Yaşamımızdaki İlkler
Annemin heyecanla gelip bize anlattığı günle başlayan teknolojinin evlere adım atması öyle güzeldi ki... Anneanneme dedemin Akhisar'dan gidip aldığı kocaman tüpüyle, dikdörtgenler prizması şeklindeki iki büyük ortada küçük ocaklı Milangaz... Anneannemin orta ocakta yaptığı kahveler, Annemin yüzündeki mutluluk... Bizlere anlatışındaki o heyecanlı anlar. Hafızamda öyle güzel yerdeler ki... Ertesi günü bizi bekleyen sürpriz...
Günlerce unutamadığımız yaşamımızda biz çocuklara renk katan, anneminse kolaylıklara kucak açan değişimleri. Dedemin bize de alıp gönderdiği Milangaz... Annemin havalara uçmak deyimini tam anlamıyla yaşadığı gün. Mutfakta tezgahın üstüne konulan ocak altına konulan kocaman silindir şeklindeki tüp, heyecanla ilk kullanım. Bir kahve pişirilip keyfini çıkarmanın zamanı geldi değil mi? Hepimizin yüzünde bir sevinç var. Evimize gelen yeni tanıştığımız teknolojik eşyanın mutluluğu, rahatlığı. Konu komşu her gün kız bakmaya gelir gibi milangaz bakmaya geliyorlar. Ben de onlarla annemin anlatışını, uygulamalı göstermelerini izliyorum.
Komşu teyze bu arada başka bir şeyi merak etti. Acaba Ayten bununla ısınılabilir mi? Diye sordu. Ellerini yaklaştırıp deneme yaptı. Sıcaklığın geldiğini hissederek ısıtıyor ama yanabiliriz dediği, yıllar sonraki ısıtıcıların ilk zihinlerde belirtisiydi diyebilirim. Komşularla küçük ocakta pişirilen kahveyle nereden kaç liraya alındığının konuşulduğu sohbetler devam ederdi. Yani günün konusu milangazdı.
Bu arada gırgırdan bahsetmesek olmaz. Babamın ağzına pelesenk ettiği, anneme aldığı evimizi süpürmek için uzun saplı, ileri geri yürüterek yerdeki tozları fırça yardımıyla topladığı gırgırımız. "Hanım! Evimize gırgır geldi. Dırdır bitti değil mi?" Sözleri, Annemin de" Evet bey "diye karşılık vermesi.
Gırgır geldi. Dırdır bitti. Dilimize ahenk veren güzel sözlerdi.
Televizyonların ilk alınışı. Çatıya takılan alıcıların üç kişiyle koordineli çalışılarak ayarlanması.
Hanım görüntü nasıl? Oğlum Şadiye Teyzeler tarafına çevir.
Olmadı, çok karlı bey. Evladım şimdi fotoğrafçıların tarafına döndür bir bakalım deyişleri. Biz çocukların ise heyecanla bekleyişleri. “Tamam! Tamam! Sakın dokunma çok güzel” sözleriyle antenin yerini bulması. Akşama odamızın telesafirlerle doluşu.
TV deki tatlı cadı gibi Misafirlere vereceğim ikramları. Keşke tatlı cadı olsaydım da burnumu oynatıp şu çayları demleyip koysaydım diye hayallerimi süsleyerek hazırlamam.
Şu an yazımı karalarken bile beni gülümsetmeye devam ediyor. Gündüz gece aralıksız evimize gelen görücüler. Kız bakmaya gelir gibi Televizyona bakmaya gelirlerdi.
Neredeyse bize gelen dünürcülerden daha fazla televizyonumuzun talipleri vardı. Kıskanayım mı övünelim mi bilemiyorum. Gazete kâğıdının kenarına yazdırdıkları markası ve fiyatıyla arkasına baka baka gidişleri, evin güzel kızından gözlerini ayıramadan ayrılışları gibiydi. Tüm bu seyirler saat 24 de İstiklal marşıyla sonlanırdı.
Şimdi de sıra pastayla tanışmamıza geldi. Bizler 12-13 yaşlarındayken Pasta Tencereleri ve Düdüklü Çaydanlıklar yeni çıkmıştı. Bu arada hanımların gezmelerinin adı da gün olarak değişime uğramıştı. Kadınlar hangi tarihlerde kime gideceklerini planlardı. Bizlerin de komşuya gidip "Bir mazeretiniz yoksa annemgiller gelecek" sözleri söylememize gerek kalmamıştı artık. Günlerde hazırlıklar pasta yapımıyla başlardı. Milangazın üstündeki ocakta pasta tenceresinde pişirilen yumurta ve şeker, unun karışımıyla annelerimizin hünerli elleriyle yaptığı pastalar en gözde ikramlardı.
Önceki anne kurabiyeleri demode olmuştu. Genç anneler pasta ikram ediyorlar, orta yaşlılar eski anne kurabiyelerine devam ediyorlardı. Biz gençlere de pasta yemek ayrı bir özenti ve keyif veriyordu. Yaş günleri ise öyle güzel olurdu ki. Annemin yapacağı 2 katlı pastayı sabırsızlıkla beklerdim. Arkadaşlarımla yapılan kutlamalar, en heyecanlı anlarımdı.
Günlerde içerden gelen düdük sesiyle evin hanımı ayağa kalkar, ben çayı demleyeyim derdi. Hep birlikte mutfağa gidilir merakla çaydanlık gözden geçirilir. Hevesle eve alınacak yeni çaydanlık hayalleri kurulurdu. Düdüklü çaydanlığın demliği içindeydi. Büyük çaydanlığın ortasına yerleştirilmiş demlikli çayın tadı, ince belli bardaklarda içimi bir başkaydı. Eski çayların tadı ve de kulağımızdaki düdük sesleri anılarımızı süslemekteler. Düdük sesleri biraz daha fazlalaşarak mutfakta yerlerini almaya başladılar.
Bu sefer ki değişim Düdüklü Tencere... Kısa sürede pişen düdüğünün sesiyle zaman ayarlamasını da yapabileceğimiz tencerede pişen yemeklerimiz. Size bir şey söyleyeyim mi? Benim en lezzetli bulduğum güveçte pişen yemek ile kara tavada ocakta kızartılan kızartmaların üstüne diyecek bir lezzet tanımıyorum. Teflon tavalarda o lezzeti bulamıyorum. Tüm yenilikler o güzel insanların hünerli elleriyle , hoş sohbetiyle harmanlanışı yaşamımızda bizlere mutluluk yaşattılar. Ailece biz de bu sevince ortak olduk. Ne güzel günlerdi. Mutfağa alınan bir eşyanın bize yansıması ve bu paylaşımlar içinde yetişen bizlerin hala ufak şeylerle mutluluğu yakalayabiliyor olmamız. Öyle değil mi? Tüm Sevdiklerim. Sizlerin de kimbilir evinize alınan eşyalara dair ne güzel anılarınız vardır.