Gördesin Çocukları-II
“Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer!”
Kız Sanat Okulunun zemin katındaki dershanede 24 kişilik 3/A sınıfındayız. Dershanemiz küçük. Mevcudumuz da az olunca arkadaşlık ilişkilerimiz sıcak ve samimi oluyor. Çok renkli bir sınıfımız var. Okul bando takımının neredeyse yarısı bizim sınıftan!
Matematik dersi öğretmenimiz ve okul müdürümüz İbrahim Toker’i bekliyoruz. Bir de son sınav sonuçlarımızı. Derse girince rulo halindeki sınav kâğıtlarımızı açıp notlarımızı okumaya başlıyor. Aynı sırayı paylaştığımız arkadaşımın adı okunuyor: “İbrahim Eryılmaz, on!” Öğretmenimiz, hemen hemen her yazılıda on alan arkadaşımızı yanına çağırıyor. İbrahim gayet mahcup! Çıkıyor. Tevazudan gözleri yerde, ellerini önde birleştirip parmaklarıyla oynuyor, dairesel şekiller yapıyor... “Sınav kâğıdını götür babana imzalat getir!” diyor müdürümüz... İbrahim sevinçle koşar adım gidip geliyor. Sayısal zekâsı müthiş bu güzel arkadaşımızı bilvesile rahmetle anıyorum... Ruhu şad olsun...
Geçtiğimiz aylarda emekli olan arkadaşımız Yurtcan Biryol tam bir kitap kurdu ve ayaklı kütüphaneydi. Ceketinin cebinde mutlaka bir kitap bulunur, bu kitapları nöbetleşe okur, kritiğini yapardık.
1970’li yılların başında, harçlıklarımdan ayırdığım parayla Doğan Kardeş ve Ceylan isimli çocuk dergilerini takip eder, gelişmeler hakkında bilgi sahibi olurdum. Bir de müthiş, Tommiks, Teksas, Zagor, Tom Braks okuyucusuydum. Mehmet Seçen (merhum), Ercan Girgin ve Cafer İpek’le, aldığımız çizgi romanları değişir, okurduk. Kütüphane gibi, okuma istek ve arzumuzu tatmin edecek kurumlarımız yoktu. Sözünü ettiğim bu yayınlar, Amerika ve İngiliz kaynaklıydı.
Nevin Başaran arkadaşımız sözlü sınavda soruyu dinlerken ne diyeceğini tasarlamıştır. Birazdan dört başı mamur cevabı söyleyecek. Aynur’un parmağı sürekli havada. Öğretmenimiz, sınıfımızın müzisyenlerinden Ali Zeren’e “Haydi bakalım Ali!” diyor! Ali biraz mahcup ve utangaç önüne bakıyor ardından en güzel şarkıların sözleri geliyor... Bazen biz de ona eşlik ediyoruz. Seyhun Erdem, o zamanın Türk hafif müziği parçalarından (biz bu parçalara arajman derdik) örnekler okuyor, İzmir seyahatinde gördüğü son model motosiklet ve otomobiller ile özelliklerinden bahsediyor...
Üst sınıftaki ağabey ve ablalarımız, Gördes Ortaokulunu bitirip dışarıda okuyan büyüklerimiz rol modellerimizdi. Onların dilden dile dolaşan başarı öyküleri, nezaketleri bizi motive ediyordu.
Okul etkinliklerinde görev almaktan, katkıda bulunmaktan onur duyardık. Okulumuz, Ziynet Demirağ öğretmenimiz rehberliğinde piyes hazırlıyor. Bana; “Hüseyin senin de bir rolün var!” dedi. Bu rolün niteliğini sormadan sorgulamadan “Peki öğretmenim” dedim. Yıldız Sineması’nda sahneye koyduğumuz halka açık piyesteki rolüm, perde arkasından “süüüt süüüüüt” diye bağırmaktı! Arkadaşlarımın öyle hoşuna gitmiş ki, onlar için bu rolümü defalarca tekrarladım!!! Önemli olan okulumuzun, ekibimizin parçası olmaktı.
