Kadın Dövmenin Dini Dayanağı!

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Kadına şiddet, kadının dövülmesi, kadının taciz edilmesi, kadının öldürülmesi.. Günümüzün en büyük sosyal dramıdır. Gün geçmiyor, benzer haberlerle sarsılıyoruz. Ya haberdar olmadıklarımız?
            Bu yazıyı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle kaleme alıyorum. Biliyorum yine çok şey söylenecek. Dert olmaktan öte, artık toplumsal bir kangren haline gelen bu durum için, kimse esas soruyu sormayacak.
            Kadına şiddet neden ve niçin oluyor, nasıl gerçekleştiriliyor sorularına yüzeysel cevaplar verilecek. Yasal boşluk, toplumsal zafiyet ve gelenek üzerine açıklamalar yapılacak. Buna rağmen, kadın dramının temelindeki esas dert göz ardı edilecek.
            Zira kimse; kadını dövmenin dini gerekçelerle ve dayanaklarla toplum hafızasına bir şekilde kazındığını ve bunun asırlarca devam ettiğini söylemeyecek.
            Bir din, kadının dövülmesine ruhsat verir mi?
            Konu derinlikli olduğu için, sizi yormadan ana hatları üzerinden anlatmaya çalışacağım.
            Nisa suresinin 34. ayetinde; NÜŞUZ'A VE DARB'A kelimelerine verilen yanlış anlamlarla, erkeğin kadını dövme yetkisine sahip olduğu kanaati oluşmuştur. Bu kanaat asırlar içerisinde mezhepler tarafından desteklenmiş, uydurma hadislerle pekiştirilmiştir.
            Siyasi ve sosyal amaçlar uğruna; kadın hep ikinci plana itilmiş, dini gerekçelerle korkutularak çaresizliğe sürüklenmiştir. Müslüman toplumlar; Kur'an'ın emrettiği ve Muhammet Aleyhisselamın uyguladığı şekilde değil, kendi tesis ettikleri nizam çerçevesinde kadın konusunda hüküm koymuşlardır.
            Bunu yaparken; ayetlere farklı anlam vermişler, fıkhi zorlamalarla genel kurallar yerleştirmişler ve çokça da hadis uydurarak dayanak hazırlamışlardır. Bu çarpıklık kadını dövme ile başlamış, tacizlerle tecavüzlerle sürmüş, günümüzde cinayetlerle zirve yapmıştır.
            Olabildiğince titiz davranarak, kelimeleri kullanmada kılı kırk yararak konunun daha iyi anlaşılmasına gayret edeceğim.
            Türkiye Diyanet Vakfı tarafından hazırlanan Kur'an mealinde Nisa suresi 34. ayete şu anlam verilmiştir:
            'Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için Saliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar.
            BAŞKALDIRMASINDAN endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) DÖVÜN. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine bir başka yol aramayın. Çünkü Allah yücedir, büyüktür.'
            Bu mealde ayetin iç bütünlüğü ve Kur'anı açıklama ve anlama metodu dikkate alındığında, önemli yanlışlıklar vardır.
            Nüşuz kelimesi; gideceği zaman oturduğu yerden hafifçe kalkmak anlamına gelir. Kadının nüşuz etmesi; eşine karşı bir hoşnutsuzluğun, ayrılma fikrinin ortaya çıkmasıdır. Eş nüşuz ettiğinde, ortada bir problem var demektir. Mealde hiç alakası olmayan biçimde nüşuz kelimesine ‘başkaldırma' anlamı verilmiştir.
            Ayette geçen ‘darb' kelimesi, mealde dövme anlamında kullanılmıştır. Yani vücudun belli bir yerine temas söz konusudur. Hâlbuki darb kelimesi; Kur'anda 38 ayette kullanılmış, ancak hiç birinde bu anlamda dövme söz konusu edilmemiştir.
            Darb kelimesine Türkçede en yakın kelime ‘vurmak' fiili ile ifade edilebilir. Bu fiilin iki şekilde kullanıldığını biliyoruz. Birincisi; bir şeyi, bir şeyin üzerine vurmaktır. Mesela; damga vurmak, ayağını vurmak, silahla vurmak, karaya vurmak, ışık vurmak gibi.
            İkincisi; vurmak fiili, bir şeyi, bir şeyin üzerine sabitlemektir. Duvara boya vurma, ata gem vurma, kapıya kilit vurma başörtüyü boyuna vurma gibi.
            Kısaca Nisa 34. ayette; erkek nüşuzundan yani ayrılmasından korktuğu kadına,  önce öğüt verip güzel sözler söyleyecek. Yatağını ayırıp onu darb edecek. Yani orada tutacak. Bu darb'a kelimesinin sabitlemek anlamında kullanıldığını göstermektedir.
            Sonunda kadın erkeği gönülden kabul ederse, erkek artık başka bir yol aramayacak.
            Prof. Dr. Abdülaziz Bayındır, Kitap ve Hikmet dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2017 tarihli 17. sayısında ‘Kadınların Dövülmesi' başlıklı mükemmel bir makale yayınladı. İlgilenenlere, bu makaleyi okumalarını tavsiye ederim.
