Kurt Taksimatı ve IŞİD
Dünyanın ekonomisinin en gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeleri onlar. Dönem itibarıyla Türkiye ev sahipliği yaptı ve Antalya'da toplandılar. Ancak kesecekleri rollere Paris katliamı gölge düşürdü. Dünyanın gözünü boyayarak, terörle mücadele edeceğiz diye nihai bildiri yayınlayıp toplantıyı sona erdirdiler.
Geçtiğimiz asrın sonu ve 21. yüz yılın başı itibarıyla, tüm dünyada aslında bir insanlık dramı yaşanıyor. Hüzünle nazar ettiğimiz bu dramın muhatapları, ne yazık ki Müslümanlar. Hem kendilerine ve hem kendilerinden olmayanlara acı çektiriyorlar.
Çünkü kurtlar sofrasında, Müslümanlar hep kuzu postunda. Taksimata rıza gösterdiği sürece problem çıkmıyor. Göstermeyip sesini yükselttiğinde, kurtların oyuncağı oluyor.
Antalya'daki G 20 zirvesinde en anlamlı çıkış, Rusya devlet başkanı Putin'den geldi. Ne dedi Putin? Işid'e yardım eden G 20 ülkeleri var dedi. Hoppala! Niye toplandınız o zaman, niye terörle mücadele bildirisi yayımladınız.
'Sirkatin söylerken şecaat arz ediyor!' diye buna denir.
Konuya girmek istiyorum.
Sayılı gelişmiş ülkelerin, bugünkü refah düzeyini yakalamasında en can alıcı faktör, enerji imkânlarına sahip olmalarıdır. Petrolden doğalgaza kadar kim ne kadar imkan sahibiyse, dünya siyasetinde o kadar konuşma hakkı vardır..
Kavgaların ve katliamların yaşandığı coğrafyalara, bir atlas açarak bakalım. İstisnasız hepside enerji hatlarının ve kaynaklarının bulunduğu yerlerdir. O coğrafyalarda kimler ikamet ediyor: Müslümanlar.
Mesele şu, bu kaynaklar bu gelişmiş ülkeler tarafından nasıl kullanılacak? Bazen tek başına, bazen birden fazla kurt'un taksimatıyla, bazen o ülkelerdeki yönetimleri ayartarak.
Yakın tarihe bir göz atalım isterseniz.
Babrak Karmal Sovyetlerin adamıydı. Çook yıllar önce iki devlet arasında güvenlik ve dostluk işbirliği imzalandı. Bu antlaşmanın nişanesi olarak; Sovyetler tarafından Kabil ile Tırmiz arasına demiryolu döşenmeye başlandı.
Tren yolu inşaatına bir avuç Afgan milliyetçisi karşı çıktı. Çünkü bu tren yolu, standardın üzerindeydi ve zırhlı araç bile geçebilirdi. Afgan milliyetçilerinin sesi ve soluğu hemen kesildi.
Fazla geçmedi, Sovyetler Afganistan'ı işgal etti. Zırhlı birlikler, Kabil Tırmiz arasına döşenen tren yoluyla girdi Afganistan'a.
Kurtlar sofrasıdır bu. Amerika Sovyetleri akamete uğratmak için, Afgan direnişine destek verdi. Bin Ladin böyle sahneye çıktı. Devir geçti, direnişi örgütleyen adam El Kaide oldu, Amerika'ya kafa tuttu.
Saddam'ın kimyasal silahları var diye diye, ABD Irak'ı işgal etti. Yıllarca insanlık dramı yaşandı. Irak işgalinin faturası, 1 milyon ölüdür. O günkü koalisyonda yer alan İngiltere'nin başbakanı Tony Blair, geçenlerde bir itirafta bulundu: Irakta yanlış yaptık dedi.
Yani özür diliyorsunuz, 1 milyon Müslüman ölüyor. Bence bu işin hikâye tarafıdır. Kurtlar sofrasında taksimat yapılmış, Müslümanların payına 1 milyon ölü düşmüştür. Özür, onların vazgeçilmez tabiatıdır.
Afrika'da, mağrip ülkelerinde son bir asırdır, batılı devletlerin o enerji kaynakları için yaptığı vicdana sığmayan uygulamaların bedelini Müslümanlar ödedi. Onlar ödedikçe, diğerleri gelişti büyüdü.
Birinci Cihan harbinde Yemen, Hicaz cephelerinde nasıl perişan olduk. Kimlerin kahpe kışkırtmalarına, oyunlarına ve desiselerine kurban gittik. Lawrence ve diğerleri, Arapları Osmanlıya karşı nasıl kışkırttı. Askerlerimizin karınları süngülerle nasıl yarılıp içinde altın arandı. Bugün bunları bilen var mı? Bilip konuşan var mı?
Paris katliamı ile bütün dünya Işid'i konuşur oldu. Özellikle Avrupalı cihatçılar şaşkınlık konusu. Aslında hiç şaşırtıcı değil benim için. Katliam bir sonuçtur. Ben asıl nedenine bakarım.
