Yerel Seçimler Üzerine
31 Mart Yerel Seçimler sonrasında kimsenin beklemediği ya da farkında olmadığı bir tablo, halkımız tarafından bir kez daha net bir şekilde gösterilmiş oldu. Seçimlerde AK Parti, ilk kez 2. Parti konumuna düşmekle kalmayıp, büyükşehir belediye sayısında ilk defa CHP’den daha az büyükşehir belediyesini yönetme yetkisine sahip oldu.
Seçim öncesindeki süreçte katılımın Mayıs 2023 seçimleri kadar fazla olmayacağı hepimizin malumuydu. Zaten sandığa gitmeyeceğini dile getiren birçok insan vardı. Ancak bunların ciddi bir kesiminin aynı şekilde sağ seçmen olması özellikle bizim cenahımız tarafından beklenen bir durum değildi. Muhalif seçmenin sandığa gitmemesi durumunda 2019 seçimlerinde kaybedilen belediyeleri almanın hesabı yapılırken bir anda elde olan belediyelerin yönetiminin değişmesi sonucu meydana geldi. Bu durumun sebeplerini incelerken özellikle iki etmenden bahsetmek gerektiği kanaatindeyim:
Ekonomik olarak oldukça zor bir dönemden geçen ülkemiz, bu krizden uzun süredir çıkamamanın verdiği bir bezginlikle mücadele etmeye başladı. Hayat pahalılığı sürekli artmaya devam ederken doğal olarak hükümete olan inanç hem kararsız seçmende hem de tepkili seçmende zayıflamaya başladı.
İkinci temel unsurun ise, teşkilatlarımızda sıkça görülmeye başlayan halkımızdan uzaklaşma dürtüsü olduğunu düşünüyorum. Önceden partimiz yaptığı eylemleri Cumhurbaşkanımızın kuruluş felsefesi ışığında tabanımıza danışarak onun düşünceleri doğrultusunda hareket ederdi. Son zamanlarda özellikle teşkilat bazında “Biz Recep Tayyip Erdoğan’ın teşkilatı olarak bir şeyleri yaparız, bizim vatandaşımız da bunu sahiplenir” anlayışına evrilmeye başlandı. Bu durum, hem partimize gönül vermiş seçmenimizi kırabilirken hem de 20 yılı geçkin iktidar süresinde bize küsmüş olan seçmenimizi muhalefete geçirmemize sebep oldu. Kararsız seçmenin bize olan yaklaşımına da bir duvar örmeye başladı.
Teşkilat yenilenmesi dışında ekonomik sorunların neticelerinden biraz daha bahsetmek gerekiyor. Teşkilat programlarında sahada gördüğümüz en büyük tepkiler arasında iktidarımızın ekonomi politikalarındaki değişkenlikler yer alıyor. Bir ekonomi programına başlandıktan 1 ya da 1,5 yıl sonra bunun tam tersi bir program ve kadrolaşmaya gidilerek o süreç içindeki işlemler hem boşa yapılmış oluyor hem de ülkemiz global piyasada öngörülemez bir seviyeye çekilmiş olarak lanse ediliyor. Netice olarak bu ortam vatandaşımıza yansıyarak hepimizi zor süreçler yaşamaya itiyor.
Geçmişte ne denirse densin, son hükümetimiz ile başlayan mevcut ekonomi politikasına bir süre daha devam edilerek dünya piyasalarının güvenini sağlamamız oldukça önemli. Mevcut ekonomi politikası ne yazık ki, hepimizi kemerleri sıkma konusunda zorluyor. Ancak bir süre daha bu programa devam edilmesi halinde ülkemizi düzlüğe çıkarma şansımızın oldukça yüksek olduğu fark ediliyor.
AK Parti teşkilatları ve seçmeni olarak kuruluş anlayışımız gereğince başarısız olduğumuz dönemlerde neşteri her zaman kendimize vurduk. Bu seçim sonrasında da Cumhurbaşkanımızın dediği gibi seçmenimizin bize vermiş olduğu mesajları net bir şekilde analiz ederek derslerimizi çıkarmamız gerekiyor.
2019 seçimlerinde başlayan Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyelerinin kaybedilmesi süreci, muhalefet kanadında ilgili şehirlerin belediye başkanlarını daha popüler hale getirdi. Bu seçimde ise, muhalefetin iddia ettiğinin aksine, yukarıda saymış olduğum sebeplerin kendi seçmenimizi Yeniden Refah’a yönlendirme ya da sandığa gitmeme konusunda oldukça etkilediğini düşünüyorum. Oy dağılımına baktığımızda kararsız oyların bir kısmının tepki amacıyla dördüncü ve beşinci partilere %11’e yakın seviyede dağıldığı fark edilebiliyor. Tabi bunun içindeki DEM Partisi seçmeninin önceki seçimlere göre, bana kalırsa bilinçli olarak, konsolide olmadan CHP’nin oylarını pek bölme niyetinin olmadığı fark edilebilir. AK Parti seçmeninin ise, bu seçimde özellikle genel seçimlerde YRP’nin almış olduğu %2,5 üstüne eklenen 4 puanlık bir tepki ile vermiş olduğu cevabın ilk kez ittifak dışı bir partiye gittiğinin farkında olunması gerekiyor.
Yine genel seçimlerde yaklaşık %92 olan katılım oranının Türkiye genelinde %78’e düşmesi de tepkili olan muhalefet ve iktidar seçmeni toplamı olarak değerlendirmeye alındığında aradaki farkı açıkça ortaya çıkarıyor. Dolayısıyla, bu seçim sonrasında yapılacak analiz ve değişimler ile partimiz gerçek anlamda kendisini toparlama şansına sahip olacaktır. Vatandaşımız ise, Cumhurbaşkanımıza olan teveccühünü genel seçimde göstermesine karşın, partiye olan tepkisini hem bu seçimde hem de Mayıs seçimlerinde net bir şekilde göstererek değişimin özellikle teşkilat bazlı olması gerektiğinin sinyalini vermiştir.
Bunlara ek olarak, önümüzdeki 4 yıllık seçimsiz süreçte ekonomi politikamızın stabil ve istikrarlı olması halinde 2028 seçimlerine yepyeni bir anlayış ve dinamizmle çıkma şansı partimize verildi. Bu süreci Cumhurbaşkanımızın riyasetinde devam ettirerek tekrar birinci parti olmanın gereklerini sağlamamız dileğiyle.