Zarar Ateşten Gömlektir

Ahmet İNCE gordesgazetesi@gmail.com

Ekonominin kötü gittiği, tarımın zora girdiği yıllarda, piyasalar alt üst olurdu. Alacak alınmaz, borç ödenmez hale gelirdi. Zarar eden çiftçi ve esnaf büyük bir darboğaza girer, çoğu işini kaybederdi.
            O yıllarda çarşıda, büyüklerimizin kulağımdan hiç eksilmeyen bir sözü vardı: “Zarar Ateşten Gömlek Giymektir.”
            Bugün o yılların, çok daha ağırını ve kötüsünü yaşıyoruz. Özellikle bu yıl, Türk tarımı adeta çöküş yaşıyor. Ne hüzündür ki ateşten gömleği çiftçilerimiz giyiyor. Ülkenin dört bir yanından, çiftçi feryatları geliyor.
            Siz hiç ateşten gömlek giydiniz mi bilemiyorum. Bunun ne yaman bir dert olduğunu, yaşayanlar bilir. Ben onlardan birisiyim mesela.
            Uzun yıllar çiftçilik yaptım.
            O yıl, 35 dönüm yazlık patates ekimi gerçekleştirdim. Patates üretimi son derece pahalıdır. Tohumu, gübresi, ilacı, ekipmanı çok para ister. İşçiliği maharet gerektirir. Hiçbir noktasını es geçmeden, ürünü yetiştirdim. Hani nazar değemesin denecek özellikte ürün gelişti. Tanesi 1kg gelen patatesleri gördükçe, içim içime sığmıyordu.
            Ortalama 150 ton ürün beklentim vardı. Hasat günü yaklaşırken, piyasadan kötü haberler gelmeye başladı. Vakit geldi, alıcı yok. Bırakın fiyatı, alıcı bulunmuyordu. Yazlık patates bu. Vaktinde kazmayınca, yanar gider.
            Neticede, 150 ton ürün tarlada kaldı. Komşuma rica ettim. Bu gece sür gitsin dedim. Çünkü gözlerimle görmek istemiyordum. Sabah tarlaya geldim. Yüzlerce kişi, çuvallarına patates topluyor. Çöktüm tarlanın başına, başladım ağlamaya. Hemde hüngür hüngür.
            Hadi zarar neyseydi benim için. Ya verdiğim emekler?
            Türk çiftçisi bu yıl, ateşten gömleği giydi, şimdi hüngür hüngür ağlıyor. Hububat fiyatlarıyla başladı. Kavun, karpuz, domates, biber, salatalıkla devam etti. Sırada zeytin var. Haberler hiç iç açıcı değil. Meyvecilikten silajlık mısıra uzanan çizgide, bütün toprak ürünlerinde aynı durum var.
            Çiftçiler yollara düşmüş. Kimisi domateslerini döküyor, kimisi kavun ve karpuzunu bedava dağıtıyor. Haberleri, görüntüleri yüreğim sızlayarak izliyorum. Çünkü her bir çiftçi ailesinin, hanesinde yangın var.
            Günümüzde tarımsal faaliyet çok pahalandı. Önce tohum fiyatları aldı başını gitti. Gübre ve ilaç fiyatları desen yanına yaklaşılmıyor. Ekipman pahalı, akaryakıt pahalı, işçilik pahalı.
            Buna rağmen Türk çiftçisi buluyor, buluşturuyor, borçlanıyor ve üretimi gerçekleştiriyor. Bir domates üreticisi feryat ediyor. 1 milyon lira masraf etmiş, bir kuruş alamamış. Yine bir kavuncunun benzer feryadı var. 2,5 milyon lira masrafı olmuş. Ürünü bedavaya dağıtmak zorunda kalmış.
            Çiftçimizin hali bu. Ateşten gömleği giymiş bir kere. Şimdi bu borçlar nasıl ödenecek? Kara kara düşünüyor. Mutlaka bir şeylerini satmak zorunda kalacak belli. Peki ya önümüzdeki sene? Evet, önümüzdeki sene bu insanlar nasıl ekip biçecek?
