Türk Dünyası Başkentler Turu-Kazakistan-1

Dr.Fatih KESKİN 06fatihkeskin@gmail.com

Kazakistan 1.Bölüm
Kazakistan toprağına ayak basar basmaz orada hazır bekleyen taksilerden biriyle anlaşarak Çimkent şehri güzergâhından Türk Dünyası’nın manevi başkenti, Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin diyarı Türkistan (Yesi) şehrine doğru yola çıkıyoruz.
Hava karardıktan sonra öncelikle Çimkent şehrine ulaşıyoruz ve burada taksicinin plan değişikliğinden dolayı küçük bir aksaklığa maruz kalıyoruz. Taksici, işi çıktığını belirterek ücretini kendisi ödemek suretiyle bizi başka bir taksici arkadaşıyla Türkistan şehrine gönderebileceğini söylüyor. Bu bizim açımızdan biraz zaman kaybı anlamına gelse de aynı zamanda gece gözüyle bir şehir turu atmamıza vesile oluyor. İçinde bulunduğumuz taksi Çimkent caddelerinde bir süre dolaştıktan sonra diğer taksiyle buluşuyor. Valizlerimizi yeni vasıtamıza aktarıp Türkistan yoluna revan oluyoruz.
Türk Dünyası’nın manevi başkenti Türkistan’da (tarihî Yesi şehri) bizi kadim dostumuz Ercan Argınbay ile oğlu Mağcan karşılıyor. Kısa aralıklarla görüşüyor olsak da yeniden bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyor ve birbirimizle hasret gideriyoruz. Birlikte yenen bir gece yemeğinin ardından bizi birkaç günlüğüne Kervansaray muhitinde kiralanan evimize yerleştiriyorlar. İlteriş ve Mağcan birbirlerinden ayrılmak istemedikleri için Mağcan da evde bizimle kalıyor, Ercan Mırza ise kendi evine geçiyor. Mağcan ve İlteriş ile doya doya hasbihâl ediyorlar.
26 Ocak sabahı Ercan Mırza -genellikle birbirimize Kazak Türkçesinde bey anlamına gelen mırza ünvanıyla hitap ederiz- gelip bizi evden alıyor. Birlikte Kervansaray muhiti içinde yer alan bir restoranda kahvaltı ettikten sonra yürüyerek Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi Hazretlerinin türbesini ziyaret edip ulu pirimizden destur alıyoruz. Bu arada Ercan Mırza bir taraftan da gezi planımızı hayata geçirmek üzere birtakım telefon görüşmeleri yapıyor. Pirimizin türbesinden çıkıp yakındaki Telman adlı muhite geçiyoruz. Burada bizi Anuarbek Amanov adlı bilgisayar mühendisi dostumuz aracıyla bekliyor. Anuarbek, Ercan Mırza, Mağcan, İlteriş ve ben… Hep birlikte araca binerek Türk Dünyası anılarımın başkenti Kentav şehrine gidiyoruz.
Kentav, benim için bir nostalji şehri. 2014-2015 eğitim ve öğretim yılında Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Hazırlık Fakültesine Türk dili okutmanı olarak görevlendirildiğimde ailemle birlikte bir yıl boyunca yaşadığım bir yer. Henüz on aylıkken kucağımızda getirdiğimiz İlteriş’in ilk yaşını burada kutlayıp ilk adımlarını atmasına burada şahit olduğumuz bir hatıralar mahzeni… Bir buçuk yaşına kadar Kentav’ın sokaklarında, parklarında, kafelerinde ve üniversite binasında birçok zaman geçiren İlteriş ise bunların hiçbirini hatırlamıyor. Aslında bu seyahatin temel amaçlarından biri de İlteriş’e yeniden bir ata yurtlar hafızası oluşturmak. Bundan dolayı öncelikle bir zamanlar İlteriş’i evin sıkıntısından kurtarmak için sık sık götürdüğümüz Semya Kafe’ye (Semya, Rusçada aile demek) uğruyoruz. Hem bir şeyler atıştırıp hem de kafenin sahibi Yücel Bey ile eski günleri yâd ettikten sonra Kentav’ın sokaklarında ve parklarında yürüyoruz. İlteriş’e o sokaklarda, o parklarda geçen günlerimizi anlatıyorum. O zamanlar ikamet ettiğimiz evin önündeki Altın Adam heykelini de göstermek istiyorum ancak heykelin kaldırılmış olduğunu görüyoruz. Onun yerine Abay Kunanbay heykeli dikilmiş.
Bu defa ben de hatıralarımı yenileme ihtiyacı duyduğum için Abay heykelinin önünde dostlarla fotoğraf çektiriyoruz. Kentav’da özellikle fotoğraf çektirmek istediğimiz yerlerden biri de birkaç yıl önce Kentav Belediyesi tarafından dikilmiş olan bozkurt heykeli oluyor. Heykelin tamamlayıcı bir unsuru olarak bozkurdun üzerinde ayakta duran Kazak çocuğu, bize tarihî ve kültürel değerleri üzerinde yükselen Kazakistan gençlerinin varoluş sırlarını fısıldıyor. Bu hislerle Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Kentav yerleşkesine de uğradıktan sonra Türkistan’a dönüyoruz.
Türkistan’da yeni açılan Gençler Parkı -Kazak Türkçesindeki adıyla Jastar Sayabağı- adlı kapalı botanik bahçesinde biraz vakit geçiriyoruz. Mağcan ve İlteriş burada çok eğleniyor. Daha sonra bir taksiye binip Türkistan pazarına gidiyoruz. Orada bir kafede oturup çay içiyoruz. Akşama Ercan Mırza’nın evinde yemeğe davetliyiz. Kafeden çıkıp eve gidiyoruz. Evde bizi Ercan Mırza’nın eşi Gülmira Hanım ve tatlı kızı Toğcan karşılıyor. Dostlarımız Artur Bolganbayev ve eşi Kundız Hanım da bizimle birlikte Ercan Mırzalara misafir oluyor. Hep birlikte sofraya oturup Gülmira Hanım’ın yaptığı Türkistan pilavını ve samsaları yiyoruz. Çaylar içiliyor, sohbetler ediliyor. Saat ilerleyince tekrar istirahate çekilmek için Artur Mırza, Kundız Hanım ve İlteriş’le birliklte evden ayrılıyoruz. Artur, bizi aracıyla Kervansaray’daki kiralık evimize kadar bırakıyor.