Terbiyeli Çorba
Sizlere AVM'nin yiyecek bölümünde, Türkiye'nin en büyük tavuk restoranında yemek yerken esinlendiğim TERBİYELİ TAVUK yazısını gördükten sonra yazmaya başladım. Baktım da her yiyeceğin terbiyelisi var. Terbiyeli işkembe çorbası, terbiyeli sulu köfte ve daha birçok yiyeceğimiz. Hoşuma da gitmedi değil. Ailemizin ve yiyeceklerimizin hepsi de terbiyeli. Eskiden terbiye ilk ailede başlardı.
Çevre, okulla daha iyiye doğru yol alınırdı. Bu değerler ne kadar da önemliydi. Kız bakmaya gidilmeden aile araştırılır "çok terbiyeli insanlarmış" diyerek referans verilirdi. Yüzümüzün kızardığı, kelimelerin çıkıp çıkmamak arasındaki sessiz ifadesi, oturuşumuz, kalkışımız aile terbiyesinin bir göstergesiydi.
Öğretmen oluşumdan dolayı öğrencimi bir kaç günde tanır davranış notu zihnimde belirirdi. Bu aileye verdiğim terbiye notuydu esasında. Öğrencilerim ailelerinin yansımalarıydı. Ölçülü ve görgülü kavramları o kadar çok söylenirdi ki. Yakınımızdaki kişilerde görülen olumsuz davranışlar uyarılır, karşılığında da "teşekkür ederim" sözcüğü işitilirdi. Anaokulu olmadığı yıllar bizler eğitime ilkokulda devam ederdik. İlk görevim eğitimle başlayan öğretimdi.
Elin yıkanışı ve kurulama. Kapıların açılış ve kapatılma şekliyle, birbirlerine karşı nezaketli olmaları. Toplum içinde birlikte yaşama kurallarını öğretirdim. O yıllarda telefon olmadığı için pusula yazmayı öğreterek bilgi vermenin önemini de öğretmiştim. Eve gidince dışarıya oynamaya giden anahtarı cebinde. Çalışan annelerin çocuklarına masanın üstüne: "Merhabalar Anneciğim” Okuldan geliş ve dışarıya çıkış saatleri ve nereye gideceklerini yazmayı öğretmiş, ayrıca kontrolde yapmıştım. Bu işe en çok sevinen annelerdi.
Gelen veliler memnuniyetlerini ifade ederken "Eti senin hocahanım kemiği benim" derlerdi. Ne eti bizim ne de kemiği diye cevaplar. “O BİR BİREY. Siz lütfen bu cümleyi kullanmayın. Ve o gözle de evladınıza bakmayın” derdim.
Terbiye dayakla başlamış bizim büyüklerimizden. Sert bir tavırla sevgisiz bir şekilde devam etmiş. Sonraları sert tavırlar ve dayak ortadan kalkıyor. Ama ne mi oluyor? İşte burada durumlar iyice sarpa sarıyor. Toplumumuzda büyükler evlatlarına hakim olacağına, onların doğrultusunda hareket eden kişiler haline geliyor. Misafir karşılama ,yemekte sohbet, birlikte paylaşılan anlar o kadar azaldı ki. Çocukların tek hedefi dersleri oldu. Ve de günümüzün bağımlı hal aldığı cep telefonu veya internette geçirilen süre.
Metro, vapur, otobüs ve evde cep telefonuyla geçirilen saatler. Boş, anlamsız bakışlar ve de terbiye edilemeden yetişen gençlik. Otobüste koltukta oturan elinde telefonla meşgul olan delikanlı . Koltuğun demirine tutunan yaşlı teyzeler. İnsanın içini acıtan görmek istemediğimiz manzaralar. Çöp konusunda da daha duyarlı olmamız gerekiyor. Uyarmaktan adeta korktuğumuz o çevreyi kirleten kişiler ve bizler. Yine de yapabileceğimizin en iyisini yapmalı pes etmemeliyiz.
Vur deyince öldüren, dur deyince her şeyi elden bırakan bir nesil.
Muaşeret kurallarını bilen uygulayan büyüklerimiz. O anlamlı bakışlarla olması gerekenleri anlayan biz çocuklar .O güzel yıllara özlem duymaktayız adeta. Nerede o güzel giyimli ağzından bal damlayan insanlar? Elinden tutmuş çocuğuyla ilgilenen anneler ve babalar?
Tekrar kendimize gelip değerlerimize sahip çıkmamızın zamanı geldi de geçiyor bile.
İçinde bol şefkat, çevre temizliği, büyüklere saygı, küçüklere sevgi, misafir karşılama, hoş sohbet, hal hatır sorma, yaşlıları ziyaret, daha da saymakla bitmeyen bol malzemeli TERBİYELİ ÇORBA İÇME ZAMANI GELDİ DE GEÇİYOR SANIRIM.NE DERSİNİZ? Aman tuzunu iyi ayarlayın. Ne fazla ne de eksik olsun. Tam kıvamında pişirin ki lezzetine doyum olmasın. Hepinize afiyet olsun.