Yıl Hep Yenidir

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Yeni yıla az bir zaman kala, eski yılın son demlerinde oturdum yazı başına. Kaygılar, korkular ve beklentiler, memleketin afakını sarmış ve ben yılın eskisine nazar ediyorum. Yeni yılın, bu yeni sayısında ne yazmalıyım diye tuşlara basıyorum.
            Dertler, hicranlar ve kaygılar hep üst üste yığılmış. Dışımızda ve içimizde cereyan eden olaylar, beynimizde garip tedailer yaratıyor. Yine onları mı yazayım? Boş ver diyorum sonra. Bu güne kadar yazılması gerekeni yazdım ve hem fazlasıyla yazdım.
            Yılın yenisine adım atarken, bari farklı bir şeyler yazayım diye düşündüm. Düşündüm de düşündüm. Yılın yenisinde farklı olabilecek ne var? Onu aramaya başladım. Şöyle keyifli bir konu olsun, şöyle iç açıcı bir hikâye olsun. Beynim dönüp duruyor.
             Tuşlara hüzünle ve daha bir gariplikle basıyorum. Çünkü bana; yeni yılın yeni ümidi olacak, yeni bir konu bulamıyorum.
            Aslında her yeni, insan için bir ümittir. Her ümit, bir sevinçtir.
            Saç sakal tıraşı olduğunuz koltuktan nasıl kalkarsınız. Berber son hamle olarak, ensenize ayna uzatır. Dikkatle bakarsınız. Kulak arkası, ense hizası birbiriyle ahenk içindedir. Keyifle kalkarsınız koltuktan. Otururken başkasınızdır, kalkarken başkasınızdır. Eski ruh haletinizi ve duygularınızı bırakırken, yeni ve yepyeni olarak kalkarsınız o koltuktan. Dışarıya ilk adımı attığınızda dahi, yürüyüşünüzde bir değişiklik olur.
            Yeniye sevdalanmak ve yeniye meftun olmak insanın fıtratında vardır.
            Bir kıyafeti en fazla iki gün, bilemedin üç gün giyerim. Yenisini giyerken, duygularımın ve arzularımın yenilendiğini fark ederim. Kıyafet eskimemiştir amma 2 günde bende eski bir hissiyat uyandırmıştır. Kıyafetimi yenileyerek çarşıya çıktığımda, düşüncelerimin dahi yenilendiğini fark ederim hemen.
            İlk otomobilinizi aldığınızda, o kadar yeni duygular ve heyecanlar vardır ki yüreğinizde, asla tarif edemezsiniz. Aradan üç beş yıl geçer. Yeni modeller çıkar piyasaya. Gözünüz gibi baktığınız otomobil, birden eskimeye başlar düşüncenizde.
            Ardından önce düşünceleriniz, sonra hesaplarınız antrenman yapmaya başlar. Eski- yeni kavgasının, göbeğinde bulursunuz kendinizi. Evet ya sonra? Ya sonrası malumdur. Artık eskisi hem gözünüzden ve hem düşüncenizden silinip gitmiştir.
            Eskisini satar, yenisini alırsınız. Aslında satın aldığınız araç değildir. Yeni bir heyecan ve yeni bir ümittir. Zira her yeni, bir ümittir. Her ümit bir sevinçtir.
            Yılın yenisine girerken, ben bir türlü konuya giremiyorum.
            Tuşlara basarken, garip hisler içindeyim inanın. Geride 31 yıl kalmış. İlk yıl 1985 idi. Gazete yeni, ben yeniydim. Yeni ve yepyeni heyecanlarla yayın hayıtına başlamıştım.
            Sonra ardından hep yeni yıllar geldi ve bir öncekini devamlı eskitti. Mecburen her yeni yılın ilk sayısına, hep bir şeyler karalamak zorunda kaldım. Şöyle bir gerilere giderek, başlıklara resmigeçit yaptırdım. Her birinde mutlaka 'yeni' ifadesi vardı.
            Yılın yenisine methiyeler düze düze, bir yeni yıla daha geldik çattık. Eee yaz bakalım, bir yeni yıl yazısı daha.
            Bir dakka arkadaşlar, artık fazla oluyor bu iş. Neden mi?
            Biz yenisine seranad döşenirken, eskimişiz de haberimiz olmamış.
            Meğer her yeni yıl hikâyesi, aslında bizi eskiten cin kurnazlığı imiş.
            Yine de olsun varsın diyorum. Mesele yeniye talip olmaksa ve birazda aldanmaksa, gam çekmeye gerek yok. Yeniye övgüler düzerek, eskimeye devam edelim. Hiç olmazsa senenin bir gününde, muhtemel bir ‘yeni' yalanıyla yeni bir ümit yaşayalım. Bu yeni ümitle, yeni bir neşeye sahip olalım.
 
            Yılın yenisi bu yüzden, masal gibi bir şeydir benim için. Beni eskiten yeniye, hiç haberim yokmuş ve bilmiyormuşum gibi davranmak belki hoşuma gidiyor.
            Divan edebiyatının şairleri, sevgiliye ne methiyeler düzerdi. O sevgililer bazen, kendilerini bilmezlikten gelirdi. Yani bildikleri halde bilmezlikten. Şairi ruh ve heyecan bakımından, zirveye çıkaran davranıştı bu.
            Edebiyatımızda buna ‘tegafül' denirdi.
            Bizim yeni yıl hikâyemizde, işte böyle bir şey. Ona methiyeler düzerken bize 'tegafül' ediyor. Bir şairin dediği gibi, belkide 'Naz ü tegafül' ediyor.
            Yazımın konusunu belirleyemedim amma galiba yavaş yavaş ısınıyorum.
            Bile bile bu yeni hikâyesine, üstelik eskimek adına devam ediyoruz. Ne gibi diyeceksiniz?
            Yazıya ısınmışken, yılın yenisine bir güzellik olsun diye, şu hikâyeyi anlatayım isterseniz.
            Eski zamanlarda düğün evinde son saatler. Burası bir tarla evi, gelin çıkacak. Oğlan evi davul zurnayla gelmiş, at kapıda bekliyor. Kız evinin tarafları içeride ağlıyor.
            Derken, bir yağmur, bir fırtına göz gözü görmüyor. Gelini evden çıkarıp, ata bindirmek mesele haline gelmiş.
            Evin içinde herkes çaresizlik içerisinde. Zaten kızlarını verecekleri için üzüntülüler. Gelinin babası dayanamamış. Gözyaşları içindeki kızına şöyle seslenmiş:
            'Kızım! İstersen bu işi erteleyelim. Hava elbet açılır. Seni sabahleyin çıkaralım.'
            Gelin, babasını ağlayarak dinliyormuş. Cevabı şöyle olmuş:
            'Babacığım! Ben hem ağlarım, hem kenardan yavaş yavaş giderim. Bu iş sabaha kalmasın''
            Bizimkisi o hesap yani. Bizi eskittiğini bile bile, içimiz ağlaya ağlaya yenisine methiye düzmeye devam ediyoruz.
            Yılın yenisi vesilesiyle, yeni yılınız huzur, sağlık ve bereket içinde geçsin'..