Eski Düğünler
Düğüne kadar ki süreç: Mektuplaşma, uzaktan görme... Adeta saklambaç oynar gibi gelin ve güveyin birbirlerini görmemeleri için tüm gayretin sarfedildiği bir yaşam. Düğün gününde kızın evine bile gelip alamayan evinde karşılayan damat. İnanın bu yazımı sizlerle paylaşabilmek için annemden öğrendiğim geçmiş beni bir hayli şaşırttı. Hiç tanımadan başlayan, yıllarca süren evlilik... Görüşme yemeği denilen erkek tarafının damat hariç kız evine gelişi…
Düğün gününün tarihi tespit edilerek, kız tarafının oturma ve mutfak gereçlerini oğlan tarafının da yatak odası takımını alması kararlaştırılırdı. Damatlık (güveylik) için kumaş alınır. O zamanın ünlü terzilerine diktirilir. Gelinliği de oğlan tarafı Mürüvvet Ablaya diktirirdi.
Düğün iki gün yapılır. Perşembe günü kız tarafında yapılan düğün. Akşamına kına gecesi. Cuma günü erkek tarafında yemek ve eğlence.
Düğünün yemeklerini leziz yapan ünlü aşçılardan Ebe Emine Teyze... Hem ebelik hem de aşçılık yapardı. Düğünün birinde yemekleri pişirirken doğuma gidince keşkeğin yandığı ve düğün sahibinin bir hayli öfkelendiği anlatılırdı. Tüm Gördes'lilerin keşkek yemeği yandığı için yiyemedikleri konuşulurmuş. Tabii ki kolay değil, iki işi bir arada yürütmek. Düğün yemekleri çorba, etli patates, keşkek, ekşili pırasa, nohut, üzüm hoşafı ,kadayıf tatlısıydı.
Perşembe günü oğlan tarafından gönderilen yiyeceklerle düğün kız evinde başlar. Oğlan tarafı güvey ve arkadaşları gelir, kazanlardaki keşkekleri davul zurna eski adı gırnata eşliğinde harmandalı oynayarak tokmaklarla döverler. Gelin kız ve arkadaşları da pencerelerden seyrederlerdi. Akşam da kına gecesi eğlencesi kız tarafında yapılırdı. Erkeklerde oğlan evinde davul ve zurnayla içkili düğün yemeklerini yerlerdi.
Damada eskiden güvey denildiği için ben de güvey diye bahsedeceğim. Esas beklenen gün cuma düğün günü nihayet geldi. Saklambaç oyunu gibi adeta. Gelin güveyi bulacak diyelim. Çünkü güveyin hiç kız evine ayak basmadan geçen süre. Sizlere bu konuda geçen bir yaşanmışlıktan bahsedeceğim. İbrahim Çolak dedem (Annemin babası) attan düşüp ayağı kırılmış. Geçmiş olsuna gelemeyen babamın yazdığı pusula şöyle: "Sizlere zaman ve zeminin müsait olamayışından dolayı geçmiş olsun ziyaretine gelemiyorum. Allah şifa versin. Saygılarımla... Güveyiniz Mustafa Zeybek"
Kim bilir bu cümleleri kaç kez gözden geçirerek heyecanla yazdı Babacığım.
Cuma düğün günü ve Çeyiz götürme...
Oğlan tarafı sabahleyin davul ve gırnatalar eşliğinde kamyonu süsleyerek kız evine gelirlerdi. Sergide bekleyen kızın çeyizi, mahallelinin yardımıyla, gelinin elleriyle dokuduğu Çakıroğlu, Kız Gördes, Asmalı Gördes halılarını arka kasasının dışına sererek, diğer eşyalar görülecek şekilde sergilenerek yerleştirilirdi. Çeyizlerle birlikte çoluk çocuk ve erkekler kamyonla, kızın arkadaşları da otobüsle oğlan evine giderdi. Gelinin katılmadığı evini arkadaşları yerleştirilirdi.
Düğün günü tüm eğlencelerin yapıldığı, sağdıcın damada yardımcı olduğu gündü. Düğün yemekleri ise kadınlar içeri atılan sinilerde, erkekler dışarıda kahveden getirilen sandalye ve masalarda yerlerdi. Düğünün en heyecanlı oyunu harmandalı oyunuydu. Yere çömelme ve tüm figürlerin yapılışını hayranlıkla ve çekinerek izleyen kenar ve köşeden seyreden kadınlar. Davul ve zurnacının oyun havalarıyla birlikte nara atan, oynayan erkeklerin eğlenmeleri devam ederdi.
Nihayet gelinin oğlan evine gelme zamanı...