            Bayındır hoca Nisa suresi 34. ayetin mealinin şu şekilde olması gerektiğini söylüyor:
            'Erkekler kadınlarını, özenle korur ve kollarlar. Bu, Allah'ın her birine diğerinden üstün özellikler vermesi ve erkeklerin mallarından harcamaları sebebiyledir. İyi kadınlar, (Allah'a) itaat eden ve Allah'ın korumasına karşılık yalnızken kendilerini koruyanlardır.
             Nüşuzundan / ayrılmasından korktuğunuz kadınlarınıza öğüt verin / güzel sözler söyleyin, yataklarından ayrılın ve onları (orada) tutun. Sizi gönülden kabul ederlerse onlara karşı başka bir yol aramayın. Allah yücedir, büyüktür.'
            Diğer konularda olduğu gibi, kadın konusunda da asırların hataları Müslümanları bugünkü çıkmazların içine sürüklemiştir. Allah kitabında ayetlerini eşlemiştir. Ayetlerini kümeler halinde vermiş, muhkem ve müteşabih olarak tasnif etmiştir. Üstelik bu Kur'anı, bizzat kendisinin açıkladığını bize bildirmiştir.
            Buna rağmen tefsir, fıkıh ve sair yollarla insan Kur'anı açıklama hatasına düşmüş ve pek çok konuda arızalı durumlar ortaya çıkmıştır. Bize düşen görev Allah'ın açıkladığı ayetleri anlamaktır. Bu anlama tek bir âlim, tek bir fıkıhçı tarafından yapılamaz. Bu iş bir heyet işidir, istişare işidir.
            Kur'an bu konuda, bize gerekli uyarıyı da yapmıştır. Ancak asırlarca bu uyarı dikkate alınmamıştır. Al-i İmran suresi 3–7 ayetler şöyledir:
            'Bu kitabı sana indiren O'dur. Ayetlerin bir kısmı muhkemdir; onlar Kitabın anasıdır. Diğerleri müteşabih (onlara benzer) olanlardır. Kalplerinde eğrilik bulunanlar, istedikleri te'vili (bağlantıyı) kurup istedikleri fitneyi çıkarmak için Kitap'tan kendi eğrilikleriyle benzeşen şeye uyarlar''
            Mesela Rum suresi 21. ayeti okuduğunuzda; Nisa 34. ayette nüşuz kelimesine başkaldırma, darb'a kelimesine de dövme anlamının nasıl verilebildiğine hayret edersiniz:
            'Onlarla huzur bulasınız diye size, kendi cinsinizden eşler yaratması Allah'ın ayetlerindendir. Aranıza sevgi ve merhamet de koymuştur. Düşünen bir topluluk için bunda ayetler (önemli göstergeler) vardır.'
            Birkaç yıl önce benzer konuda bir makale yazmış ve uydurulan şu hadise dikkat çekmiştim: 'İnsanın insana secde etmesi emrolunsaydı, kadının erkeğe secde etmesini emrederdim.'
            Sonra ilahiyatçı bir arkadaş geldi. Bu hadisin sahih ve senetlerinin kuvvetli olduğunu söyledi. Ürperdim. Çünkü kaç asırdır nasırlaşmış, körleşmiş ancak Müslümanların hayatına bağdaş kurmuş bir gelenekçiliğin örneği vardı karşımda.
            Sonra ona Bakara suresinin 228. ayetini okudum: 'Kur'an ölçülerine (marufa) göre kadınların erkekler üzerindeki hakkı, erkeklerin kadınlar üzerindeki hakkı ile aynıdır.'
            Bu kitabı bize tebliği eden Allah Rasulü, hiç böyle bir şey söyleyebilir mi dedim. Kur'an hala dikkatini çekmiyordu. Bana ısrarla hadisin sahihliğini, senetlerin sağlamlığını anlatmaya çalışıyordu.
             Muhammed aleyhisselamın yanına Ensardan Habibe isimli bir kadın geldi. Kocasından ayrılmak istiyordu ve kendisine şöyle dedi: 'Onu ahlak ve din yönünden suçlamıyorum ama Müslüman olduktan sonra nankör olmak istemem. Elimde değil, ondan nefret etmekten kendimi alamıyorum. Allah'tan korkmasam yanıma geldiğinde yüzüne tükürürüm.' (Buhari, Talak 13)
            Habibe son kararını vermişti. Rasulullaha ‘Onun bana verdiklerinin hepsi duruyor' dedi. Rasulullah Habibenin kocasına ‘Al o malı ondan' dedi. Habibe de gidip ailesinin yanına yerleşti.
            Kur'an hayatımızın neresinde, Rasulullah hayatımızın neresinde. Müslüman bir toplumda kadın taciz ediliyor, kadın tecavüze uğruyor, kadın dövülüyor, kadın öldürülüyor.
            Sosyal nedenleri var, yasal düzenlemeler yetersiz, gelenekçilikle baş edemiyoruz.. Hepsi tamam. Genlerimize işlenen sözde dini dayanaklara ve öğretilere ne zaman dur diyeceğiz. Meselenin aslına ne zaman dikkat kesileceğiz'