Anılarım-IV
Yaralı Baykuş
Çocukluğumda ilk okula giderken başımda çıban gibi yaralar oluşurdu. Temizliğe dikkat edilmemesinden kaynaklandığını düşündüğüm bu hastalığın tedavisi için annem ve babam pek çare aramazlardı. Geçim derdi her zaman daha baskın gelirdi. Okulda arkadaşlarım bana “yaralı baykuş” derlerdi. Bu sözlere gücenirdim. Hatta bir defasında annem babam bu çocuğu Akhisar’a tedaviye götürelim dediler. Çok sevinmiştim. Yaralarımdan çok Akhisar’ı göreceğim ve otobüs yolculuğu yapacağım için. O zamana kadar Gördes dışına çıkmamıştım. Fakat parasızlık ve iş yoğunluğu nedeniyle yine gidemedik. Konu komşu sincap derisinin iyi geleceğini söylediler. Sincap derisi temin edilip başıma bağlandı. Yaralarım zamanla geçti. Bilmem belki sincap derisinin faydası belki de kendiliğinden iyileşti.
Annemin Boğaz Bölgesinde İltihap
Aynı dönemlerde annemin de boğaz bölgesinde yumru şeklinde şişlikler oluştu. Oluşan iltihaplardan dolayı ızdırap çekerdi. Bir ailede bir bireyin rahatsızlığı diğer bireylerin de moral bozukluğuna yol açar. Sağlam olsalar bile rahatsız olan kişiyle sanki aynı hastalığı çekiyormuşçasına acı ve üzüntü hissederler. Annemin sızlanmalarını bugün bile gözümün önüne getirebiliyorum. O dönemlerde hemen ilk akla gelen çare üfürükçülerden medet ummaydı. Nitekim annem için de bu yola başvuruldu. Babamla birlikte bu muskacılardan birine gidildi ve onun tavsiyelerine göre verilen tedavi ve perhizler uygulandı fakat annem iyileşeceğine ağrı ve sızıları daha da arttı.
En sonunda Akhisar’a doktora gitmeye karar verildi. Doktor annemi muayene ettikten sonra yazdığı reçeteyi babama vermiş ve “Bu ilaçları al gel demiş”. Babam da ilaçları alıp getirmiş. Doktor babama “Mustafa Bey, buraya gelmekle çok iyi ettin seni tebrik ederim. Bu ilaçları usulüne uygun kullanın hastanın hiçbir rahatsızlığı kalmayacak” demiş. Gerçekten de annem verilen iğne ve ilaçları kullandı. Zannediyorum 10 veya 15 gün içinde annemin boğazındaki şişlikler indi ve iyileşti. Evimiz bayram yerine dönmüştü.
Sünnet
Toplumsal geleneklerimizden biri de erkek çocukların sünnet olmasıdır. Günümüzde aileler, çocuklarının sünnetini doktor ve hemşirelerin gözetiminde uygun steril koşulların oluşturulduğu hastanede yaptırırlar. Sünnet yarası iyileştikten sonra doktor, çocuğu hastaneden taburcu eder.
Daha sonra, çocuğunu sünnet yaptıran aile, kendileri için en uygun zamanı belirleyerek sünnet düğünü yapmaya karar verirler. Bu tarih sünnetten bir yıl veya iki yıl sonra da olabilir, keyiflerine kalmış. Belirledikleri tarihe göre sünnet düğünü davetiyelerini bastırırlar ve konu komşu hısım akrabalarına davetiyelerini gönderirler. Davetiyede sünnet töreninin programı açık ve net olarak belirtilir. Bu programa göre herkes kendini hazırlar.
Düğün tarihinde, sünnet stresinden kurtulmuş olan aile tarafından, davetlilere topluca yemek verilir. Sünnet olan çocuğa hediyeleri verilip sağlık ve başarılar, anne ve babaya da düğünlerinin mutluluk getirmesi dilenir. Bu arada davul ve zurna veya müzik eşliğinde oyun havaları çalar. Mevlit okunur. Sosyal bir kaynaşma meydana gelir. Uzun zamandır birbirini görmeyenler hasret giderir.
Daha sonra bir düğün salonunda kına gecesi tertiplenir. Kına gecesinde orkestra eşliğinde davetliler yediden yetmişe gece yarısına kadar kurtlarını dökerler. Özel sünnet kıyafeti içindeki sünnet çocuğu ve arkadaşları oyun havaları ritmine uygun hareketlerle oyun becerilerini izleyenlere gösterme yarışına girerler. Genç kızlar ve erkekler dans ederler. Böylece sünnet çocuğunun ve ailesinin sevincine herkes ortak olur. Sünnet düğününe katılan davetliler, düğün sahibine güzel anılar bırakarak evlerine dağılırlar.
Ben burada tahminen 1955 yıllında altı yaşındayken kendi sünnetimin nasıl yapıldığını anlatacağım. O zamanlar köylerdeki sünnet düğünleri günümüzdeki gibi olmazdı. Koşullar farklı idi. Köyde durumu iyi olan bir ailenin çocuğunu sünnet ettireceği duyulunca, köyde, çocukları sünnet çağına gelen aileler, sünnet yaptıracak aileye başvurarak kendi çocuklarının da onların çocukları ile birlikte sünnet olmasını teklif ederler. Bu teklif, sevaptır denilerek kabul edilir. Bunu duyan başka aileler de ayni şekilde ricada bulunur. Onların isteği de kabul edilir. Böylece sünnete katılacak çocukların sayısı bir hayli artardı. Benim sünnetimde birisinin sünnetine katılmak şeklinde oldu. Katılanların sayısı on civarındaydı.
Tören günü geldiğinde, öncelikle sünnet olacak çocuklar birer ata bindirilip tekbirler eşliğinde köy etrafında dolaştırılıp sünnet yapılacak yere getirildi. Bunu takiben sünnet olacak çocuklar doktorun önünde sıraya girdi. Doktor avlunun bir köşesinde sünnette kullanacağı aletlerle bekliyordu. Anne ve babalar çocuklarını avutmak ve teselli etmek için tetikte bekliyorlardı. Sünnetçinin yanına giden çocuğu bir kişi ellerinden bir kişide ayaklarından tutarak operasyona hazır hale getirirlerdi. Sünnetçi çocuğun hoşuna gideceği sözler söyleyerek onu rahatlatmaya çalışır ve hatta “leyleğe bak leyleğe” veya “kuşa bak kuşa” gibi sözlerle çocuğun dikkatini başka bir yere çektiği anda olayı bitirirdi. Çocuk ağlama sesleriyle birlikte kendini babasının kucağında bulur ve evine doğru götürülürdü. Benim sünnetim de benzer şekilde yapıldı. Bereket evimiz sünnetin yapıldığı yere yakındı.
Eve getirildikten sonra her zaman yattığım yatağa yatırıldım ve iyileşmek için günlerin geçmesini beklemeye başladım. Ne sünnet hediyeleri getirildi ne de müzik eşliğinde eğlenceler tertiplendi. Böyle bir şeyin olduğundan ve olabileceğinden haberimiz bile yoktu. Sanıyorum bir hafta içinde sünnet acısından eser kalmadı. Aklımda kalan birkaç defa idrar zorluğu çektiğimdir.
Devam edecek