Anılarım-72
İSTANBUL’UN TARİHİNE DAİR BİRKAÇ SÖZ
Ayrıca, eşimin, iki kayın biraderimin, profesyonel turist rehberi olması nedeniyle, evde bir araya geldiğimizde konuşulan konular hep tarih, turizm, memleket sorunları üzerine olurdu. Bu sohbetlerde sık sık turistlerin uğrak yeri olan tarihi mekanların hikayeleri, önemleri, vs. gibi değişik yönleri anlatılırdı. O dönemlerde, benim dışımdakilerin hepsi rehberlik yaptığı için, rehberlik anıları anlatılırdı. Ben de anlatılanları ilgiyle izler aklıma takılan soruları sorardım.
Her ne kadar bu konular, mesleğim olan mühendislikten uzak olsa da “Tarihini bilmeyen geleceğini kuramaz” özdeyişinin gereklerini herkesin yerine getirmesi gerektiği inancındayım. Bu ülkeyi miras olarak bizlere bırakan atalarımız hangi badireleri atlatarak bu günlere gelmişler? Bu soruyu bütün insanlarımızın kendine sorması ve araştırmasını yapması gerekir diye düşünüyorum. Ben de bu soruyu kendime soruyor ve tarihle ilgileniyorum. Ayrıca tarihi olayların nedenlerini ve sonuçlarını öğrenme merakım hep sürmüştür. Bunun sonucu olarak, Roma, Bizans, Haçlı seferleri, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi ile ilgili kitaplar ilgimi çekmiştir. Bunlarla ilgi kitapları hala almaya devam ederim. Öğrencilere tavsiyem, tarih dersini (diğer dersleri de) not almak için değil öğrenmek için çalışmalarıdır. Böyle yaparlarsa ders çalışmak eğlenceli hale gelecektir.
Nihayet, bu şehrin tarih boyunca uğradığı en zalim savaş felaketinden söz etmeden geçmek olmaz. Bu yıkıcı kahredici savaş 1204 yılında 4. Haçlı seferinde meydana gelmiştir. Steven Runcimen “Haçlı Seferleri” kitabında şöyle yazmaktadır:
“İstanbul yağmasının tarihte örneği yoktur. Büyük şehir dokuz asır boyunca Hristiyan medeniyetinin merkezi olarak kalmıştı. Antik Yunanistan’dan kalmış ve kendi mükemmel sanatkarlarının vücuda getirdiği sanat eserleri ile doluydu. Venedikliler bu tür eşyanın değerini elbette takdir ediyorlardı. Ellerinden geldiği kadar bu değerli hazineleri toplayarak bunları kendi meydan, kilise ve saraylarını süslemek üzere alıp götürdüler. Fakat gerek Fransızlar gerekse Flamanlar vahşi bir tahrip arzusuyla hareket etmekteydiler. Bunlar uluyan ve naralar atan kitleler halinde sokaklarda ve evlerde dolaşıyor, parıldayan her maddeyi kapıp taşıyamadıkları her şeyi tahrip ediyor ve ancak öldürmek, ırza geçmek veya susuzluklarını gidermek için şarap mahzenlerinin kapılarını kırmak üzere bir lahza duraklıyorlardı. Ne manastırlara ne kiliselere ne kütüphanelere hürmet ediliyordu. Ayasofya kilisesinde bile ipekli duvar halılarını yırtıp mihraptaki büyük gümüş şemsiyeyi parçalayan, aziz tasvirleri ve kutsal kitaplar üzerinde tepinen sarhoş savaşçılara rastlamak mümkündü. Bunlar mihraplardaki mukaddes kaplardan büyük bir neşe içinde şarap zıkkımlanırken bir Fransız orospusu patriğin tahtına çıkarak hareketli bir Fransız şarkısı söylemeye başlamıştı. Rahibelere manastırlarda tecavüz edildi. Yağmacılar saraylara olduğu gibi fakir kulübelerine de dalıyorlar ve bunları tahrip ediyorlardı. Yaralı kadın ve çocuklar ölüm halinde sokaklarda debeleniyorlardı. Bu korkunç yağma ve cinayet dalgası, muazzam ve güzel şehir bir harabe yığını haline gelinceye kadar, üç gün sürdü. Tarihçi Niketas “Araplar bile daha merhametli hareket ederlerdi” diye feryat eder ki, haklıydı.” (Runciman, St.,1992, cilt III, s. 109)
Üstelik bu zulmü Hristiyan Hristiyan’a karşı yapmıştı. Haçlı ordusu benzer felaketi, 15 Temmuz 1099 da Kudüs şehrinde yapmıştır.
