Anılarım-51
Üniversitedeki Çalışma Odam
1974 yılında göreve başladığımda Kamu Ölçmeleri Anabilim Dalı’ndan Zerrin Demirel ile birlikte ayni odada kalmaya başladım. O zamanlar bilgisayar programlaması derslerine giriyordu. Çalışkan, kibar hoşsohbet bir arkadaşımızdı. Hemen hemen bütün öğretim üyeleri en az iki kişi olacak şekilde bir odada kalıyorlardı. Çünkü öğretim üyesi başına bağımsız bir oda düşmüyordu.
Daha sonra odamıza ayni ana bilim dalımızdan bir arkadaşım olan Halil Erkaya geldi. Halil bey iyi anlaştığım arkadaşlarımdan biriydi. Böylece odamızda üç arkadaş olduk. Uzun süre birbirimizle çok iyi anlaşarak ayni odada çalışmalarımızı sürdürdük.
Belli bir süre sonra odam tekrar değişti. Bu defa Jeodezi Ana Bilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Ali Tuğluoğlu (doktora tezi çalışmamda jüri üyesi) ile Prof. Dr. Hasan Kıran hocalarımla ayni odada kaldım. Her ikisi de çok iyi anlaştığım değerli hocalarımdı. Nur içinde yatsınlar. Hasan hocam, maaş hesaplamayı iyi bilirdi. Maaş ile ilgili kişiye ait bilgilere göre (unvanı, hizmet yılı, derecesi, vb. gibi) maaşı kuruşu kuruşuna hesaplardı. Ben de bu hesaplamayı kendisinden öğrenmiştim. Süresini bilmediğim bir süre sonra üniversitenin bahçesi içinde öğretim üyelerinin çalışma odaları için yapılan bir binaya taşındım. Bu bina, Güvercinlik olarak adlandırılan tarihi binanın dibindeydi. Burada da Prof. Dr. Burhan Celil Işık ile birlikte ayni odayı paylaşarak görevimi sürdürmeye devam ettim. Odamız yeterli ısıtılamadığı için bazen paltomuzla otururduk. Burhan arkadaşım, arkadaş canlısı ve aynı zamanda titiz bir insandı. Tertip düzen onun başta gelen özelliğiydi. Kimsenin hakkını yemez, kimseye de hakkını yedirmezdi. Burhan aynı zamanda yardım sever bir kimseydi. Benim için İngilizce bir makaleyi Türkçe ’ye çevirmişti.
Daha sonra derslerin yapıldığı ana binanın çatı katı boydan boya tadilat yapılarak, harita mühendisliği, elektrik mühendisliği, makine mühendisliği ve gemi mühendisliği öğretim elemanları için çalışma odaları oluşturuldu. Bütün öğretim elemanları oturmakta olduğu mekanları boşaltarak yeni yapılan çatı katında kendilerine ayrılan yeni odalarına taşındı. Boşaltılan mekanların çoğu, öğrenciler için dersliklere dönüştürüldü. Biz de Burhan Celil Işık’la birlikte yeni odamıza taşındık. Uzun bir süre de çatı katındaki bu odada kaldım.
Bu şekilde farklı odalarda farklı arkadaşlarla farklı sürelerde toplam 34 yıl kaldıktan sonra bölümümüz Davutpaşa Kışlası’nın olduğu yerde YTÜ’nün yeni yapılan yerleşkesine taşındı.