Ortaokul yıllarımda (1970-1972) çarşamba günü öğleden sonralarının bir süre tatil edildiğini hatırlıyorum. Böyle bir gün öğleden sonra okulca, (Boris Pasternak’ın aynı adlı eserinden uyarlanan) oldukça uzun “Doktor Jivago” filmine gitmiş ve çok etkilenmiştik.
Küçük ilçemizde Yıldız Sineması, merhum belediye başkanlarımızdan Mübin Sarıoğlu zamanında yaptırılan Şehir Sineması olmak üzere iki sinema salonumuz vardı. Şehir Sineması’nın açılışını Manisa Valisi Vefik Kitapçıgil’in yaptığını hatırlıyorum. Cuma günleri öğleden sonra kadınlar matinesi olurdu. O yıllarda siyah beyaz televizyon, hayatımıza yeni girmeye başlamıştı.
Okul Yolu
İbrahim Sakız’la aynı mahallenin çocukları sayılırız. Diğer arkadaşlarımız gibi çok temiz ve titiz giyinir, derslerine dikkat eder, ödevlerini zamanında yapardı. Sabah okula gidiş saatinde, Mukaddes teyzenin evinin köşesinde rastlaşır Bakkal Cevdet (Kurt) amcanın dükkanından sola döner okulumuza yönelirdik. Sokağın sol köşesinde okul müdürümüz İbrahim Toker’in evi, sağ köşede ilçemizin ilk kitap ve kırtasiyecilerinden Şule arkadaşımızın babası Mehmet Menteş amcanın, sol kolda ikinci sırada da öğretmenimiz Hakkı Mıdık’ın evi vardı. Sağlı sollu akasya ağaçlarının süslediği sokağın sonunda Kız Sanat Okuluna açılan demir kapıdan girip sınıfımıza geçerdik.
Okul yolumuzun bir özelliği daha vardı. Eylül ayı sonu ekim ayı başlarında, tarladan ürününü kazasız belasız kaldıran, hasadını tamamlayan mahalleli büyüklerimiz şükrün bir ifadesi olarak, sokağa saclarını kurar ateşlerini yakar, gelene geçene, bükme, katmer ve yufka ikram ederlerdi. Öğleyin okul çıkışında kokusu bize ulaşan hayrı sevinçle karşılar, ikramlardan doyasıya yer, hayır sahiplerine teşekkür ederdik. Yüce gönüllü insanlarımıza selam olsun...
Haysiyet Kolu
Sabah kahvaltımızdaki sohbette lâf, ortaokul yıllarımızdaki “Haysiyet Kolu”na geldi. Çünkü okulumuzun “Haysiyet Kolu” başkanı arkadaşımız Ali Dedeler’di. Okul yönetimi aldığı kararla, okul dışındaki zamana dair bazı kural ve kısıtlamalar ( gece belli saatten sonra sokağa çıkmak, sinemaya gitmek, bize uygun olmayan eğlence ve eğlence yerlerinde görünmek gibi...) getiriyor, uymayanlar, uymamakta ısrar edenler “Haysiyet Divanı”na veriliyor belli yaptırımlar uygulanıyordu. Kontroller de kola seçilen öğrenciler marifetiyle yapılıyordu. Arkadaşlar, eski defterleri açınca anlatılan hatıralar hepimizi güldürdü.
Çocuğun Eğitiminde Aile mi Yoksa Okul mu Önemli?
Okul kurumu durağan değildir. Sosyal faaliyetlerin, halkla bütünleşmenin, yol göstericiliğin hem merkezi hem lideridir.
Yukarıdaki başlık bizim münazara konumuzdu. Grubumuzun rehber öğretmeni okul müdürümüz İbrahim Toker, diğer grubun rehber öğretmeni ise Türkçe öğretmenimiz Ziynet Demirağ’dı.
Münazara için, farklı kaynaklardan araştırmalar yapıyor, zaman zaman rehber öğretmenimizle bir araya gelip çalışmalarımızı gözden geçiriyor, muhtemel sorulara cevaplar hazırlayıp, konuşma sürelerimizin provalarını yapıyorduk. Tabii bir de münazaranın Yıldız Sineması’nda halkın huzurunda yapılacak olmasının heyecanı hepimizi sarıyordu...
