ne anlama geldiğini, merak edenler açıp okusun.
            Yarın bunun siyasi taarruzları olacak. Ortadoğu'da haritalar yeniden şekillendirilmeye çalışılırken, başımızı ağrıtacak bin hikâye çıkaracaklar ortaya.
            Mamafih toplum seyrediyor, sormuyor, sorgulamıyor. Terörle mücadele; politikanın kolaycılığı ve popülistliği çerçevesinde, ilk günden bugüne aynı frekansta devam ediyor.
            Kurtuluş savaşından sonra, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ilk defa bu kadar vahim bir dert ve mesele ile karşı karşıyadır.
            Sadece umut ederim. Yetki ve sorumluluk mevkiinde olanlar, bu vahametin inşallah farkındadır..