Dileğim, hiçbir şehrin bu ve buna bezer zulümlere bir daha uğramamasıdır.
İstanbul’un en önemli meydanlarından biri de Sultanahmet Meydanıdır. Buraya At Meydanı da denmektedir. Bu meydan başta Padişahlar olmak üzere devlet adamlarının düğün ve sünnet düğünlerine sahne olmuştur. En ünlü sünnet düğünü Padişah III. Murat’ın oğlu III. Mehmet’in sünnet düğünü olmuş ve 57 gün sürmüştür.
Sultanahmet Meydanının Bizans Dönemi’ndeki adı hipodrom dur. Venedik’teki San Marko Kilisesi’nin kapısı üzerindeki dört at heykeli de hipodromdan sökülerek götürülmüştür.
Bu meydanda yapılan törenlerden bir de Kanuni Sultan Süleyman’ın oğullarının dillere destan sünnet düğünleridir. Bir süre sonra da Kanuni’nin damadı Sadrazam İbrahim Paşa’nın düğünü de burada olur. Kanuni sünnet düğününün ihtişamını fark eder ve İbrahim Paşa’ya seslenir:
“Paşa, bizim geçen düğün merasimi mi daha alayişli(gösterişli) oldu, yoksa senin bu sünnet meclisin mi daha debdebelidir?”
Soru zordur, çünkü görünen durum İbrahim Paşa’nın lehinedir, ancak doğruyu da söylemek yakışık almayacaktır. Son derece zeki bir adam olan İbrahim Paşa en doğru cevabı bulmakta zorlanmaz:
“Sultanım elbette ki bizim merasim sizinkinden üstündür. Çünkü sizin merasimin şeref konuğu, Devlet-i Aliye’nin sadrazamı olan bendim, bizim merasimin şeref konuğu bu Devlet’in Sultan’ı olan sizsiniz.” der. (Erişim tarihi:19.04.2024, Sultanahmet Meydanının Tarihçesi (harbiforum.net))
Bu meydan sadece düğünlere değil aynı zamanda kanlı isyanlara ve ayaklanmalara da sahne olmuştur.
İstanbul’un tarihi mekanlarını fırsat buldukça gezip gördüm. Gezip görülecek en önemli yerler: Sultanahmet Meydanı, Sultan Ahmet Camii, Ayasofya, Topkapı Sarayı, At meydanı, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Yerebatan Sarnıcı, İbrahim Paşa Sarayı, At Meydanındaki Dikilitaş, Alman Çeşmesi, Üçüncü Ahmet Çeşmesi gibi eserlerin hepsi bir aradadır. Bunlar hızlı bir şekilde bir günde görülebilir. Süleymaniye Camii, Beyazıt Meydanı, Beyazıt Camii, Şehzade Camii, Bizans Surları, Blachernae Sarayı, Tekfur Sarayı, Haliç, Kapalı Çarşı, Mısır Çarşısı, Çinileri ile ünlü Rüstem Paşa Camii, Bozdoğan Su Kemeri, Galata Kulesi, Taksim Meydanı, Dolmabahçe Sarayı, Ihlamur Kasrı, Barbaros Anıtı, Rumeli hisarı, Anadolu hisarı, Boğaziçi, Yıldız Sarayı, Yıldız Camii ve daha nice adını burada sayamayacağım kadar değerli yapıtlar meraklılarını beklemektedirler.