Onu Ahirette Düşünürüz

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Çocukluğum, gençliğim hak ve hukuk kavramlarının parıldatıldığı yıllar içerisinde geçti. Ailede, sokakta, okulda, çarşıda hak ve hukuk kavramlarını yudumlayarak büyüdük. Evde et pişiyorsa, kokunun hakkı vardır ve komşuya bir tabak ikram edilir. Göz hakkı vardır, komşuya bir parça gönderilir. İzin almadan, komşunun ağacından meyve koparılmaz.
            Bir inancın, bir imanın tezahürüydü bunlar. Anadolu irfanı dediğimiz vakıanın, günlük hayattaki en güzel örnekleriydi. Bu iman ruhunuzun en ince noktasına kadar teneffüs eder, hayatınızı buna göre tanzim ederdiniz. Ailede, okulda, çarşıda, ticarette, çiftçilikte ve her sahada yaşam biçimi haline gelirdi.
            Zaman hızla akıp geçti. Modernleşme süreciyle birlikte aile ve toplum yapısı hızla değişmeye başladı. Şehirleşme ve ticarileşme, farklı boyutlara doğru yol aldı. Anadolu irfanındaki pek çok değer, bu süreçte aşınmaya başladı. İnanç sistemi; birkaç ritüele ve slogana hapsedildi. Böylece ruhu boşaltılmış bir Müslümanlık kaldı geriye.
            En büyük darbeyi de hak ve hukuk kavramları aldı. Kokunun ve gözün hakkını gözeten toplum, bugün hak ve hukuksuzluğun girdabında boğulur oldu. Bu gelişmeyi biraz hüzün ve biraz kahırla takip ediyorum.
            Hac yolculuğu yaptığım yıllardı. Bir defasında Arafat’tan dönmüş, görevlerimizi yaparak otelimize yerleşmiştik. Hoca efendi hacılara seslenerek şöyle dedi: “Arafat vakfesine çıktınız. Allah bütün günahlarınızı affetti, bundan sonra bunun kıymetini bilin..”
            Dayanamadım, itiraz ettim. Allah kul haklarını affetmez. Bunun dışındaki tüm günahları affeder dedim. Böylece tartışma başladı. İslam âlimlerinin büyük bölümü bu görüşteydi. Çünkü ahiret hayatıyla ilgili ayetlere bakıldığında, hak ve hukuk yönünden çok büyük bir hesaplaşmanın yapılacağı görülür. Yani kul hakları, ahirete mutlaka intikal eder. Nitekim şu ayet bu durumu ortaya koymaktadır:
            “Ve şüphesiz ki din/hesap günü muhakkak olacaktır.” (Zariyat–6)
            Hesap gününde, kim ne yaptıysa ahirette önüne gelecektir. İlgili ayet şöyledir;
            “Kıyamet/diriliş günü için adalet terazileri kurarız. Artık hiçbir nefse zulüm/haksızlık edilmez. Eğer (yapılanlar) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesap görenler olarak biz yeteriz.” (Enbiya–47)
            O gün müthiş bir hesap günüdür. Kur’an o günü şöyle tasvir ediyor;
            “Hesap günü nedir bilir misin? Ve bir kez daha soruyorum; hesap günü nedir bilir misin? O gün hiç kimse; Hiç kimse için (zerre miktarı) bir şey (şefaat) yapamaz! Ve o gün buyruk/otorite yalnız Allah’ındır!” (İnfitar/ 17–19)
            Bu ve konuyla ilgili diğer ayetler, Fatiha suresinde şöyle vücut bulur; “Maliki Yevmiddin” Yani din/hesap gününün sahibi demektir.
            Bir insan, ahiret gününe iman edip yaşadıkça kıymet kazanır. İman kuru bir kelime değildir. İman, inanıp amel etmektir. Hayata geçirilmemiş bir inancın, ne hükmü olabilir? Bir insanın, hesap gününe iman edip etmediğini nasıl anlarız.?
            Elbette yaşantısıyla. Toplumsal ilişkileri, insanlarla olan teması, ticareti, çiftçiliği, siyaseti ve daha nesi ve nesi..
            Uzun yıllardan beri, hak ve hukukun çokça çiğnendiği saha hep siyaset oldu. En alt ve en üst birimlere kadar, pek çok haksızlığa ve hukuksuzluğa şahit olduk. Ne yazık ki toplum bunları özümsedi. İnancını ve imanını bir kenara bırakıp, siyasette bunlar olur gafletine düştü.
            Ben o yılların içinde hep acı çekerek yaşadım. Ahirete imanın, nasıl toplumsal bir darbe aldığını gördükçe kahroldum.
            Evvelde kalmış bir devirdi. Mevki ve makam sahibi bir siyasetçiyle görüşüyorum. Bana sevgisi ve saygısı olan bir isimdi. Faaldi, sözü dinlenirdi. Namazını bırakmaz, ağzından Allah kelamını eksik etmezdi.
            Buna güvenerek, kendisini eleştirdim. Yaptığı uygulamaların kul hakkına girdiğini, bunları yapmaması gerektiğini söyledim. Biraz terledi. ahirette bunların hesabını nasıl vereceksin deyince, biraz daha terledi.
            Sonra kendini toparladı ve şöyle dedi: “Abi bunlar siyasette oluyor. Yapacak bir şey yok.”
            Peki, ahirette ne yapacaksın dedim. Cevabı bomba gibiydi:
            “Onu da ahirette düşünürüz!!”
            Eline, beline, diline hâkim ol imanından; koku hakkı, göz hakkı hassasiyetinden geldiğimiz nokta ne kadar hüzün verici değil mi?