Akşamüstü kızın babası gayret kuşağını iki kez dualarla beline dolayıp bağlar gibi yapar. Üçüncüde bağlayarak kapıda bekleşen gelini almaya gelen oğlan evinin güvey hariç erkeklerinden kayınpederine teslim ederdi. Bu ritüelin adı "Koltuk çıkarma." Bu anı görmeye gelenlere Nereye gidiyorsun? diye sorulduğunda Filancanın koltuğuna gidiyorum diye söylerlerdi. Yani üzerine oturduğumuz koltukların ismi eskiden kayınpederin gelini koltuğuna alıp evine getirmesiymiş.
Davullar eşliğinde kız tarafının ev halkı hariç Gelin ve arkadaşları, komşuları Gördesimizin tek otobüsü olan Velinimet'e binilirdi. Refakatçi olarak da kadınların arasına kayınpeder katılırdı.
Şoförümüz Dinarlıların Hüseyin ağabey. Arkada kamyon, içinde davulcu, zurnacı, erkekler ve çocuklar beraber Aşağı Gördes çayı, Umman deresi, kenarından mahalle aralarından korna çalınarak gezdirilirdi. Oğlan evinde buğday taneleri ve bozuk paraların havaya saçılmasıyla karşılanır, Gelinin eve bereket getirmesi dilenirdi. Kayınpeder gelinin koltuğuna tekrar girerek dualarla gelini hazırlanan yatak odasına bırakırdı. Şimdi güveyin gelini ilk kez yakından görme zamanı...
Güvey odaya girer, duvağı örtülü ayakta bekleyen gelini, önce kutusundan çıkardığı "yüz görümlüğü "denilen beşi birlik veya durumuna göre aldığı altını, parayı gelinin duvağını açar, hoşgeldin diyerek takardı. O sırada kapıyı tıklayarak içeri giren oğlan tarafının kadınlarından biri evimizi tatlandırsın diye İki bardağa konulmuş bol bademli şerbet getirirdi. Birlikte içilen ilk şerbet. Sonra ikisi birlikte dışarı çıkarlardı.
Güvey davullar eşliğinde arkadaşlarıyla harmandalı oynar, yemek devam eder, yatsı namazı öncesine kadar. Gelin ise henüz çilesi bitmedi. Herkesin görebilmesi için, sandalyenin üzerine çıkarılır. Elinde çanta adeta heykel gibi durur.
Halk arasında şöyle bir söz vardır. Sessiz ve hareketsiz durunca "Amma Gelin gibi süzüldün ha! " denir. Bu anı görmeye gelenlerde "gelin görmeye gidiyoruz" derler. Gelinin saatlerce sandalyenin üstünde hiç gülmeden, konuşmadan sabit bir noktaya bakarak durduğunu gelenlerin onu seyrettiklerini ben de görenlerdenim.
Gelin süzüldü. Onlar da gelini süzdüler ve anılarımdaki bu sahneyi hep üzülerek hatırlarım. Akşam hâlâ damat tarafı yemeğe ve eğlenceye devam ediyor. Ta ki yatsı namazına kadar. Namazdan önce imam nikahı hoca tarafından kıyılır. Ezan okununca güvey ve arkadaşları namaza giderlerdi.
Güvey koyma denilen bu adette savunmasız bir boks maçı sanki. Namazdan dönen damat odasına girebilmek için arkadaşlarının yumruk darbeleriyle baş edip girmesi gerekiyor. Birçok kişinin tüm gücüyle damadı yumruklaması şeklinde olurdu. Damat odasına girdi. Fakat odadaki gelinin getirdiği, hünerli elleriyle yaptığı baklavadan bir tabak koyup tekrar kapıyı açıp arkadaşlarına vermesi gerekiyor. Yavaşça tüm hünerini kullanarak tekrar yumruk yemeden baklava tabağını çok şükür verebildi.
Dışarda bekleyen arkadaşlarının da yumrukları havada kaldı. Bunları yazarken tüm bu yaşananların niçin yapıldığına anlam veremiyorum. Nihayet kavuşma. Masal gibi. Hiç birbirlerini görmeden geçirilen sürede sona eriyor. Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...
Yazarken iyi ki o yıllarda gelin olmamışım diyerek yaşananları sizlere anlatmaya çalıştım. Yine de evlilik yüzdelerinin en fazla olduğu yıllar. Evlilikte keramet vardır. Gelinlikle gidilir Kefenle çıkılır Diyerek toplum baskısının bir hayli çok olduğu yıllar. Şimdiki evlenenlerin de hiç tahammülleri yok. En iyisi orta yolu bulmak değil mi?
Sizlerle paylaştığım yazımda masumiyet, heyecan, sabır, toplum baskısı, Büyüklerin sözünün geçerliliğini görmüş olduk. Yazım bana mutluluktan daha çok Düşündürücü ve de geçmişi sorgulama hissi verdi. Ve her ânımızı ne kadar özgür yaşadığımızı farkettim.
Sizlerle anılara yolculukta bizleri o günlere götüren anneme sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Geçmişi yad ettiğim bu güzel insanlara da Allahtan rahmet diliyorum.
Yaşam hepimize gülümsesin.