Ecdadımızın İzinde Balkanlar-I
Geçen yıl 10-18 Temmuz 2023 tarihleri arasında, SAKÜDER’in (Salihli Kültür, Sanat ve Edebiyat Derneği) düzenlediği Balkan Gezisi’ne katılmıştık.
Balkanlar hakkında, hem bir öğretmen, hem tarihimize ilgi duyan bir kişi ve büyük dedesi bu topraklarda subaylık yapmış bir evlât olarak çok şey dinledim ve okudum. Tabiatıyla buraları görmek, gezmek, incelemek gibi büyük bir hayalim ve isteğim vardı. Bu gezi benim için güzel bir fırsat oldu.
Sekiz günlük gezi programımıza dokuz ülke; Yunanistan, Kuzey Makedonya, Kosova, Arnavutluk, Karadağ, Hırvatistan, Bosna Hersek, Sırbistan ve Bulgaristan ile Sofya, Belgrad, Saraybosna, Mostar, Dubrovnik, İşkodra, Prizren, Üsküp, Ohrid, Manastır, Selanik, Kavala gibi önemli şehirleri sığdırdık.
Kara yoluyla yaptığımız gezi; gününüzün önemli kısmını otobüste geçireceğiniz binlerce kilometrelik yol demekti. Hazırlıklarımızı buna göre yaptık.
Bu coğrafyanın çok büyük bir bölümünde gördüğümüz bitki örtüsü, akarsular, bâkir ormanlar, göller ve denizler bizi kendisine hayran bıraktı.
Uğradığımız, konakladığımız her ülke ve şehirde ayrı bir heyecan yaşıyor, merakımızı gidermek için dikkat kesiliyor, sorular soruyor, video ve fotoğraf çekiyorduk. Arkadaşlarımızla sözleşmişçesine, gezi süresini, hatıralarımızın en güzel parçası yapmak için adeta çırpındık.
Bu defa geziyle ilgili duygu ve düşüncelerim, gözlem ve tespitlerim not defterimde kalmadı. Gördes Gazetesi ile Gönül Eri dergisinde yayımlandıktan sonra kitap haline getirdik.
Sizinle, gezip gördüğüm ülkelerle ilgili bazı gözlem, duygu ve düşüncelerimi paylaşıyorum.
***
“Hava çok güzel, nem yok. Hafif bir esinti var.
...
Gezi programına dahil tarihi yapı ve ziyaret yerlerinin hemen hemen hepsi bir meydanda, birbirine yakın konumdalar. Fazla zaman harcamadan gezebiliyorsunuz.
...
Fotoğraflar çekiyor, son cemaat yerindeki bürosunda oturan cami imamı -Kadı Seyfullah Efendi Cami- Kırcaalili Ayhan Mustafa ile tanışıyor ve konuşuyoruz. Cami ve giderleri vakıf marifetiyle karşılanıyormuş. Sofya’da bir ilâhiyat fakültesi, üç imam hatip lisesi, Bulgaristan genelinde altı yüz Kur’an Kursu varmış.” (BULGARİSTAN s. 11, 14, 15)
***
“Rehberimiz, Yugoslavya’nın tarihi sürecini ve bağımsızlığını ilan eden devletleri anlatırken, Kosova Cumhuriyeti’nin hâlâ Sırbistan’ın bir uzantısı olduğunu ima edip, bu ülkeye verilen desteği eleştiriyor. Biz bu niyet ve amaca katılmadığımız gibi, Türkiye Cumhuriyeti olarak Kosova’yı ve bağımsızlığını destekleyip, ekonomik anlamda ilişkilerimizi geliştiriyoruz.
...
“Damat Ali Paşa’nın Belgrad Kalesi’ndeki türbesi, 357 yıl hüküm sürdüğümüz bu topraklarda ayakta kalan, geçirdiği badirelerden sonra günümüze ulaşabilen yapılardan birisi. Duvarları kesme taş, kubbeli ve altıgen planda yapılan, 1716 yılında Petrovaradin’de şehit olan Mora Fatihi Silahdar Damat Ali Paşa’nın türbesini görüyoruz. Burada ayrıca, Tepedelenli Selim Paşa ile Çeşmeli Hasan Paşa’nın da naaşları var.