Kazanmak ve kaybetmek bir yana, bize kattığı tecrübe ve öz güven, gayet medeni bir ortamda gerçekleşen münazaraya Gördeslilerin gösterdiği teveccüh hepimizi ziyadesiyle sevindirip mutlu etmişti.
Kulağıma küpe olan bu münazara konusunu, bir sınıfımın yıl sonu etkinliğinde öğrencilerime ödev verip tartıştırmıştım...
Çarşı Ziyaretimiz
Kahvelerimizi içtikten sonra, Mustafa Karaslan arkadaşımızın minibüsüne binerek çarşıya geldik. Belediyenin altındaki sevgi yolunda yaptıkları el işi eserleri sergileyen Gördes Kültür ve Doğa Derneği başkanı Emine Ataman Koç ve yönetim kurulu üyeleriyle görüştük.
Gördes Kültür ve Doğa Derneği kurulduğu tarihten bu tarafa ilçemizin sosyal ve kültürel hayatına yaptığı takdire şayan katkıları, programları, etkinlikleri büyük bir memnuniyetle izliyoruz. Kendilerine başarılar dileyerek, Nevin Başaran arkadaşımızın babasının müdürlük yaptığı Ziraat Bankası şube binasının önüne gidiyoruz. Nevin duygulanıyor... Bankanın bahçesinde tadı ve lezzeti farklı Fuan Efendi eriği ağacı hâlâ ayakta. Şubenin önünde grup olarak hatıra fotoğrafı çektiriyoruz.
Gördes’le özdeşleşen, ulu çınar ağaçlarının gölgelediği, farklı esnaf dükkânlarının olduğu Havuzlu Çarşı’ya doğru yürüdük. Halı imalâtı yaptırdığımız yıllarda biz de bu çarşıda uzun süre kalıp havasını teneffüs etmiştik. Düşüncelerim beni 1970’li yıllara doğru götürdü... Eyüp usta ile oğlu Galip Ustanın lokantası, manifaturacı Mazhar amca ve Ali İnce eniştem, Mustafa Zeybek, Hamdi ve Kemal Keçeci, Kalemoğlu’ndan Süleyman ağabey, Foto Adil, terzi Sadık Dikmen, Mehmet Sakız ile Faruk Uçkun usta, kahveci Osman ağabey, Yusuf ustanın lokantası (şimdiki Şahinler Lokantası), halıcı ve bakkal Geçtiminin (öyle derdik!) Hulusi amca, akrabamız ayakkabıcı Ahmet Aydın ve Mümtaz ağabey, ilk buzdolabımızı aldığımız Güngör Erdem amca, bakkal Mustafa Yoğurtçu, berber Hacı ve Bilgin ustalar, ayakkabıcı Veli Demirağ ve dükkanlarının önünde Benli Sait amca ile Hakkı Bölük’ün dillere destan tavla partilerini hatırladım... Esnafımızdaki temizliği, dürüstlüğü, nezaketi, kanaatkârlığı, yardımlaşmayı ve dayanışmayı unutmuyorum... Uzun zamandır kaybettiğimiz bu meziyetleri düşününce duygulandım doğrusu... Çok güzel yıllar yaşamışız...
Nevin Başaran arkadaşımızı helvamızın tadına bakması için Ulvi Uğur’un dükkânına davet ediyoruz. İkram edilen helvayı hepimiz beğendik. Biz bir zamanlar helvacı sayısı en bol ilçelerden biriydik. Özellikle yaz mevsiminde tarladan pazara gelenler için karın doyurmanın en kestirme yolu helvacılarımızdan geçerdi. Arzuya göre tahin helva ya da köpük helva taze pazar ekmeği ile yenir, öğün atlatılırdı. Doğal besin kaynağımız helvanın yerini zamanla başka tatlılar doldurunca sayıları oldukça azaldı. Soma ve Simav’ın da tahin helvaları doğal ve lezzetlidir.
Gördes Belediyesi Kültür Evi
Havuzlu Çarşı’dan sonra Gördesli Şehit Makbule’nin at üzerindeki heykelinin bulunduğu alana geldik. Heykeli gayet güzel bulduğumuzu ifade edeyim. Buradan Gördes Belediyesi Kültür Evi’ne geçtik.
