Siyasi Karamsarlık

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Hangi ortama girsem, hangi toplulukta otursam, söz dönüp dolaşıp ekonomiye geliyor. Nasıl gelmesin? Enflasyon dizgin tanımıyor. Hayat pahalılığı ateşten gömlek misali yakıyor. Sorular kadar, kaygılarda can acıtıcı bir tablo sergiliyor.
            Hayatın içinde olmak ve üstelik gazeteci olmak, beni hep soruların muhatabı yapıyor.
            Siyasi münakaşayı asla sevmem, kimsenin benimle böyle bir diyaloga girmesine izin vermem. Benim için aslolan, memleketimdir ve memleketimin durumudur. Piyasaya inanırım, insanların kaygı ve dertlerini bu yönüyle önemserim.
            Dolayısıyla benim için, ülkeyi kimin yönettiğinin bir önemi yoktur. Ancak nasıl yönettiği üzerinde titizliğim vardır.
            Şüphesiz bu yönümden dolayı, insanların sırdaşı ve dert ortağı oldum hayatım boyunca.
            Bugünlerde gözlemlediğim bir durum var. Toplumun büyük kesimi, artık siyasi bir karamsarlığın içine düşmüş. Kimisi haber dinlemiyor, kimisi siyasi programları protesto etmiş. Kimisi oy verdiği partilerden soğumuş. Bazısının umudu kalmamış, bazısının da mecali.
            Türkiye ne oldu da, böyle bir siyasi karamsarlık atmosferine girdi?
            İş hayatım, gazetecilik hayatım bana bir imkân sundu. Günde belki de yüzlerce insanla konuşuyorum, onların dertlerini dinliyorum. Şüphesiz bu yüzden, toplumsal davranışları net bizimde görebiliyor ve yazabiliyorum.
            Her partiden çiftçi, köylü, esnaf, iş çevreleri benimle samimi olarak dertlenir ve konuşur.
            Faiz sebep, enflasyon sonuç inadıyla, yaklaşık üç yılda ekonomi bu hale geldi. Belli bir azınlığın dışında mutlu olan yok. İnsanları dinliyorum.
            İktidara oy vermiş bir vatandaş şöyle diyor bana; “Ahmet bey oy vermesine verdik amma, bu iş böyle gitmez.” Koyu partili biri sıkıntısını şöyle dile getiriyor; “Oy verecek usturuplu birini aradım, bulamadım, döndüm yine partime oy verdim.”. Bir başkasının ifadesi şöyleydi: “Düzeni biz bozduk, yine biz düzeltiriz diye oy verdim. Düzeleceğine daha da bozuluyor. Bu nasıl bir iş?”
            Demokrasilerde muhalefet, sistemin denge unsurudur. Toplum iktidardan bunalmışsa, muhalefetin sesine kulak verir. Ne yazık ki bizde, sesine kulak verilecek bir muhalefet yok. Onlar kendi derdinde. Kendileri söyleyip, kendileri dinliyor. Topluma ümit verecek bir söylemleri bulunmuyor. Belki bu yüzden, Cumhurbaşkanı Erdoğan bazen muhalefet safına geçip, bu görevi yerine getiriyor.
            CHP seçmeninde, müthiş bir duygusal kırılma gözlemliyorum. Kaç seçim, kaç dönem hep boynu bükük kalmış. Aynı lider, aynı üst kadro yine iş başında. Yarın seçim var deseler, çoğu sandığa gitmeyecek.
            İYİ Partide seçimden bu yana ses yok. Kendi içinde hesaplaşıyor, olmazlarla boğuşuyor. Seçmeni aynı duygusal kopuş içerisinde kıvranıyor. Bundan sonrası için, kimsenin bir fikri yok gibi.
            Diğer partileri saymaya gerek yok. Çünkü tabanları yok. Tabelaları var, ittifaklarla bulanık suda balık avlamaya alışmışlar. En rahat onlar, en kaygısız olan yine onlar.
            Enflasyon, hayat pahalılığı can acıtıyor, cepleri yakıyor.
            Toplumun iktidar partisine bakışı değişiyor. Fakat muhalefetten de bir şey göremiyor. Ne yapsın bu insanlar? Öyle yapıyor olmuyor, böyle yapıyor olmuyor. Boşa koyuyor dolmuyor, doluya koyuyor taşmıyor.
            Bu toplumsal karamsarlık, ülke için büyük sıkıntı ve derttir. Ülkenin geleceği içinde kritik bir durumdur.