Anılarım-99

Doç.Dr.İbrahim KOÇ 49ibkoc@gmail.com

ŞOFÖRLÜK DESTEĞİ
Dikilitaştaki evde, yaklaşık sekiz yıl boyunca, ben okul çalışmalarıma Emine Hanım da rehberlik çalışmalarına yoğun şekilde devam ettik. Artık araba kullanmada acemiliği aşmıştım. Üniversitedeki derslerimle çakışmadığı zamanlarda Emine Hanım’ı Japon grupları ile buluşturuyordum. Bunun için önceden “Ben şu saatte şu noktada olacağım beni almaya gelebilir misin?” diyerek haber veriyordu. Eğer o saatlerde okul işim yoksa ben de kendimi, öngörülen saatte kararlaştırdığımız yerde olacak şekilde ayarlıyor ve arabayla onu bekliyordum.
Evden- havaalanına, havaalanından- eve, evden -otele, otelden- eve gibi ulaşımlarını kendi arabamızla yapıyordum. Bu işler eşimin rehberlik yaptığı yıllar boyunca devam etti. Hatta bir kış gecesi Emine Hanım’ı grubu ile buluşması için, Atatürk Hava Alanı’na bırakıp eve dönerken yolda çektiğim sıkıntıyı unutamam. Özellikle Unkapanı Köprüsü ve devamında kaymadan ve patinaj yapmadan ilerlemek için büyük çaba harcamış ve salimen eve dönmüştüm.
Bazen Emine Hanım bir Türk evinin özelliklerini Japon grubuna göstermek istediğinde kendi evimizi kullanırdı. Bana gerekli hazırlıkları yapmam için önceden rica ederdi. Ben de üniversitedeki işlerimi ona göre ayarlayıp, misafirlere ikram edilmek üzere pastaneden gerekli gıda maddelerini alır evde çay demleme işini yerine getirirdim. Grup geldiğinde her şey hazır olurdu. Çaylar içilir, pastaneden ne alındıysa onlar yenir, sohbet edilir, fotoğraflar çekilir ve Emine Hanım, turistlerin bütün sorularına bıkıp usanmadan yanıt verirdi. Daha sonra misafirlerimiz mutlu bir şekilde uğurlanırdı. 
AKIL YAĞI
Değerli okurlarım, sonradan aklıma gelen, ortaokul dönemimde başımdan geçen bir olayı da sizlerle paylaşmak istedim. Birden tekrar ortaokul dönemine geri dönmek sizi şaşırtmasın.
Orta okulun birinci sınıfını okuduğum günlerden bir gün, Gördes Hal binasının önünde kasapların bulunduğu kısımda yürürken yetişkin bir bey beni çağırarak yanına gelmemi söyledi. Ben de hemen bey efendinin yanına vardım.  Saygıyla “Buyurun amca ne istiyorsunuz?” dedim. Bey efendi bana “Evet delikanlı senden bir şey rica edeceğim” deyip cebinden para çıkarak bana verdi ve “Çocuğum şu karşıdaki dükkanlardan bir şişe akıl yağı al getir bir zahmet” dedi. Bunun üzerine ilkokuldan itibaren her sabah dersler başlamadan okul önünde öğrencilerle topluca okuduğumuz andımızdaki” küçüklerimi korumak büyüklerimi saymak” ifadesinde belirtildiği gibi büyüklerimize saygı gereği ve rica ile istenen bir görevde art niyet düşünmeden “olur amca” dedim. İşaret ettiği dükkâna giderek görevliye “Bey amca bir şişe akıl yağı verir misin?” deyince “Anlamadım çocuğum ne dedin?” diyerek sözümü tekrarlattı. Ben de siparişi tekrarladım. Bunun üzerine dükkân sahibi gülerek “Evladım bizde o dediğinden yok, bir de yan dükkâna sor” dedi. Ben de verilen görevi tam yapma aşkı ile öbür dükkâna gidip isteğimi tekrarladım. Yine satıcı garip garip yüzüme baktı “Yok çocuğum bizde böyle bir şey” dedi.
Siparişi verenin benimle dalga geçmek istediğini, yavaş yavaş anlamaya yani bende jeton düşmeye başladı. Doğruca adamın yanına vardım, benimle dalga geçildiğinin geç farkına varmanın ezikliği içinde yüzüm kızararak “Dükkanlarda akıl yağı yokmuş, buyurun paranızı” diyerek iade ettim. Bunun üzerine adam pişmiş kelle gibi sırıtarak “Sen hem orta okul talebesi olacaksın hem de akıl yağının olmayacağını bilmeyecek kadar safsın” dedi.
Ben onu bir büyük olarak saymış dediğini yerine getirmeye çalışmıştım, fakat o küçükleri kollama ve koruma duygusundan uzak, hatta küçüğün üzülmesine neden olacak kadar kaba bir davranışla karşılık vermişti. Ben hiçbir yanıt vermeden sanki ben hatalıymışım gibi mahcup ve moralim bozuk olarak oradan ayrıldım. 
Okurlarımdan, “adam” sözcüğünü kullandığım için özür diliyorum. Bir çocuğun temiz duygularını istismar ederek dalga geçmekten nasıl keyif alınabilir? Şimdi ona yanıt veriyor olsam şunu söylerdim: “Beyefendi kalıbından utan, başka uğraşacak iş kalmadı da saf köylü çocuğu ile dalga geçme mi kaldı? Bu davranışınızdan dolayı sizi kınıyorum.
Eğer çocuklarla ilgilenilmek isteniyorsa, olumsuz yönde değil olumlu yönde ilgilenilebilir. Onu tongaya düşürmek için değil de hangi dersleri sevdiğini, ilerde ne olmak istediğini, Hangi kitapları okuduğunu, vb. gibi sorular sorulabilir. Böylece çocuğu olumlu yönde motive edici, cesaretlendirici söylemler yapıldığı takdirde daha saygıdeğer bir davranış sergilenmiş olur.
Bu olay üzerinde zaman zaman düşünürüm. Bu gibi insanlar, farkında olmadan gözü açılmamış insanların uyanmasına ve dünyada iyi insanlar olduğu kadar, kötü niyetli insanlar, üç kağıtçılar, hırsızlar, sahtekârlar, vb. gibi her çeşit insanın olabileceğini görmemizi sağlar. Koskoca dünyada her şeyin aile ortamındaki gibi iyi niyete dayalı yürümediğini, insanın iyi niyetli insanlarla karşılaşacağı gibi kötü niyetli insanlarla da karşılaşabileceğini görmemizi sağlar. Önemli olanın, kötü niyetli insanların tuzağına düşmeden insanın hayat yolunda ilerlemesini sürdürebilmesidir. Bu açıdan bakıldığında, insanları tanımam açısından benim için yararlı olmuştur. Bu olaydan sonra her söylenene hemen inanmamak gerektiğini, önce onu akıl süzgecinden geçirip değerlendirdikten sonra adım atılmasının önemli bir kural olduğu beynime kazındı. Onun için kendisine kızmakla birlikte teşekkür ederim.