Suriye!

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

            Beşar Esad gitti. 54 yıllık Baas rejimi sona erdi. Yorumlar, görüşler birbiri ardınca geliyor. Bence tamamı son derece sığ ve tarihi gerçeklerden yoksun. Esat 10 günde, adeta teslim bayrağını çekti. Peki, bu nasıl oldu? Kafa yoran yok. Türkiye dâhil aktör ülkeler, bu gidişi kesinlikle öngöremedi. İlginç değil mi? Hâlbuki Arap Baharı gösterileri başladığında, Suriye’ye iki aylık ömür biçilmişti. Bu öngörüde ne yazık ki gerçek çıkmamıştı.
            Bence öngörüye ihtiyacı olmayan tek bir devlet var. Planlıyor, programlıyor ve hedefine ulaşıyor. Bunu neye dayanarak söylüyorum? Suriye’nin yakın tarihine göz atmakta fayda var diye düşünüyorum. Zira o tarih bilinmeden, bugün yaşananlara anlam veremezsiniz.
            Bunu anlatmak istiyorum.
            “Yıl 1949. Suriyeli vatanseverler, Fransız sömürgecileri ülkeden atmayı başardı. Kırılgan da olsa, bir demokrasi inşa etti. Şükrü El Kuvvetli seçimle iş başına gelen, ilk devlet başkanı oldu.
            Amerika, Trans-Arap boru hattı projesini gündeme getirdiğinde, Şükrü El Kuvvetli çekince gösterdi. Bu proje; Suudi petrollerini, Lübnan ve Suriye limanları üzerinden Akdeniz’e açacaktı.
            CIA tarihçisi Tim Winner’in, ‘Tozların Mirası’ isimli kitabında anlattığına göre; bu projeye isteksiz davranan Şükrü El Kuvvetli, CIA’nin düzenlediği darbe ile koltuğundan indirildi. Yerine CIA kuklası, diktatör ve suçu ispatlanmış bir dolandırıcı olan, Hüsnü El Zaim getirildi.
            Yıl 1953. Eşkıyanın ünlü Ajax operasyonu, İran’da gerçekleştirildi. İran’ın 4 bin yıllık tarihinde, seçimle iş başına gelen bir devlet başkanı vardı. İsmi Musaddık idi. ABD başkanı Eisenhower, operasyon için Dulles’e tam yetki verdi.
            Ajax operasyonu adı verilen darbe ile Musaddık’ı devirdiler. Yerine petrol şirketleri tarafından desteklenen, Rıza Şah Pehlevi’yi getirdiler..
            Yıl 1957. Suriye’de Şükrü El Kuvvetlinin Ulusal Partisi, yeniden seçim kazanmış ve iş başına geçmişti. Amerika Ajax operasyonunun motivasyonu ile Suriye’de tekrar harekete geçti. Suriye Genelkurmay başkanına, istihbarat şefine, komünist parti başkanına suikast düzenlemek için, Müslüman Kardeşler örgütüyle iş birliği yaptı ve milyonlarca dolar para harcadı.
            Bu kirli tarihi anlatan Tom Winner kitabında şunları söyler: ‘ ABD desteği ile ileride Ürdün ve Irak’ın işgal edilebilmesi için, Suriye’nin istikrarsızlaşması planlanmıştır. Üzerinde gizlilik kararları kalkan bu konu, Guardian gazetesinin sayfalarında yer almıştır.’ ” (Bkz Ahmet İnce, Eşkıya isimli makale, Gördes Gazetesi, 8 Ocak 2020)
            Barışçıl Arap Baharının yaşandığı günlere gelelim şimdi. Kamuoyunda ne nutuklar atıldı biliyorsunuz. Malum ülkelere demokrasi gelecekti. Diktatörlükler sona erecekti. Yaşananlar bir bahardı.
            Elbette gündeme gelen ilk ülke Suriye oldu. Bu baharın önünde, kimse duramazdı değil mi? Esat’ın ömrü iki aydı ve biz bile Emeviye camisinde namaz kılacaktık. Ama öyle olmadı tabiatıyla. Çünkü Arap Baharıyla yaşananların ne olduğunu anlayamamıştık.
