Gördes'te Eski Ramazanlar
Zamanı geriye sarıp tekrar Gördes’imdeki eski ramazanları yaşamak isterdim.
Ramazan öncesi komşularla birlikte yufkalar açılır, mutfağın bir köşesine üst üste yığılırdı. Gördes'e has olan un, soğan, kıyma karışımından oluşan "Ramazan köftesi" küçük parçalar halinde kızartılır, çinko tencerelere yerleştirilir, tel dolaplara konulurdu. Tatları öyle güzeldi ki!
Ramazanın güzelliği ve onun yaşamın bir parçası olduğu gerçeği; arada bir sahura kaldırılarak biz çocuklara da hissettirilirdi.
Heyecanla beklediğimiz ramazan ayında tuttuğumuz orucun manevi hazzı,iftar yemeklerimizin lezzeti hâlâ hafızalarımızda saklı...
Babamın teravih namazına gidişi ve namaz sonrası Cevdet Dayımın kahvesindeki sohbetlerinin yankılanışını duymak, huzuru, sevgiyi paylaşmanın önemini fark etmek çok değerliydi.
Ailece sahura kalktığımızda kapıdaki davulcunun manilerini dinlemekte güzeldi.Sahurda annemin yufkadan yaptığı katmerin tadına ise doyum olmazdı.
Aşağı Gördes'te ise ramazanlarda evin hanımı ramazanın 15. günü sahurda pilav pişirir, ortasına kaşığı dik olarak yerleştirir, üzüm hoşafıyla birlikte sunarmış. Yüzlerdeki gülümsemeyle sahur yemeği yenirmiş. Ertesi gün, evin beyi hanımına "Her gece kalkıp kurduğun bu sahur sofraları ve tüm emeklerin için" diyerek " terlik, kumaş, başörtüsü"gibi bir hediye verirmiş. Ne kadar ince bir davranış... Samimi bir minnet duygusunu böyle sunabilmek ne kadar da kıymetli...
İftar yemekleri özenle hazırlanırdı. İftara Gördes'imin hünerli kadınlarının elleriyle hazırladığı tarhana çorbasıyla başlanırdı. Çorbayı tereyağıyla soğanın kavrulup ilave edilmesiyle yanında turşu ve içine doğranan ev ekmeğiyle yemeğe doyamazdık.
Fırınlarda yaptırdığımız peynirli ve tahanlı pideler, salçalı pişirilen ramazan köfteleri sofralarımızın vazgeçilmezleriydi.
Yere serilen bir sofra bezinin üzerinde, bir kasnağın taşıdığı bakır tepsinin üstündeki nimetlere şükür ederek sofraya otururduk.
Bizim evde top atılmasını beklerken annem tövbe duasına başlar, bizler de duanın şehadet kısmına eşlik ederdik.
Su deposundan topun patlaması ve ezanın okunmasıyla orucumuzu su ve hurma ile açardık. Bütün gün aç kalan midemiz nimetlerle, ruhumuz da huzurla doyardı.
Ramazanda komşular birbirini ziyaret eder, ismine de "Ramazan ziyareti" derlerdi. Bu ziyaretlerde “Orucunuzu açarsınız” denilerek şeker ikram edilirdi.
Kadınlar Kuran-ı Kerim’i baştan sona her gün belirlenen bir evde sesli olarak okuyarak ramazanı hatim duasıyla sonlandırırlardı.
İftar yemeğine yalnız yaşayan kadınlar davet edilir, hep beraber açılan oruçlar onlarında yalnızlığını bir nebze hafifletirdi. Birlikte yenen yemek, dua edilerek kalkılan sofra öyle güzeldi ki! Yemeğin arkasından çayla ikram edilen "Gelin Kız helvası ile susam helvası" ağızlarımızı tatlandırırdı.
Teravihe giden kadın ve erkekler, evlerde kılınan namazlar ve yapılan sohbetler, gece hepimize huzur verirdi. Ağırlamakta memnun ederdi, ağırlanmakta…
İhtiyacı olanlara yardım edilir, sevgiyle onların gönülleri alınırdı.
Ramazan ayı tüm bereketiyle ve paylaşımıyla bizlere sunulan en değerli ay...
Ruhumuza ‘gerçek’, ‘güzel’, ‘iyi’ ne varsa sunan; mutluluğun anlamını, sevginin içtenliğini, paylaşmanın önemini hissettiren; tüm insani değerleri yansıtan ramazan ayınızı en içten dileklerimle kutlarım tüm sevdiklerim...