            İhracat kotaları, tarımsal ithalatlar, plansızlıklar ülke tarımını bu hale getirdi. Gariptir, iktidar bu feryada kulaklarını tıkamış vaziyette. Görmüyormuş, duymuyormuş gibi hareket ediyor.
            Geçtiğimiz günlerde, Eskişehir’de Tarım Çalıştayı düzenlendi. Çalıştayla ilgili, basında geniş haberler yer aldı. Fakat o çalıştayda ilginç bir olay yaşandı. Bunu anlatmak istiyorum. Zira ülke tarımının, neden bu hale geldiğinin de bir göstergesi.
            Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, bu toplantıya telefonla katıldı. Değişik görüşler ve sorular derken, çiftçilerden birisi söz aldı. Ve Bakan Yumaklıya aynen şöyle dedi:
            “Ukrayna’dan Bursa Gemlik limanına mısır getirildi. Bu çiftçilerin ayağına kurşun sıkmaktır. Neden böyle yapılıyor? Bize neden destek vermiyorsunuz? Köylerimiz boşalıyor, gençlerimiz gidiyor…”
            Bakan İbrahim Yumaklı, çiftçinin bu sorusuna şöyle cevap verdi: “Bu konuyu inceleyeceğim. Eskişehir’e gelince yüz yüze görüşelim..”
            Bakanın bu cevabından ne anlaşılıyor. Böyle bir mısır ithalatından haberim yok. Konuyu inceleyip öğreneceğim. Şayet bu mısır ithalatı doğruysa, ilgili Bakan’ın bundan haberdar olmaması mümkün mü? İthalat haber doğru, Bakan bundan habersizse, ortada vahim bir boşluk var demektir.
            Netice itibarıyla; bu yaşananlar dahi, ülke tarımının neden çöktüğünün önemli bir göstergesi değil mi?
            Enflasyonla boğuşan, bütçe açığı veren, cari açığını çözemeyen bu ülke, bir de tarımsal ürün ithalatına ağırlık verirse ne olur? Hâlbuki bu topraklar, kendine yetecek üretim potansiyeline sahip değil miydi? Öyleydi ama bugün çiftçisi ateşten gömlek giyer hale geldi. Yanlış uygulamalar, yanlış tercihler ve politikalar, bugün Türk tarımını derin bir girdabın içine soktu.
            Yıllar önce yazdım ve şöyle bir başlık attım: “Sırtımız Sağlam mı?”
            Bir toplumun sırtı, tarımsal üretim potansiyelidir. “El elinden su içen kanmazmış” Atalarımız böyle demiş.  Otoyollarımız olsun. Şehir Hastanelerimiz olsun, Asma köprü ve tünellerimiz olsun. Savunma Sanayimiz güçlensin. Ve daha nicesi olsun.
            Tamam, amma kimseye muhtaç olmayacağımız tarımsal üretimimiz de olsun. Eskiler şöyle derdi. Harp var, garp var, açlık var, kıtlık var, hastalık var, sârilik var. Ambarları dolu tut. Pandemi sürecinde neler yaşadı dünya. Önce neye baktık? Ambarlarımıza.
            Küresel iklim krizi bizi de etkiliyor. Görülmemiş bir yaz yaşıyoruz. Ülkenin dört bir yanı yanıyor. Mevsimler değişiyor. Dolayısıyla öyle şartlar oluşur ki sahip olduğun teknolojiler, bir anda işe yaramaz hale gelir. Oturur kara kara düşünürsün, karnımı nasıl doyuracağım diye.
            Dolayısıyla öncelikli olarak, sırtımızı sağlam tutmak zorundayız.
            Bence bu gerçeklik bir beka sorunudur.
            Sırtına ateşten gömlek giydirilmiş Türk çiftçisi; ekip, biçemez hale gelirse ne yapacağız.
            Bunu asıl yetkililerin düşünüp, taşınması gerekmiyor mu??