Bu örgüte Avrupa'dan en çok militan nereden gidiyor? Fransa'dan. Peki, Fransalı cihatçıların etnik yapısı ne? Çoğu Cezayir kökenli. Elbette ve asla tesadüf değil. Daha yakın zamanda, Fransız banliyölerinde meydana gelen kanlı olayları şimdi hiç kimse hatıra getirmiyor. O banliyölerde kimler oturuyordu? Cezayir kökenli göçmenler. Hepside açlık ve sefalet içindeydi.
Bunlar kadar önemli olan, bir şey daha var. Fransızların Cezayir'e yaptıkları. Müslümanlar nasıl toplu katliama tabi tutulmuştu, dile getiren var mı?
Bu kadar öfke, bu kadar ezilmişlik, bu kadar adaletsizlik gider bir yerde buluşur. Karşınıza terör ve şiddet olarak çıkar.
Son bir asrın tecrübesi, bize şunu göstermiştir. Kurtların paylaşımında, insani değerler bakımından en insafsız uygulamalar devreye sokulmuştur. Sünniler Şiilere karşı, etnik guruplar birbirine karşı, kabile duyguları diğerlerine karşı olabildiğince kışkırtılmıştır.
Ünlü Fransız iktisat tarihçisi Fernand Braudel, Akdeniz İktisat Tarihi adlı eserinde; Osmanlı'nın, aslında batılı ülkelerin sömürgelerden getirdiği altın ve gümüş madenlerine mağlup olduğunu yazar.
Braudel'in bu tespiti doğrudur. Günümüzde kavga, yine o sömürge coğrafyalarında yaşanıyor. Şiddet ve terörde o coğrafyalarda hayat buluyor.
Peki, bu yaşanan gelişmelerde bir tarafın günahlarını sıralayıp, diğerini masum mu ilan edeceğiz? Elbette etmeyeceğiz.
Bir son 4 asır var ki Müslümanlar açısından, kelimenin tam anlamıyla çöküş devridir. Bilimi, düşünceyi, tefekkürü iptal ederek içine kapanmıştır. Dışında gelişen dünyaya akıl erdiremeyip; sihre, keramete ve mucizeye bel bağlamıştır.
Hızla Kur'andan uzaklaşmış, onun dışında bir din tahsis etmiştir. Tarihin acıklı olaylarını, mezhep sarmalının içinde kan davası yapmıştır. Burada geniş tafsilatına girmeyeceğim. Ancak şunları söylemeden geçemem:
İktisadi ve siyasi bakımdan alçalan, dünya üzerinde hükmünü yitiren Müslümanların nelerle meşgul olduklarına bakalım. Yaklaşık 4 asır böyle devam etmiş ve bugünkü noktaya gelinmiştir.
Mezhepleri din haline getirmiştir. Bu İslam dünyasında büyük bir fecaattir. Kur'anın ve Rasulün söylemediğini mezheplere söyleterek; siyasetin, gücün ve iktidarın vasıtası yapmıştır. Buna birde 4 hak mezhep kılıfını giydirerek, nesiller boyu bitmeyecek ihtilafların temelini atmıştır.
Kur'an ayetlerini keyfi yorumlara açık bırakmış, onu anlamak ve yaşamak yerine, kendine uygun hale getirmiştir. Yetmediği yerlerde bir sürü uydurma hadis ihdas etmiş ve onlarla hayat tarzı oluşturmuştur. Kandiller, ilahiler, mevlitler, yıldıznameler, kitap açtırmalar, mezarlardan medet ummalar, şeyhler, ulular hep bu asırlarda daha fazla itibar görmüştür.
Bugün cihat', Allah rızası', kölelik ve cariyelik', katl', 'savaş' gibi kavramlar hakikatinin çok ötesinde anlamlar yüklenerek, günümüzün şiddet ve terör eylemlerinde kullanılmaktadır.
Demem o ki gelişmiş devletlerin ve diğerlerinin kaç asırdır karıştırdığı bu coğrafyalarda, kaşıyacak bir değil bin tane dini argüman vardır. Kaşımak serbest. Hangisi işine ve hesabına geliyorsa.
Putin doğru söylüyor. Amerika havadan diyor, yardım ederim. Türkiye'nin güvenlikli saha talebini dikkate alan yok. Amerikanın işine gelmiyor. Rusya Esatsız olmaz diyor. Fransa'nın karıştırdığı işleri yazsam kitap olur. İngiltere hep masum görünümüyle devasa işler yapıyor.
Yani Müslümanlar için değişen bir şey yok. Cihat filan hikâye. Sofraya kuzu olarak oturdukları müddetçe, bu kader hiç değişmez. Dün El Kaide, bugün Işid. Yarın ne peki?
Yenidünya düzeni bunun adı.
Müslümanların ruhunda, aklında, mantığında, bilgisinde, anlayışında 8 şiddetinde bir değil, birkaç deprem olmadıktan sonra, bu kaderin değişeceğine inanmıyorum.
Paris'te IŞİD katliam yaptı. G20 Antalya'da toplandı. Terör kınandı, mücadele kararı alındı. Yazıyı bitirirken aklıma Necip Fazıl'ın şu mısraları geldi:
Allah'ın 10 pulunu
Bekleye dursun 10 kul
Bir kişiye tam dokuz
Dokuz kişiye 1 pul
Bu taksimi kurt yapmaz
Kuzulara şah olsa