Küçüklüğümden Anılar
Babam küçük yerde büyümesine rağmen, dış dünyaya açık modern görüşlü biriydi. Çocukluğumuzda başlayan gezilerimiz bize öyle mutluluk verirdi ki...
Ali Çolak dedemlerin İzmir'de Kemeraltında Havra sokağında 2 katlı ahşap evleri vardı. Üst katında otururlardı. 4ve 5 yaşımdan itibaren hatırladığım güzel günler... Ailece Fuar zamanı İzmir'e giderdik. Büyük dedem mutlaka bizi Sevgi açık hava sinemasına götürürdü. Film arasında arada dolaşan gazozculardan kovadaki buz kalıplarının arasında bekleyen soğuk gazozlardan hepimize ikram ederdi. Gazoz bizim en değerli içeceğimizdi. Ayılana gazoz, bayılana limon diye gazozculardan duyduğum tekerlemelerle oyunlarımız daha da renklenirdi.
Sabahleyin ikinci katın yanındaki evin çatısına ninem aldığı buğdayları atar. Buğdayları yemek için o kadar çok kumru gelirdi ki. Sanki kumruların buluşma noktaları sanırsınız. Çıkardıkları sesler hâlâ kulaklarımda. Arka tarafındaki evde Havraydı. Yahudi'lerin ibadethanesi...
Erkeklerin başlarına örttükleri bizlerin namaz örtüsü gibi düz yeşil veya siyah renk örterler, kalınca bir kitap olan sonradan öğrendiğim Tevrat'ı okurlardı. Biz de kardeşlerimle korkarak ve de bizleri farketmesinler diye pencereden bakıp saklanarak seyreder, anlamlandıramadığımız farklılıkları izlerdik. Sinemaya giderken Fötr şapkalı Ali Çolak dedemin açılan kapanan iskemlesi de çok hoşuma giderdi. Hem küçük, hem de pratik. Sinemaya giderken arada bir üzerine oturur dinlenir, tekrar yola devam ederdi. Gördes’te görmediğim kalabalık... Yolda gevrek, su, yoğurt satan çocukların sesleri hâlâ kulaklarımda. Gevrekçi gevrekçi diye bağıran çocuklar...
Sıcacık aldığımız gevrekler İzmir hayallerimi o yıllarda süslemeye başlamıştı. Giysi, yiyecek, oyuncak, insan kalabalığı gürültü hepsi bizlere, yaşamın çok daha hareketli olduğunu anımsatan günlerdi. Evin karşısında tenekeden yapılmış küçük yan yana bitişik nizam bir sürü evler vardı. Benim hiç görmediğim şekildeki evler. Kiremitleri olmayan güneşte ışıl ışıl tenekelerin parladığı evler... Bahçesinde 4 tane çeşme... Ortak kullanılan tuvalet ve mutfak. Nineme merakla sordum "Burada kimler yaşar?" diye... "Bu evlerin adı Aile evi. Çalışmaya İzmir'e gelen işçilerin ailece kaldıkları bir göz oda "dedi. Benim bildiğim mutfağa benzemeyen mutfak, kap kacağıyla bekleşen kadınlar... Tuvaleti bekleyen bir sürü insanlar... Ağlayan çocuklar... Acele et! geç kaldım! diyen öfkeli insanlar... Benim pencereden 2.kattan gördüklerim hüzünlü karmaşık bir film sahnesi gibiydi. O çocukların üstü başı perişan halleri beni en çok üzen şeylerdi.
Her yıl İzmir’e gittiğimizde annemin eliyle diktiği o güzel kıyafetlerimizi giyer, Kemeraltının başlangıcında o zamanların en tanınmış fotoğrafçısı olan Hamza Rüstem'e Fotoğraf çektirmeye giderdik. Benim en çok sevdiğim mekan burası olsa gerek. Güzel resimlerin camlara yapıştırılmış hali... Gülümseyen insan, çocuk, aile resimleriyle donatılmış pencereler... Kapıdan girince karşıda güzel bir koltuk, spot ışıklar... Güler yüzlü karşılayan fotoğrafçı...
Ailece ve kardeşler bir arada tek olarak çekildiğimiz resimler bizlerin duruşunu ayarlayan ilk kez benim kımıldamadan durmamı veya bana bak diyen fotoğrafçının sözleri... Yüzümde parlayan ışığın ürpertisi farklı ve güzel şeylerdi. Üç gün sonra arap resimleri banyo yapılıp karta basacağız diyen fotoğrafçının sözleri... Arap resim, banyo... Zihnimde hiçbir yer bulamadığım anlamsız kelimeler. Eskiden şimdiki gibi büyüklere her şey sorulmazdı. Heyecanla acaba bundan sonra çok arap mı olacağım?
Endişesiyle beklediğim o üç gün. Babamın fotoğrafları eve getirmesiyle sonlanan karmaşık duygularım. Resimlere defalarca bakar, bir kısmını da çerçeve yapıldığı için aile resimlerimizi sonra alırdık. Evimize gelip annemin özenle odamıza astığı fotoğraflarımız bizlere her gün adeta günaydın derlerdi. Kendimizi çok güzel hissettiren o cansız resimler. Birlikte fuara gider, ışıl ışıl yanan sönen ışıklar. Zeki Müren, Emel Sayın, Gönül Yazar ve daha birçok sanatçıyı izler, ışıltılı elbiseler içindeki bu güzelliklerle gözlerimiz kamaşırdı. Sadri Alışık'ın selamı, Öztürk Serengil'in Yeşşe sözleri. Anlatacağımız birçok güzellikleri yaşar, ayrı bir pencereden dünyaya bakardık.
Fuarın içindeki Villa çay bahçesinde ailece oturur babamın nargile içişi. Yıllar önce birlikte oturduğumuz...
İbrahim Çolak dedem ve Ahmet Çolak amcamın nargile içişleri, anneannemle birlikte paylaştığımız beraberliğimiz anılarımda canlanırdı. Birlikte o kalabalığın cazibesine kapılır. Dondurmayla gecenin tadını çıkarır, lunapark bölümüne geçerdik.
Dönme dolaplar, çarpışan otolar, salıncaklar... Dönme dolabın en üstüne gelince biraz bekletirlerdi. Bense içimin ürpertisiyle gözlerimi kapar o anın çabucak geçmesini beklerdim. En çok da kahkaha aynaları hoşuma giderdi. Şekilden şekile girdiğimiz çok zayıf, şişman uzun kısa gösteren aynalar. Her halimiz bize kahkahalar attırırdı. Aynaların bile bizi mutlu etmesi... Bize sunulan tüm değerleri verip bana o günleri geri verir misiniz? Demek geliyor içimden. Bir haftalık sürede yaşantımızı süsleyen birçok güzelliklerle tekrar Gördes'e dönerdik. Artık sırada rüyalarımız vardı. Bizlere o günleri tekrar yaşatır, gülümsetmeye devam ederdi...
Bu güzel günleri torunlarıma anlatarak geçiriyorum. Her zaman ki istekleri "Baba bir masal anlat bana İçinde sevdiklerim olsun" şarkı sözleri gibi. Benim de "Babaanne bir masal anlat bize İçinde çocukluğun olsun diyen torunlarıma anlattıklarım gibi...