Su Helvası (Ölü Helvası)
Bizim Gördes’te ölen kişileri adeta söylediğimiz kelimelerle bir kez daha öldürürdük. Büyüklerimizden bu şekilde anlamı düşünülmeden alışılagelmiş bir cümleydi.
-Nereye gidiyorsun?
-Ölü ölmüş de... Filancanın annesi. Oraya gidiyorum...
-Obuuu yazık! Ne zaman öldü? Pek de severdim hasta mıydı acaba? Hiç duymadım.
Karşısındaki cevap verir...
-Yok hasta falan değilmiş. Yazık!. Dün sabah ölüvermiş!.
Ölenin evine taziyeye gidilir. Onunla ağlanır. Birlikte geçirilen günler anlatılırdı. Yedi gece komşularla akşamla yatsı arası. Yasin, tebareke, amme ve dualarla ölenin ruhuna okunur. Ve de akşamları her gün ayrı ayrı komşular aralarında sıraya koyarak Eren adı verilen çorba, güveç, zeytinyağlı taze fasulye, pilav, mantı, börek, tatlı, hoşaftan oluşan yemeklerle ölenin evine gelinirdi. Üzüntünün en yoğun hissedildiği bu günlerde yakınlarına biz sizinleyiz, ,sizi seviyoruz, üzüntünüzü paylaşıyoruz mesajı verilirdi.
Eren yemeğinin sonunda evin büyüğü dua eder, ölmüş olanın ruhuna ve ölmüşlerine bağışlanır, tüm yemektekiler çocukların gülmesine bile izin verilmez, üzüntülü olduğumuz hissettirilirdi. Sonuçta Biz Gördesliler iyi ve kötü günde sevdiğinin yanında olan insanlardık. Ölenin çok önemli olan yedinci gününde helvalar yapılıp dağıtılırdı. Sevdiğine verdiğin değer biraz da onun ruhu için yapıp dağıtılacak helvayla da alakalıydı. Aile içinde ölmeden önceden başlanırdı. Sevdiklerine vasiyetleri...
"Benim arkamdan bir irmik helvası yapıp da kolayına kaçıverme sakın. Bana Su( ölü) helvası yap hanım. Tamam mı? "gibi sözler... Hemen hemen çoğu evde söylenilen sözlerdi. Bizim ailede de büyük dedelerimizden kalan gelenek halini alan ölü helvası yapılır. Öyle huzur bulunurdu. O gün babam yine anneme şöyle bir sözle başladı.
-Hanım ben ölünce ölü helvası yaparsın değil mi?
-Allah geçinden versin bey. Kim ölür bilinmez. Ama ben arkaya kalırsam tabii ki yaparım.
-Sağol Hanım. Ama ben o ölü helvasını yiyebilir miyim?
-Şaka mı yapıyorsun. Sen nasıl yiyeceksin ki!
-Öyleyse sen yarın helvayı, komşuları da yardıma çağır çokça yap. Ben havuzlu çarşıda arkadaşlarımla şöyle bir güzel helvamı yiyeyim. Sonra da irmik helvası yapsan da olur. Diyerek başlanılan konuşmanın sonunda ertesi günü kazanlar dolusu çok zahmetli yapılan su(ölü) helvası yapılıp tepsilere döşendi. Baklava dilimi gibi dilimleyip üzerine pudra şekeri serpildi. İlk kez kişinin ölmeden yapılan helvası babamın ölü helvasıydı. Yani diri helvası demek geliyor içimden.
Belki de bu kadar neşeyle, kahkahalarla, komşuların Mustafa ağabeyi de pek hoş. Böyle de ilk kez yapıyoruz sözleriyle yapılan en güzel ölü helvası olsa gerek. Babam heyecanla bekleyerek helvaları tepsisiyle havuzlu çarşıya götürdü. Tüm arkadaşlarını benim ölü helvası diyerek davet etti. “İşte şimdi isteğim oldu. Bensiz yemenize gönlüm razı olmazdı. Nasıl olsa bu helva yenecekti. Az ya da geç olsa da. Ölüm hak, Ölü helvası yemek şart” diye espri yaparak neşe içinde afiyetle yenen ölü helvası. Ve sonrasında yaşananlar...
Eski Gördes’te komşuları olan Valilerin (Lakabı) Hatice teyze babamdan büyük ve babamı da çok severdi. O gün babamın helvasını yiyen arkadaşlarından biri hanımına bugün Zeybeğin ölü helvasını yedik demiş. O sırada başka bir konu karışınca da açıklama yapmamış. Babamın öldüğünü sanan hanım Hatice teyzelere geliyor. Laf arasında Bugün de Zeybeğin ölü helvasını yemişler. Allah rahmet eylesin. Benim ki (kocam) söyledi deyince olan olmuş. Rahmetli Hatice teyzem yas figan: “Obuu!..Benim kardeşim ölmüş ha!. Ben de duymamışım” diyerek bize geldi. Nasıl feryat ediyor anlatamam. Kapıyı açınca öyle çok ağlıyor ki.
-“Mustafam kardeşim ölmüş de ben yedi gün sonra duymuşum” diyor başka da bir şey demiyor. Bense şaşkın. İçeriye doğru ağlayarak yürüyen Hatice teyzem. Ağlama seslerini odadan duyup oda kapısını açan ne oluyor? diyen babam...
Hatice teyzem babamı görünce bir anda ağlama sevince ve şaşkınlığa dönüşerek:
-Len sen ölmedin mi? Ölü helvanı yemişler ya! diyen bizi de gülümseten sözleri... Bu güzel insanın babamı sevdiğini ağlayışlarıyla figanlarıyla ortaya koyması... Babamın da: . –“Ölmedim Hatice abla, ölmeden ben de yiyeyim diye yaptırdım” deyince ablalığın verdiği cesaretle: “Öyle şey mi olur? Eski köye, yeni adet. Ben bu yaşıma geldim böyle şey görmedim” sözleri... Hayret, sevinç, ablalık hepsi anılarımızda hoş bir seda gibi hâlâ yankılanmakta... Sevmek sevilmek bu olsa gerek.
Bazen alışılmışlığın dışına çıkmak insana farklı şeyler yaşatıyor. Ölmeden birlikte paylaşılan ölü helvası da hâlâ herkesin anılarında güzelliğini koruyor. Tüm bu güzellikleri içinde barındıran Babama, Arkadaşlarına ve Hatice Ablama Allahtan rahmet diliyorum. Hoş geldiler. Hoş gittiler. Geriye de bu güzel anıları bıraktılar...