Yaşamak Sorumluluktur
'Cümleler doğrudur sen doğru isen,
Doğruluk bulunmaz sen eğri isen.
Yunus Emre
Çocukluğumda çevremi algılamaya başladığımda hep güneşin doğuşunu ve batışını merak etmişimdir. Yamaçlarasırtını veren köyümüz, derenin kenarında kurulmuştu. Kış aylarında geceleri fırtınayla birlikte yağan yağmurun sesine, dereden akan ve kayalıklardan dökülen suların sesleri karışırdı. Evimizin duvarlarında yankılanan, esrarengiz sesleri duyunca içimi korkuyla karışık bir sevinç kaplardı. Çünkü yağmurun yağması bereket demekti.
Benim dünyam ailem, akrabalar, arkadaşlarımdı. Daha sonra bu dünyaya yollar, tarlalar, ormanlar, çiçekli bahçeler, tütün, arpa ve buğday tarlaları, hasat zamanı harmanları, dede şölenleri, düğünler ve bayramlar eklendi. Köyüm her şeyimdi.
İlkokul birinci sınıftaydım. Öğretmenimiz dünya haritası üzerinde Türkiye'nin yerini göstererek çevremizdeki komşularımızı birer birer saymıştı. Orada Türkiye'nin çok küçük bir yer kapladığını görünce hayal kırıklığına uğramıştım. Ders bitince çantamı aldım, kimseyle konuşmadan ağlayarak eve geldim. Annemin yanına vardım, başladın sormaya: 'Anne neden Türkiye bu kadar küçük, tırnağım gibi. Biz ülkemizi nasıl koruyacağız', dedim. 'Emine kızım sen hiç ağlama; Cenabı Allah bize yardım eder. Sen okumana bak' dedi.
Anneme göre dua etmek yeterliydi. Onun felsefesi insanlara yardımcı olmak, herkes için iyilik düşünmek, kendinden çok başkaları için çalışmak ve tabii ki bir de dua etmekti. Büyüdükçe kasabamızı merak etmeye başladım. Her gittiğimde nereye bakacağımı şaşırırdım. Yeni şeyler görmek bilgi edinmek, öğrenmek istiyordum. Kasabamızı keşfetmenin mutluluğu sanki içime sığmıyordu. Köye dönünce de etrafımda kimi bulursam anlatıyordum.
Gördes'in ağaçlı geniş caddeleri, çiçekli bahçeleri, fırından yeni çıkmış, dumanı üstünde, sıcak sıcak yediğim karnıyarık, taze ekmeğin içine koyup yediğim tahin helvası, yaz günleri cam bardaklarda yediğim kaymaklı dondurmalar, atımızı emanet ettiğimiz yüce gönüllü hancı, yün çilelerini açtığımız günler yanımızdan ayrılmayan kendi işini bırakıp bize yardım eden boyahaneci unutamadıklarımdı' Gördes'e her gidişimde öğrenecek yeni bir şeyler bulurdum. İlkokul sıralarında çevre köylerimizden olan Oğulduruk ve Efendili köylerine okul gezilerine gitmiştik. Yine bulutlara karışmış gibiydim. Bizim köye benzeyen yerler vardı. Aynı bizim köylüler gibi insanlar yaşıyordu. Oğulduruk ve Efendili köylerini görmek ne muhteşemdi, sanki başka bir gezegendeydim.
Sonra masallar ve de dualar, ayıplar, günahlar, sevaplar, gelenekler, görenekler. Ben bunların hepsini sorup öğrenmek istiyordum. Çağdaş bilgilerin yetersizliği vardı. Günah deniyor ve orada düşünme, fikir yürütme bitiyordu...
Beş kardeş de ilkokulu bitirdik. Ortaokul ve liseye gelince sadece erkek evlatlar gönderildi. Biz kızların karşısına gelenekler çıkarıldı. Neden? Mantıklı bir yanıt bulamamıştım. Ben bu soruların yanıtlarını bulmalıydım. Sormalıydım. Okumalıydım. Araştırmalıydım. Zamanımı boş geçirmemeliydim. Daha da ileri gitmeliydim. Okumak isteyenlere yardım etmeliydim. Hepsinden de önemlisi bakmaya kıyamadığım, anlatmaya doyamadığım köyümü yazmalıydım. Güzel insanları dünyaya tanıtmalıydım. İşte böyle başladı yazma serüvenim.
Kitabımda, yaklaşık yirmi yıl süren köy yaşamımda bende iz bırakan anılarım yer almaktadır. Bu anılar Gördes ve çevresinde hüküm süren gelenek ve göreneklerle yoğrulmuştur. İletişim araçlarının kısıtlı olduğu bu dönemde, geçmişten günümüze süzülerek gelen halk kültürünü geleceğe aktarma fikri benim çalışmamın temelini oluşturdu. İstedim ki, çocukluğumda ve yetişkinliğimde bu coğrafyada beni üzen ve sevindiren olayları başka insanlarla paylaşayım. İşte değerli okurlarım, bu düşüncelerle elinizdeki kitap doğdu. Anılarımı her ne kadar kendi penceremden bakarak yazmış olsam da, beni etkileyen koşullar genel olduğu için o dönemin sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapısına bir ayna tuttuğuma inanıyorum.
Yazımın içeriği 'Altı Bin Düğüm Bir Yevmiye 'adlı kitabımın önsözüdür. Çünkü sorumlu insan kötülüklerden uzak durur, dünyayı daha yaşanılır kılar. Onun için yaşamak sorumluluksa, bizlere düşen ise yaşamı yazarak gelecek kuşaklara aktarmak olmalıdır.
Hoşça kalın sevgili okurlarım'