Sevgiye Hasret Çocuklar
Emekli olunca insan bir anda kendini boşlukta hissediyor. Her sabah Günaydın diyen öğrencilerinizi aramaya başlıyorsunuz. Yaşamınız onlarla şekillenirken, hayal kurup yapamadıklarınızı da gerçekleştirince tekrar geriye dönme arzusu başlıyor. Uzunca bir süre rüyalarınız bile okulda kalmayı yeğliyor. Evden çıkarken ben okula geç kaldım diye ayrılıyorsunuz. Ve sözleriniz bile size acı bir tebessümle cevap veriyor. Tekrar çocuklarla iç içe olabileceğim arayışına nihayet erişiyorum. Karşıyaka Çocuk yuvasında gönüllü öğretmenlik... İlkokul çağındaki çocukların ödevlerine yardımcı olabilmek... Sabahleyin başlayıp öğle saatine kadar öğrencilerle baş başa olabilmek... Ne kadar da çok mutlulukla başlamıştım. Hüznün yoğun olduğu bir yer olduğunu bilmeden.
Sabahleyin öğle saatine kadar ders verecektim. İlķ kez tanıştığım öğrencilerim 1. Sınıf öğrencileriydi. Hepsiyle tanışma faslından sonra dikkatimi çeken, bir şeyi bahane edip size yaklaşmalarıydı. Derse şarkı, oyun ile başlamam onları bir hayli şaşırtmıştı. Sabah gelirken yanımızdaki simitçi fırınından aldığım simitleri sınıfta birlikte yiyerek derse başlıyorduk. Harfleri şarkılarla öğretmem onların bana daha korkusuzca yaklaşmalarını sağladı. Önceleri insan yaklaşmak ister ama yaklaşamaz ya o tedirginliklerini üzerlerinden hızlı bir şekilde atmaya başladılar.
Pencerede arayan gözlerle benim gelmemi beklerken, elimde simitleri görünce nasıl da etrafımı sarıp alkışladıklarını hâlâ unutamıyorum..
İlk yaklaşmayı Cafer başardı diyebilirim. Masama gelip ödeviyle ilgili bir şey sorarken bir anda küçücük bedeniyle o sevgi isteyen yüreğiyle kucağıma oturuverdi. Bense ağlamamak için kendimi zor tuttum.
Sanki tüm bedeni tir tir titriyor. Alışık olmadığı sevgi kucağının nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordu. Onu sevdim okşadım uzunca bir süre ders yapmadan oturduk. Diğerleri ise ona gıptayla bakıyorlar cesaret toplamaya çalışıyorlardı. Diğer günlerde artık hemen hemen hepsi aynı yöntemle benim yanıma sokulup kucağıma oturmaya başladılar. Öyle bir sıraya koydular ki dün sen oturmuştun bugün sıra bende sözleriyle beni iyice duygulandırıyorlardı. Mesleğinin hiçbir anında bu kadar hüznün beni esir aldığını hissetmemiştim.
Beraberce yuvayı dolaştık. Yatakları, dolapları, bir oda dolusu oyuncakları... Herşeyleri vardı. Ama en değerli, insanın en çok ihtiyacı olan sevgi yoktu. Sevgiyle sunulan peynir ekmek olsa orada kalorileri hesaplanmış yemeklerden onlara daha iyi gelecekti. Tüm verilen şeylerde sevgi yoktu. Orada görev yapan öğretmenlerin hepsi sert ve bağırarak eğitim verdiğini üzülerek gördüm. Niçin böyle davranıyorsunuz diye de sorduğumda bunlarla baş edilmez, siz de devamlı olsanız aynısını yaparsınız diyerek hiç beklemediğim mesleğimize uymayan bir cevap verdi. Çoğunun da sonradan öğretmen olmadığını üzülerek öğrendim. Artık o günden sonra dersimiz sevgiydi. Okulda nasılsa ders veriliyordu. Ama sevgi açlığı o kadar fazlaydı ki konuşmadan dokunmadan bile onlara bakmanız yeterliydi. Sanki çok susamış bir insanın damla damla gelen suyu yudumlamak istercesine su kaynağına yaklaştıkları gibi. Dışarıya çıkmaları yasaktı. Etüt saati bitince hepsi demir kapıya onların son durağına kadar bana eşlik ederler arkamdan uzunca bir süre el sallarlardı. Sanki annelerine el sallar gibi…
Bense onlardan uzaklaşınca kadar, arkama bakar öyle uzaklaşırdım. Bir gün yine bahçede ilerlerken 2 ve 3 yaş grubu bahçede oynuyor. Gözetmenleri de ileride sohbet ediyordu.
İlkbahar olduğu için yerler yabani otlarla dolu. Bir anda küçük üç yaşındaki kızın boğulur gibi olduğu nefessiz kaldığını gördüm. O kadar küçükler ki... Bir anda kucağıma alıp arkasına vurmaya başlarken küçük kız parmaklarını ağzına sokarak yuttuğu genzinde kalan yabani dikenli otu kendi gayretiyle çıkarıverdi. İlk kez kendimi tutamayıp ağlamaya başladım. Analar babalar nerelerdesiniz?
Bu çocukların günahı neydi? diye isyan eden yüreğimi susturamadım. “Ve çocuk bu hayat mücadelende hep yalnızsın. İnşallah bugünkü cesaretin yaşam boyu devam eder" diyerek hıçkırıklara boğuldum. Sevginin bu kadar değerli olduğunu onların yaşamının içindeyken anlayabildim. Küçük kızın biri bana "öğretmenim benim annem varmış. Onu mutlaka bulacağım" demişti.
Üç yıl sonra gazetede onun o masum anne arayışının yüzündeki ifadesiyle yerde çekilmiş resmini gördüm. Haberde çocuk yuvasından kaçıp annesini bulma hayali olan küçük kızın dramı yazılıydı. İnanın şu satırları karalarken bile gözyaşlarıma engel olamıyorum. Yaşam zorluklarla dolu. Bu küçücük bedenlerin hiç hak etmedikleri bir yaşamı insanın hazmetmesi çok zor. Anne ve baba olmadan önce bir çocuğun hayallerini karşılayabilecek miyiz? diye insanın kendini sorgulaması gerekiyor. Bizlerin de bu küçük sevgisiz yüreklere bir nebzede olsa koruyucu annelik ve babalık yapma şansımız var.
Canı sıkılıp zamanı güzel geçirmek isteyen Anne ve Baba olmuş veya olamamış tüm yüreğinde sevgi taşıyanlara sesleniyorum. Lütfen Çocuk yuvalarına gidin... Sevgiyle bekleyen o küçücük yumuk ellerle kucaklaşın. Seni seviyorum deyin. O güzel bakışlarla yüreğiniz mutluluğu yaşasın…