Duygulanıyoruz. Aynı türbede yan yana yatan şehitlerimizin ruhlarına hediye ettiğimiz Fatihaları ve minnet duygularımızı paylaşıp teselli buluyoruz.”
...
“Kesme taştan yapılmış -Sokollu Mehmet Paşa Çeşmesi- çeşmenin pirinç musluğundan kana kana su içip, dualarımızı gönderiyoruz. Asırlar sonra, ecdadımızın hayratında serinlemek tarif edilmez bir duygu yaşatıyor bize...” (SIRBİSTAN, s. 21, 22, 23)
***
“Sırtınızı, rehberimizin açıklama yaptığı Millî Kütüphane’ye verip, -Saraybosna- Milyatska Nehri’nin öbür yüzündeki yamaçlara baktığınızda sanki bizim Kula ve Bolu evlerini görüyorsunuz. Güneş bir sonraki güne koşmanın telaşındayken kırmızı kiremitli çatıların arasında, yan yana sıralanmış geçmişin şahidi camiler gelecek vaktin cemaatini, minareler de ezanı beklemekte. Tam bir akşam vakti fotoğrafı...”
...
“Hafıza Çiçeği, toplu mezarların üzerinde bitermiş. Mavi (Morfo) kelebekler de kalabalık gruplar halinde Hafıza Çiçekleri’ne konarmış... Hafıza çiçeği ile mavi renkli kelebekler, insanlık dışı muameleye maruz kalan bedenlerin ve onlarca toplu mezarın bulunmasına, Sırp vahşetinin ifşa edilmesine kılavuzluk etmişler... Hafıza çiçekleriyle mavi kelebekler aklımdan çıkmıyor...”
...
“Gündüz Aydın hocam, rehberimize, milletimizle beraber ihtiyaç olan desteği vermeye her zaman hazır olduğumuzu söylüyor. Rehberimiz teşekkür ederek, savaşta yakın destek sağlayan Türkiye Cumhuriyeti’ne, milletimize ve yardımını gördükleri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a minnet ve şükran duygularını ifade ediyor. Bir arzusunu daha söylüyor: “Lütfen daha sık gelin, çok daha fazla Türk misafirimiz olsun. Bu bize güven veriyor...”
...
“Arkadaşlarımızla birlikte, en kısa yolu tercih edip merdivenleri hızla tırmanarak Osmanlı şehitlerinin de olduğu 15. yüzyıldan kalma, Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç ve 1400 arkadaşının yattığı Kovaçi Şehitlik Mezarlığı’na saygıyla girdik.
Gecenin karanlığını yaran bembeyaz mermer taşlı mezarlarında içtimaya geçmiş askerleri, “Her fâni gibi, ben de öleceğim. Mezarıma anıt yapmayın. Öldüğümde, Osmanlı askerleriyle, Bosna şehitleriyle yan yana yatmak istiyorum.” diye vasiyet eden Bilge Kral’dan bir işaret bekliyorlar sanki... Aldıkları işaretle yerlerinden doğrulacak kanlarını sebil edip, adsız mezarlarda yatacaklar yine...”
...
“Dağın dibinden doğan Buna, ruhumuzu dinlendiren turkuaz rengiyle yüzünü bize gösteriyor. Fotoğraflarda gördüğüm o müthiş manzara işte şimdi karşımda... Kocaman bir dağın koynundan çıkardığı nehre bakmaya doyamıyorum.
Suları tekkeyi -Blagay/Alperenler/Sarı Saltuk Tekkesi- yalayarak akarken Alperenleri selamlayıp kendi lisanında Allah’ı zikrediyor sanki. Çatısında kuşların raksı var. Derin bir sükunet ve dinginlik hakim. Tekkenin duvarındaki bir tabloya Enbiya Sûresi’nin 30. ayeti dört farklı dilde yazılmış: ‘Biz canlı her şeyi sudan yarattık.’
Dildesin, gönüldesin Ya Hû!!!” (BOSNAHERSEK, s.31, 34, 37, 39, 50)
***
“İtalyanca adı Ragusa olan, Adriyatik Denizi’nin en eski liman şehirlerinden Dubrovnik’e giriyoruz. Trafiğindeki yoğunluk ülkemizdeki gözde tatil merkezlerini hatırlatıyor. Otobüs şoförümüz, ‘Burada trafik her zaman böyledir.’ diyor.”