Kırk iki yıl üniversitede eğitim öğretimle iç içe olan bir kişi olarak, eğitimle ilgili bazı görüşlerimi burada açıklamak istiyorum: Bir asistan veya öğretim üyesinin verimli çalışabilmesi, üretken olabilmesi her şeyden önce çalıştığı ortamın huzurlu olmasına bağlıdır. Bu ortam ise, en üst yöneticiden en alt kademedeki elemana kadar herkesin birbirine saygılı olması ile mümkündür. Daha sonra uygun fiziksel koşulların mevcudiyeti gelir. Yani ideal olan her bir asistanın veya öğretim üyesinin en azından kendi şahsına ait bir çalışma odası ve üzerine zimmetlenmiş bir bilgisayarı olmasıdır. Ayrıca odasında dikkatini dağıtacak etkinlik, konuşma, gürültü, vb. gibi durumların olmaması gerekir. Böyle olursa kendisini, araştırdığı konuya verebilir ve çalışmalarını verimli bir şekilde yürütebilir. Eğer öğretim elemanları birkaç kişi ayni odada kalırsa, çok iyi anlaşıyor olsalar olsa bile, ister istemez çalışma verimi düşer. Çünkü öğrenciler, derslerle ilgili sorunları için sık sık öğretim üyeleri ile görüşmeye gelirler. Hocanın öğrencisi veya misafiri ile görüşmesi diğer hocanın dikkatinin dağılmasına neden olur. Belki bu durumun sakıncaları, görüşme saatleri düzenleyerek giderilebilir. Fakat oda sakinlerinin bir arada çalışması sohbet konuları açılmasına yol açar ve araştırmaya vakit kalmaz. Ayni odayı paylaşanlar, buna ne kadar dikkat etseler de zaman kaybının önüne geçilmesi imkânsız hale gelir. O nedenle her bir elemana bağımsız bir oda ve bilgisayar verilmesi eğitimin olmazsa olmazıdır. Ancak 2008 yılında bölümümüz Davutpaşa Kampüsüne taşınıncaya kadar 34 yıl boyunca bağımsız bir çalışma odam, 2007’den önce de üzerime zimmetlenen bir bilgisayarım olmadı. Bu durum sadece benim için değil, öğretim üyelerinin çoğunluğu için geçerliydi.
Bir Çin atasözü der ki “Bir yıl sonrasını düşünürsen tohum ek, on yıl sonrasını düşünürsen fidan dik, yüz yıl sonrasını düşünürsen insan yetiştir”. İnsan yetiştirmek de eğitime yatırım yaparak olur. Belki bu yetişecek insanlardan bazıları bilimde yeni buluşlar yeni keşifler yapabilir. O nedenle yönetenlerimizin birinci öncelikleri, bütün eğitim kurumlarında çalışan öğretim elemanlarının verimli çalışmasını sağlayacak asgari koşulları sağlamak olmalıdır. Bunları sağlayamazsak öğretim elemanlarımızın gelişmiş ülkelerin bilim insanları ile yarışmasını nasıl bekleyebiliriz? Bunlara ilaveten kitap, dergi, laboratuvar, alet edevat vb. gibi gereksinimler bilimsel araştırmanın olmazsa olmazlarıdır. Tüm bu gibi ihtiyaçlar karşılandıktan sonra bilim insanlarımızdan dünya ile yarışmalarını bekleyebiliriz. Yöneticiler bu konuda ayni fikirde olursa önlem alınması ve gerekli adımların atılması kolay olacaktır. Konumuz üniversite olduğuna göre planlama ve projelendirmede birinci koşul “bir öğretim elemanına bir oda, bir bilgisayar” olmalıdır. Bu etkin araştırma ve verimliliğin minimum koşuludur.
Napolyon, savaşın neden kaybedildiğini sorduğu generallerinden biri, nedenlerini sıralarken “1. Barut yoktu 2. …” şeklinde cevap verirken, Napolyon, generale “tamam anlaşıldı” der ve diğer sebepleri saymasına gerek olmadığını söyler. Bunu anlatmamın sebebi, savaşta “barut” neyse her kademe eğitimde “bağımsız çalışma odası ve bilgisayar” ayni şeydir. Daha sonra diğer ihtiyaçlar gelir. Bence devlet, eğitim ihtiyaçlarını gidermeyi birinci önceliği yapmalıdır. Aksi takdirde diğer ülkelerden geri kalırız. Geri kalmanın bedelinin çok ağır olduğunu ise hem tarihi olaylardan hem de çevremize ve dünyaya baktığımızda her zaman görüyoruz. Bu güzel vatanımızda rahat yaşayabilmemiz için geri kalmamalıyız.
Düzeltme: Değerli okurlarım,50 numaralı yazımda son paragrafta oluşan hatayı düzeltir özür dilerim. Doğrusu aşağıdaki gibidir. Düzeltilen kelime koyu gösterilmiştir.
Padişah Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fethine hazırlık olmak üzere, boğazın Trakya tarafında Avrupalıların Bizans’a boğazdan getirecekleri yardımları önlemek için 1452 yılında üç yapraklı yonca biçiminde bir kale yaptırmış ve adını Kilitbahir koymuştur.