Anılarım-39
Son Sınıf ve Van Tapulama Müdürlüğüne Tayin
Son sınıf çalışmaları daha yoğun geçti. Sene içinde vize sınavları, sene sonunda bitirme çalışmaları ve final sınavları aralıksız devam etti. Sınavları başararak Harita Mühendisliği unvanını sağlayan diplomayı aldım. Bu arada dört yıllık not ortalamam yüzde 70 in üzerindeydi.
Bir hedef belirleyerek o hedefe ulaşmak için çalışmanın yararını gördüm. Hedefim, yüksek mühendis eğitimi almaktı. Bunun şartı olan dört yıllık mühendis eğitimi boyunca alınan derslerin not ortalamalarının yüz üzerinden en az yetmiş olmasını sağlamaktı. Dört yıl boyunca yapılan her sınavda bu hedef elde edilsin diye çalışarak sınavlara girdim. Bu amaç, insanı hem araştırmaya sevk ediyor ve daha etkin çalışmaya zorluyordu. Verilen derslerin daha iyi anlaşılmasını sağlamak için yeni kaynak arayışına, arkadaşlar ile konu üzerinde tartışma yapmaya, hocalara daha fazla soru sormaya sevk ediyordu. Bilinçli ve programlı çalışmanın yararını, yüksek lisans sınavına girmeyi hak ederek gördüm.
Mezun olduktan sonra Tapu ve kadastro genel müdürlüğüne olan mecburi hizmetimden dolayı tayin için Ankara’daki Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’ne başvurdum. Tayinim Van Tapulama Müdürlüğüne çıktı. Tayin yerimi öğrendikten sonra Kıran köye geldim. Van’a gitmeden önce köyde birkaç gün kaldım. Ailemle birlikte hasret giderdik. Köyden ayrılmadan başımıza tatsız bir olay geldi.
Komşuluk İlişkileri
Kız kardeşim evliydi. Eniştem evin yıkılan bahçe duvarını yapıyordu. Duvar, yığma taş ve çamur harcı ile yapıldığı için yağmurlar yüzünden duvar bozuluyor taşlar yerinden kayıp sınır belirsiz hale geliyordu. Komşumuz, evinden eniştemin çalışmalarını görüyormuş. Belli bir süre sonra eniştemin sınır geçtiğini söyleyerek uzaktan laf atmaya başlamış. Eniştem sınır geçmediğini söylemesine rağmen onu ikna edememiş. Komşumuz Gülistan Hanım söylenmeye devam etmiş. Gülistan hanımın söylemlerine kocası İlyas Bey de katılmış. Tartışma büyümüş. Daha sonra bağırış çağırış olduğunun farkına vardım. Ne oluyor diye dışarı fırladığımda komşumuz karı koca olarak enişteme saldırmaya başladıklarını gördüm. Ben de kavgayı ayırmak için yanlarına vardım. Bu arada İlyas komşumuz elinde balta ile enişteme vurmaya çalışıyordu. Ben araya girdim eniştemle komşumuzu birbirinden uzaklaştırmaya çalışırken, komşunun elindeki çapanın keskin kısmı sol elmacık kemiğimin üzerine değdi. Değdiği yerde 3-4cm uzunluğunda bir kesik oluştu ve kanamaya başladı. Daha sonra kavgayı duyan diğer komşularımız da geldi. Kavga ayrıldı. Daha sonra Gördes’te karakola gidip bilgi verdik. Hastaneye gittim ve yarama dikiş attırdım.
Problem yaşadığımız bu aile ile henüz iki yıllık komşu idik. Daha önce evlerimiz birbirinden uzaktı. Yaptırdığımız deprem evi bizi bu aile ile karşı karşıya getirmişti. Ancak başka komşularla da sorunlu olduklarını duyardım. Babam onlara karşı mesafeli dururdu.
Fakat yine de iki komşu arasındaki ilişkiler bu noktaya gelmeden iyi komşuluk ilişkileri ile çözülebilirdi. Bana göre, akli melekeleri normal olmak şartı ile hiçbir insan yüzde yüz iyidir veya yüzde yüz kötüdür denemez. İnsanların kişiliği, yetiştiği aile ortamında ve aldığı eğitimin derecesine göre şekillenir. Bundan dolayı her insanın davranış biçimi farklılık gösterir. Bu davranışların bazıları iyi bazıları kötü olur. İyilik ve kötülük yönleri her insanda bulunur. Ancak bunların oranları farklılık gösterir. O halde sorunları nasıl çözeceğiz?
İlişkileri iyi olan bir aile ile herkes iyi geçinir. Zaten bu konuda “Ev alma komşu al” sözü komşuluğun ne kadar önemli olduğunu vurgulamaktadır. Önemli olan, ilişkileri sorunlu olan bir aile ile iyi geçinebilmektir. Toplumsal yaşamın getirdiği zorunluklar nedeni ile farklı anlayışta insanlar komşu olmak durumunda kalabilirler.
