Can Dostum Filmi Üzerine
Stefan Zweig’a ilişkin bir biyografi kitabına başlamadan izlediğim 1997 yapımı Can Dostum filmi, akşama dair bazı planlarımın değişmesine sebep oldu.
Öncelikle filmdeki oyuncu şemasını değerlendirirken elbette günümüzün çok değerli ve bilinen aktörleri olan Matt Damon ve Ben Affleck’in sektörde tanınırlıklarının daha az olduğu bir zamanda çekildiği aşikar. Özellikle Ben Affleck’e verilen Chuckie Sulllivan rolünün bir yardımcı oyuncu olduğu görülüyor. Ancak Matt Damon, genç yaşına rağmen, döneminin usta oyuncularından olan Robin Williams’ın yanında dahi parladığı sahnelerle göz dolduruyor. Ama burada filmin teknik veya detaylı incelemesini asıl ustalarına bırakıp, bir izleyici olarak bana hissettirdiklerine değinmek istiyorum.
Sean Maguire ve Will Hunting isimli iki başrolün arasında yaşanan o trajik tanışma sahnesi filmin devamı için merakla beklediğim sahneleri oluşturmaya başlamıştı. Özellikle ilk karşılaşmalarında Sean’ın ölen eşi hakkında yaptığı yorumlar sebebiyle Will’in boğazını sıktığı sahne… Birçoğumuz muhtemelen o anda Sean’ın haklı olduğunu düşündük. Ancak gerçekler tam tersi çıktı. Bunun üzerine gerçekleştirdikleri göl kenarındaki ikinci görüşmede Will’e söyledikleri ile Sean, günümüzde de özellikle zekası ile öne çıkan ancak bir o kadar da ukala olan kişilere söylenmesi gereken çok güzel sözler söyledi.
Kısaca özetlemek gerekirse: Ne kadar zeki olursak olalım, ne kadar bilgili olursak olalım, hatta çıkarımlarımız %1 dahi şaşmasa bile, asla ilk tanıştığımız insanları bir odadaki eşyalar üzerinden ya da birtakım yazı, resim gibi materyaller üzerinden sığ bir şekilde tahlil edemeyiz. Çünkü bu durum yalnızca bizi yanıltmakla kalmayacak, kibirli ve kendini beğenmiş bir kişiliğe sahip olmamızdan başka bir izlenim de vermeyecektir. Zaten, ilk tanıştığı kişiyi bu şekilde bir kalıba sokması, esasında o kişinin zeki olsa da, yeterince olgun olmadığı ve hayat tecrübesinin olmadığına ilişkin çok önemli bir delalet teşkil edecektir. Pek kısa bir özet olmasa da, benim aklımda kalan ve buraya kesinlikle kazımak istediğim cümleler bunlardı.
Filmin sonlarında, Will ile Sean arasında geçen duygusal bir veda diyaloğunda, psikiyatr olarak kendisinin birçok şey öğrendiğini ve hayata bakışının değiştiğini ifade eden Sean’ın aslında öğretmek aynı zamanda öğrenmektir sözünü de ne kadar güzel bir şekilde izleyicilere gösterdiği an olarak belirtilmesi gerekiyor diye düşünüyorum. Öğreten, öğrettiği takdirde daha fazla öğrenmesini sağlayacaktır da demenin de mümkün olduğu bir sahne olduğu aşikardı.
Sean’ın Will’e “Senin suçun değil” dediği sahnede ise, gözyaşı dökmeyecek kişileri oldukça merak ediyorum. Ancak benim için en önemli sahnelerden birisi esasında bu değildi. Chuckie ile başka bir işte çalışmaya başlayarak zorunlu psikoterapi görüşmesinden vazgeçen Will ile araba başındaki o efsane diyalog bence özellikle son yıllarda popüler olan ve özel yetenekleri olan herkesin “ben neden böyleyim, böyle olmayı ben seçmedim ve daha sade bir hayat yaşamak istiyorum” felsefesinin ne kadar anlamsız ve korkakça olduğunu gösteren bir konuşmaydı.
Aslında hayatımızın önemli süreci boyunca gördüklerimiz ve aldığımız eğitimler genelde bize tam tersini dikte etse de, yetenekli olan kişilerin yeteneklerini göstererek onlara nazaran ortalama kalan kişilerden daha iyi şartlarda yaşamalarının bencillik olarak gösterilmemesi gerekiyor. Özellikle Chuckie’nin bu konuda Will’e sert eleştirilerde bulunarak bu hayatı seçmediği halde yalnızca kendisine değil, Chuckie ve onun gibi insanların gözünde de değerinin düşeceğini bir yandan belirtmeyi başarıyor. Will gibi insanların daha da ön plana çıkarak sorumluluk alması aynı zamanda Chuckie gibi insanların ileride daha rahat şartlarda yaşayabilmesini de temin edebilecek gelişmelere de gebe olabilir. O yüzden yetenekli insanların kendilerini sıradanlaştırmaya çalışması bencillik ve korkaklıktır diyen o sahne benim için çok değerli dersler barındırıyordu.
Will, matematikte yetenekliydi; başka birisi, müzikte; bir diğeri, resimde; kimisi sporda gibi birçok örneklendirme yapmamız mümkün. Burada önemli olan o kişilerin yeteneklerini ne denli değerlendirerek topluma ve dünyaya etki edebildikleri. Günümüzde bildiğimiz üzere, bazı spor oyuncuları birçok siyasetçiden bile daha fazla tesir alanına sahipler. Bunun en önemli sebeplerinden birisi de kendilerinde olan yeteneği daha da geliştirmek için adadıkları bu yolda alanlarında yapılmayanları başararak birçok insana ilham olma yetenekleridir.
Yine, günümüzde özellikle ülkemizde yaygınlaşarak insanların oldukça etkisinde kaldığı birçok sosyal medya ya da Youtube fenomenlerinin çoğu bilim insanından daha fazla bilinerek örnek alınması da bu durumun bir başka örneklerindendir diyebiliriz. Yaptıkları içerik ve ulaşabildikleri kitleye kendilerini oldukça iyi ifade ederek izlenmelerini artırmaları elbette bir tesadüf değil.
Yukarıdaki örnekleri daha da artırabileceğimiz aşikar olsa da, neden yazıları ile yüzyıla damga vurabilecek yazarlara yenileri, yaptıkları bilimsel çalışmalarla gelecek 200 yılı değiştirebilecek bilim insanları, müziğiyle hepimize yüz yıllarca birçok duyguyu hissettiren özel sanatçılar çıkmasın. Burada amaç aynı Chuckie’nin yaptığı ve her en iyi arkadaşın yapması gerektiği gibi, bu kişilere gerektiğinde itme gücünü sağlamak gerektiğinde de onun yanından çekilmek olacaktır. Bunu yapabilmesi, onun Will’in daha önemli bir görevi olması gerektiğini düşündüğünün de en büyük göstergesidir.
İngilizce adı Good Will Hunting olup Türkçe’ye hatalı denilebilecek bir şekilde tercüme edilmiş olsa da, bence çevirideki mananın orijinal dildeki isimden daha da anlamlı hale geldiği yabancı filmlerden birisi olduğunu da söylemem gerek.
IMDB’den 8.3 almayı başaran ve bence daha fazlasını bile alması halinde şaşırmayacağımız filmi, bu satırlardan sonra bir an önce izlemenizden başka bir tavsiyem olamaz. İzleyenlerin yorumlarını ve eklemelerini görmek de yalnızca yazan değil, ayrıca okunan ve cevap verilen bir yazar olarak da beni fazlasıyla mutlu eder. İyi seyirler.