İlçe cezaevimiz 1990’lı yıllarda kapatılmış. Boşalan bina, Gördes Belediyesinin isabetli kararıyla “Kültür Evi”ne dönüştürülmüş. Daha önce de farklı tarihlerde ziyaret edip gezmiştim.
Merkezde, ilçemize ait kültür kıymetleri sergileniyor. Halılarımız, halı tezgâhımız, geleneksel odalarımızın ve elbiselerimizin örnekleri, ilçemizde görev yapmış kaymakam ve belediye başkanlarımızın fotoğrafları, Gördes’le ilgili basılı eserler, Gördesli Şehitler Köşesi, eskiden kullandığımız eşyaların (mangal, fener, gaz lâmbası, radyolar, kömür ütüsü, taslar, kahve değirmenleri, bakır ibrikler ve tabaklar...) bulunduğu bölümler var. Gördes kızı Şehit Makbule Hanım’ın da resmi itinayla hazırlanmış, köşedeki yerini bulmuş.
Kültür Evi’nde babama ait mezuniyet tarihi 1943 olan ilkokul karnesi de sergileniyor. Bitişik el yazısı karakteriyle yazılan karnede; sınıf öğretmeni Lamia Örs ve başöğretmen Nevzat Altuğ’un, Maarif Müdürü ile Valinin de imzası var. Duygulandım tabii... Cümlesine rahmet olsun.
Gördes kadim bir şehir, dolayısıyla eski bir tarihi sahip. Çok sayıda kent müzesini gezip görmüş bir kişi olarak hem ilimizi (henüz bir kent müzemiz yok) hem de ilçemizi bu anlamda eksik buluyorum. Ümit ederim, Hayri Büke’nin Manisa Büyükşehir Belediyesince satın alınan evi düzenlenerek hizmete girer, hemşehrilerimizin gayretiyle mevcut Kültür Evi zenginleştirilir ve müze hüviyetini kazanır.
Sabahki buluşma saatimizde İbrahim Sakız arkadaşımız üzücü bir haber verdi. Ortaokuldan aynı dönem mezun olduğumuz arkadaşımız Mehmet Ünlü’nün yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayarak vefat ettiğini söyledi. Geçen yıl, MCBÜ Hafsa Sultan Hastanesinde bir süre tedavi görmüştü. Kıymetli arkadaşımıza Allah’tan rahmet, ailesine ve yakınlarına sabır, metanet ve baş sağlığı diliyoruz. Ruhu şad olsun.
Buluşmamızın sonuna geldik. Tekrar Millet Bahçesi’ne dönüyor bu defa Gördes’i gören yamaçtaki piknik masalarına oturuyor, yemeğimizi hazırlıyoruz.
Yüzümüzde, gönlümüzde, altmış yılı aşmış ömrümüze, her zaman hatırlayacağımız fevkalâde güzel bir günü, hatıraları, arkadaşlığı ve dostluğu eklemenin sevinci ve mutluluğu var... Zamana, kadim dostluğun imzasını atan yüce gönüllü Gördes’in Çocukları var.
Bu memleketin suyunu içip ekmeğini yiyen, yaşattıkları ahde vefa duygusunun kadrini kıymetini bilen, emanetine sahip çıkan, ilçemizin derdine ortak olup çözümler üretmeye azimli Gördes’in Çocukları var!
Güzel dilek ve temennilerle ayrılıp vedalaşıyoruz... Ümit ederim bundan sonraki toplantılarımızda daha fazla arkadaşımızla bir araya gelir, bu güzel buluşmayı geleneksel hale getiririz... Katılan arkadaşlarımıza çok teşekkür eder, sağlık ve huzur dileriz...
Teşekkür
İlk toplantımız için bizi ısrarla Gördes’e davet eden, mükemmel şekilde ağırlayıp, fevkalâde güzel ev sahipliği yapan Ali ve Neşe Dedeler’e, Gördes’in hafızası diyebileceğimiz, anlattığı olay ve yaptığı esprilerle buluşmamıza güzellik katan, her türlü imkanı bizim için hazırlayan mahalle arkadaşım Selami ve eşi Mihriye Karaüzüm’e, kıymetli arkadaşlarımız Şule Menteş ile Mustafa Karaaslan’a kalbî teşekkürlerimizi sunuyoruz. Sağ olsunlar...