            Neden mi diyeceksiniz?
            Çünkü bu coğrafyanın yakın tarihini iyi bilemediğimiz için. Arap Baharıyla yaşananlar, Suriye’nin geçmişte yaşadıklarından asla farklı değildi. O günlerde ilginç bir makale yayınlandı. Bu makaleyi bir vesika olarak saklıyorum.
            Amerikan Waterkeeper Birliğinin başkanı Robert F. Kennedy, Politico.eu sitesinde ‘Suriye’ başlıklı makalesinde şunları söylüyordu:
            “Onların bakış açısına göre; Beşar Esat’la savaşımız, 2011’de barışçıl Arap Baharı gösterileriyle başlamamıştır.  Daha önce 2000 yılında, Katar’ın 10 milyar dolar tutarında, 1500km boyunca uzanan ve Suudi Arabistan, Ürdün, Suriye ve Türkiye’yi içine alan bir petrol boru hattı inşa etmeyi önermesi ile birlikte başladı.”
            Netice itibarıyla, bu kısa tarihi serüvenden bir şey öğreniyoruz: Suriye’nin istikrarsızlaştırılması.
            Zira Suriye; Ortadoğu’da coğrafi ve stratejik bir öneme sahiptir. Bunun yanında Amerikan projelerine ve tasarruflarına hep karşı durmuştur. Bu yüzden darbelere ve çalkantılara muhatap olmuştur.
            İleriki günlerde şunları da konuşacağız. Amerika Saddam’ın, Kaddafi’nin askerlerini parayla nasıl satın almışsa, Esat’ın askerlerini de parayla satın aldığını öğreneceğiz. Zira burası Ortadoğu. Yani şeytanın bıçakla saçlarını taradığı yer.
            Bu coğrafyada para konuşur. Parayla adam alınır, adam satılır. Parayla isyan çıkartılır, darbe yapılır. 1. Cihan harbinde, altın karşılığı bizi İngilizlere satmadılar mı? Dolayısıyla bu coğrafyanın insanları ülkeleri için değil, para için cihat yapar. Bir sürü örgüt, niye bu coğrafyada arzı endam ediyor?
            Arap Baharının yaşandığı günlerde, bir yazımda aynen şunları söylemiştim:
            “Suriye, Ortadoğu’nun sigortasıdır. Eğer o sigorta atarsa, ileride hesap edemeyeceğimiz dertler önümüze gelir.”
            Başta mülteci sorunu olarak gelmedi mi? Geldi. Terör örgütü PKK, o topraklarda PYD ile güç haline geldi mi? Geldi. Bu yüzden askeri müdahaleler yapmak zorunda kaldık mı? Kaldık.
            Affınıza sığınarak söylüyorum. Bugünlerde öylesine saçma sapan söylem ve yorumlar var. Esat gitmiş, muhalifler yönetimi ele geçirmiş. Peki, bu işten kim kazanmış, kim kaybetmiş. Bölgenin yakın tarihini bilmeyenler, olaylar arasındaki kurguyu kavrayamayanlar böyle konuşur işte.
            HTŞ dediğin 5 bin kişilik cihatçı bir örgüt. Suriye Milli Ordusu ayrı bir örgüt. Mezhep, etnisite üzerine inşa edilmiş başka örgütlerde var. Suriye’yi yönetecekler öyle mi?
            Hülasa, 1947 yılından bugüne olduğu gibi, Suriye bir kez daha ‘istikrarsızlaştırılmıştır’ Bu tablodan kim kazançlı çıkar diye sorarsanız, şu cevabı veririm. İstikrarsızlaştırmanın finansmanını kim karşıladı ise o kazanır.
            Kritik bir bölgede, 900km sınırdaşımız olan bir ülke Suriye. An itibarıyla istikrarsızlaştırılmıştır. Neler olacağını, neler gelişeceğini, önümüzdeki gün ve yıllarda yaşayıp göreceğiz.