Kut-ül Amareyi Bilir misiniz?

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Unutulan, belki de unutturulan bir tarihi zaferden söz etmek istiyorum. Üstelik o tarihi zaferin 100. yılını idrak ediyoruz. Farkında mıyız acaba, bilemiyorum? Son bir buçuk asrın tarihini iyi okuyamayanlar, gerekli tecrübeyi ve birikimi elde edemeyenler, bu tarihi olaya dikkat kesilmeli diye düşünüyorum.
            Birinci Cihan harbinin en temel savaşlarından birisidir o. Tarihe Kut-ül Amare ya da 1. Kut savaşı olarak geçmiştir. Çanakkale savaşından sonra, Osmanlının elde ettiği son büyük galibiyettir. Hüzünle söylemeliyim ki Kut'ül Amare Osmanlı'nın son savaş galibiyetidir. Sonrasında yaşanan gelişmelerle birlikte, artık imparatorluğun Mezopotamya'da 4 asır devam eden hâkimiyeti son bulacaktır.
           Kut-ül Amare, bugünkü Irak toprakları içerisindedir. Dicle nehri kıyısında; Şattülarap kanalı ile birleşen Basra körfezinin 350km kuzeyinde, Bağdat'ın 170km güneyinde bir kasabadır. 1915 yılındaki sayıma göre, nüfusu 6500 civarında idi.
           İngilizler özellikle Irak petrollerine göz koyarak, bölgede büyük rol oynamışlardır. Tarihin kaydettiği en kuvvetli çatışmalardan birisi burada yaşanmıştır. 1916 yılının nisan ayında, İngiliz kuvvetleri Kut-ül Amare kasabasını kuşatmışlardır. Osmanlı kuvvetlerinin başında ise Halil Paşa vardır.
          Harp sanatının en dâhiyane usullerin kullanan Halil Paşa, kendisinden kat be kat  fazla olan düşman güçlerini perişan etmiştir. Savaşın sonunda ortaya çıkan tablo şu şekildedir: İngiliz kuvvetlerinin komutanı General Townshend başta olmak üzere; 13 general, 481 subay ve 23000 İngiliz askeri esir alınmıştır. İngiliz ve müttefiklerinden 13300 asker ölmüştür. Osmanlı birlikleri 10.000 civarında şehit ve yaralı vermiştir.
             Savaşın kazanılmasının ardından, Halil Paşanın yayınladığı şu mesaj tarihi öneme sahiptir:
            'Arslanlar!! Bütün Osmanlılara şeref ve şan, İngilizlere kara meydan olan şu kızgın toprağın güneşli semasında, şehitlerimizin ruhları sevinçle uçarken, bende hepinizin pak alınlarından öperek, cümlenizi tebrik ediyorum.
            '..Tarih bu olayı yazmak için, kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır. İşte Osmanlı sebatının İngiliz inadını kırdığı; birinci zaferi Çanakkale'de, ikinci zaferi burada görüyoruz.'
            Halil Paşayı 100. yılda minnet ve rahmetle anarken, mesajındaki bir cümlesinin altını kalın harflerle çizmek istiyorum: 'tarih bu olayı yazmak için kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır.'
            Peki neden?
            İzninizle biraz geriye gitmek istiyorum.
            90 yıllarda Gördes, ilim ve fikir faaliyetleri bakımından, verimli bir dönem geçirmiştir. Müftü İsa Gürler, özellikle Ramazan ayı boyunca nadide ilahiyatçıları, ilim adamların Gördes'e davet eder, bereketli bir iklim hazırlardı.
            Güzel bir Ramazan akşamıydı. İlahiyat Fakültesinden hocalar gelmişti. Programdan sonra, Öğretmen Evinde daha özel bir sohbet başlamıştı. Soy ismini hatırlayamadığım, İslam Felsefesi üzerine çalışan ve yardımcı doçent olan Osman hoca, sohbete farklı bir renk katıyordu.
            Sohbetin konusu döndü dolaştı, Kut-ül Amare'ye geldi. Bu savaşın önemini biliyordum. Ancak geniş tafsilatına vakıf değildim. Osman hoca mevzua girince, bütün dikkatimi ona verdim.
            Osman hoca, akademik çalışmasının bir bölümünü ABD'de yapmış. Kütüphanelerden hiç çıkmazmış. Bir gün bu çalışmaları sırasında, bir kitap hemen dikkatini çekmiş. Kitabın başlığı şu imiş: 'Dünyanın En Stratejik 3 Savaşı'
            Kitabı merakla karıştırmaya başlamış. En stratejik üç savaştan birinin ismine takılmış hemen: Kut-ül Amare
             Osman hocanın verdiği bilgiler çerçevesinde, mevzua devam ediyorum.
            Amerikan Harp Akademilerinde, Kut-ül Amare savaşı ders konusu olarak okutuluyormuş. Stratejik açıdan emsali olmayan bir savaş çünkü bu. Şimdi tafsilatı anlatsam, bir kitap olur düşüncesindeyim.
            Halil Paşanın iki gün boyunca yaptığı hesaplamalar var akıllara durgunluk verir. İngiliz askerleri kaç günde yürür, hangi vakitte karşılaşırız. Bu durumda güç ve kuvvet olarak hangi noktada oluruz gibisinden akla ziyan bir strateji.
            O sohbetten aklımda kaldığı kadarıyla; Halil Paşa komutasındaki Osmanlı birlikleri 1 ise, İngilizler 5 kuvvetinde. Böyle bir savaşta alınan binlerce esir ve verilen on binlerce zayiat inanılır gibi değil.
            29 Nisan 1916 tarihinde, Halil paşanın mesajında ifade ettiği; 'Tarih bu olayı yazmak için, kelime bulmakta müşkülata uğrayacaktır' ibaresi sonuna kadar haklıdır.
            Kut-ül Amare'den sonra ne oldu. Nasıl yazayım burada? Bozgunlar bir biri ardınca geldi. Bir imparatorluk gitti elimizden.
            Bugün Kut-ül Amare'de bir Türk şehitliği var.
            Halil Paşa sonraki yıllarda, bu zaferini ismiyle pekiştirdi ve ‘KUT' soy ismini aldı.
            1952 yılına kadar Kut-ül Amare zaferi, 1. Kut Bayramı olarak kutlandı. Fakat daha sonra kaldırıldı. Niçin mi?
            Çünkü Türkiye NATO'ya üye oldu. İngilizler asla hazmedemedikleri bu yenilgiyi, tarih kitaplarından ve hafızalarından kazıdılar. NATO şemsiyesi altına girince, bizim hafızamızda da kalmasını istemediler. İngiliz talepleri doğrultusunda, kutlamalara 1952 yılından sonra nokta kondu.
            Yıllar hızla akıp geçti. Kaç kişinin bilgisinde Kut-ül Amare yer bulabildi. Tarihin bu şanlı sayfasını, şanlı zaferini, kaç çocuğumuz okuyup öğrenebildi.
            Yemen Hicaz cepheleri, Balkan faciası, Kut-ül Amare ve diğerleri hakkıyla bilinmeden, bu topraklarda siyaset yapılmaz. Son devirde yaşadığımız Suriye meselesi tarihin devamından başka bir şey değil çünkü.
            100. yılında Kut-ül Amare şehitlerini, gazilerini rahmet ve minnetle yad ediyorum'