Böyle bir komşumuz olduğu takdirde hareket tarzımız ne olacaktır? Sabah evimizin kapısından çıktığımızda ilk gördüğümüz kişi komşumuz olmaktadır. Ona sırtımızı dönüp işimize gitmek insani değildir. Komşumuz da bize karşı selam vermeden, sırtını dönüp giderse onun hareketi de bize iyi gelmez. O halde en kolay hareket tarzı olan selam vermeyi , aksatmadan yerine getirmemiz gerekir. Selamımızı komşunun gözlerinin içine bakarak güleç bir yüzle vermeliyiz. Biz bu selamı vermekle komşumuza, benden sana asla zarar gelmez, sen benim için çok değerlisin, senin dar zamanında her zaman yardıma hazırım, mesajını iletmiş oluruz. Komşumuz bizim selamımızla bu mesajı alınca o da kendisine değer verildiğini, komşusunun kendisini saydığını, sevdiğini hissedip mutlu olacaktır. Böylece ayni duyguları ve mesajları bize vermeye başlayacaktır. Bu duygu alışverişi komşuluk sürdükçe devam edecektir.
Komşular arasında bu güzel ilişkiler yeşerdikten sonra birbirlerine gidip gelmeler, çay sohbetleri ve ikramlar ile komşuluklar daha da perçinlenecek ve iyi günde de kötü günde de komşular birbirlerinin neşelerini çoğaltmaya dertlerini azaltmaya devam edeceklerdir.
Komşular arasında pürüzler çıktığında hemen kızıp bağırıp çağırma eylemi asla yapılmamalı. Yine bir atasözümüz “Öfkeyle kalkan zararla oturur” der. O nedenle sorunlar nazik bir şekilde ele alınmalı birbirine anlatılmalıdır. Davranışlarımızı daima empati kurarak, yani kendimizi karşımızdaki insanın yerine koyarak onun davranışını değerlendirmemiz gerekir. Böyle yaptığımız takdirde, empati yapmadan önce kızdığımız insana empati yaptıktan sonra kızgınlığımız geçer ve ona hak vermemiz söz konusu olabilir. Kendimizi onu yerine koyarak düşündüğümüzde yine onu haksız görüyorsak, yine asla kırıcı söz söylememeliyiz ve kaba kuvvete başvurmamalıyız ve nezaketimizi korumalıyız. Hani bir Atasözümüz var “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” diye. Bu atasözünün gücüne inanarak tatlı dili kullanmayı inatla sürdürmeliyiz.
Bütün bunlara rağmen anlaşamıyorsak, nezaketi elden bırakmadan hukuki yollardan sorunu çözmeyi denemeliyiz ve bu yola başvuracağımızı diyaloğu koparmadan kendisine bildirmeliyiz.
Komşularla olan ilişkilerde, onların hoşumuza gitmeyen hareketleri karşısında küsüp derdimizi içimize atmak da sağlıklı bir yol değildir. Böyle bir durum meydana geldiğinde sorunu içimize atıp küslüğümüzü sürdürürsek ve sağda solda konuşup komşumuzu eleştirirsek olay istenmeyen mecralara doğru gidebilir. Onun için daima şeffaf olmalıyız ve komşumuzun, hoşumuza gitmeyen hareketini kendisine nazikçe söyleyip derdimizi onunla paylaşmalıyız. Belki o da hatasını anlayıp tavrını değiştirecektir. Asla şiddete başvurmamalıyız, bağırıp çağırmamalıyız. Küsüp derdimizi içimize atmamalıyız.
Eğer komşuluk ilişkileri yukarıda anlattığım çerçevede gelişseydi, komşumuzla aramızda gelişen bu tatsız olay meydana gelmez sınır sorunu nazik bir şekilde çözülebilirdi. Aralarındaki sorunları şiddete başvurmadan veya mahkemeye düşmeden çözebilenlere ne mutlu. Fakat hukuk yoluna başvurmak mecburiyeti kaçınılmaz olduğu takdirde bence sorun aşağıdaki gibi dostane bir şekilde de çözülebilirdi:
İlk başta sözünü ettiğim duvarın tadilatına girişmeden önce, her iki komşu bir araya gelip ortak sınırlarını baştan sona birlikte dolaşarak köşeleri nokta- nokta onaylayıp onaylamadıklarına karşılıklı olarak karar vermelidirler. Eğer mevcut sınırda anlaşabiliyorlarsa sorun çözülmüş demektir. Eğer anlaşamıyorlarsa ölçü masraflarını ortaklaşa ödemeyi kabul edip birlikte kadastro müdürlüğüne başvurmalı ve müdürlüğün taraflara bildirdiği ölçü gününde her iki taraf ölçü mahallinde hazır bulunmalıdır. Memurların yeniden belirlediği sınır köşeleri her iki tarafın zaten kabul etmek zorunda oldukları durumdur. Kadastro memurlarının belirlediği bu noktalara göre sınır duvarları yapılabilir. Böyle bir çözüm yolu izlenebilseydi iki aile arasında hoş olmayan durumlar meydana gelmezdi.