...
“Surlarla çevrili bu şehirde bir insan topluluğu için gerekli her şey düşünülmüş, yapılmış... Burada hayat var! Eski Şehir Meydanı, Stradun Caddesi (şehrin en işlek ana caddesi, yiyecek ve içecek mekânlarının, hediyelik eşya dükkânlarının bulunduğu yer), Dubrovnik Katedrali (Varsayım Kilisesi), surların üstüne yapılan Minceta Kulesi, Aziz Vlah Kilisesi, Knez Köşkü, Rektörlük Sarayı (15. yy.), Saat ve Çan Kulesi, 2-3 katlı taş binalar, ana caddeye paralel daracık sokaklar, binaların en görünür yerlerine yapılan sanat harikası heykeller, taş işçiliğinin en güzel örneklerinin sergilendiği görkemli bina girişleri, kemerleri ve çatıları...
Vize sorunu sebebiyle daha çok yabancı turistleri ağırlayan şehir, ününü, Game of Thrones dizisinde bir bölümün Eski Şehir’de çekilmesiyle arttırmış. Biz de meşhur bir sahnesinin çekildiği merdivenleri gidip görüyor, havanın çok sıcak olduğu bu saatlerde merdivenleri çıkmaya cesaret edemiyoruz.” (HIRVATİSTAN, s. 56,57,58)
***
“Etrafı surlarla çevrili tarihi kente giderken, feribot yerine, kara yolunu tercih edişimiz gecikmemize sebep olsa da eşsiz deniz ve kıyı manzaraları, deniz kenarını süsleyen şirin köy ve sayfiye yerlerini doyasıya seyretmemize vesile oldu doğrusu... Hem de güneş batarken...
Akşam saatlerinde girdiğimiz, sarp bir dağın eteğinde kurulan, etrafı surlarla çevrili küçük orta çağ kasabası Kotor, bulunduğu körfez ve liman dolayısıyla stratejik bir konumda. Tarihte de bu özelliği hep dikkat çekmiş, mücadelelerin merkezi olmuş.”
...
“Ve içerideyiz. Orta çağ döneminde silah pazarının kurulduğu Silah Meydanı’ndayız. 1602 yılında inşa edilen Saat Kulesi’ni görüyoruz. Biraz eğik olduğu için “Çakma Pisa Kulesi” olarak adlandırılıyormuş. Hemen önünde, hapishanenin olmadığı o dönemde suç işleyenlerin teşhir edildikleri, dörtgen kaide üzerinde prizmatik şapkası olan 2 metre yüksekliğinde kesme taştan yapılmış Utanç Sütunu var. Hizmetlilerin su doldurmak için sıra beklerken birbirleriyle konuştukları Dedikodu Çeşmesi, Aziz Triphon Katedrali, Aziz Nikola Kilisesi diğer tarihi yapılardan.”
...
“Kotor’dan ayrılırken saat 22.00’yi gösteriyordu. Bugün Hırvatistan ve Karadağ’dan sonra Arnavutluk’a giriş yapıp İşkodra’da konaklayacağız. Bir günde üç ülke, hatta sabah ayrıldığımız Bosna Hersek’i de sayarsak dört ülkeden geçmiş olacağız.” (KARADAĞ, s. 59, 60, 62)
***
“Arnavutluk’a sanki otelde kalmak için uğramış gibi olduk! Şehre gece yarısından sonra geldiğimiz için planlanan panoramik İşkodra turunu yapamadık.”
...
“Balkanlardaki bazı şehirlerin bende uyandırdığı tesir farklı! Merhum babam, Cevdet dedemi ve onun babası Hacı Yüzbaşı Ahmet dedemin hayatını anlatırken, görev yaptığı yerlerden bahisle Selânik, İşkodra, Manastır ve Demirhisar’ı anar, Cevdet dedemin sünnetinde hediye edilen yağız at ile Selânik mavzerinden bahsederken her seferinde duygulanırdı... Bize küçük yaşlarda tarih şuurunu ve duygusunu veren sevgili babama ve bütün ölenlerimize rahmet diliyorum.” (ARNAVUTLUK, s. 63)
***