Tarifsiz Bir Acı:6 Şubat Depremi
İlçemizde, haftanın ilk günü kurulan pazar her zaman kalabalıktır. Ürününü satmaya gelenler, haftalık yiyecek ihtiyacını almak için tezgâhları dolaşanlar, avaz avaz bağıran pazarcılar.
Bu müthiş insan trafiğinin olduğu pazar yerinde, 1970’li yılların başında, çocukluğumuza rastlayan dönemde zaman zaman rastladığımız, bizi etkileyen bir tablo vardı.
Omzunda asılı bir teyp, elinde yarım gazete büyüklüğünde 2 veya 4 sayfadan oluşan, ön ve arka yüzlerinde yazıların olduğu, matbaada özenle basılamadığı her halinden belli, elinde bir demet samanlı kâğıt olan adam.
Yüzünde yılların derin keder ve ıstırabını taşıyan bu kasketli adam, yakın coğrafyamızda, komşu il veya ilçelerimizde yaşanan afet, yangın, sel, kaza ve benzeri olaylardan bizi haberdar eder, teybin düğmesine dokunup yakılan ağıtları dinletir bazen de kendisi söylerdi. Etrafında halka olmuş, pazar telaşına bir süreliğine ara veren her yaştan insan yaşananlara ortak olur, acıyı yüreğinde hisseder, 25 veya 50 kuruşa satılan ağıtlardan satın alır, okur okutur, bu duygu toplum katmanlarına dalga dalga yayılırdı.
6 Şubat Kahramanmaraş depremi bizleri derin ve tarif edilmez derin bir teessüre sevk etti. Geniş bir coğrafyamızı etkileyen, on binlerce canı kaybettiğimiz müthiş bir bir yürek sızısı... Ağıt, on binlerce ağıt...
Deprem bölgesinde incelemeler yapan mimar Bayram Çevik’in gözlem notlarındaki satırları ifade etmeliyim.
“Yaşanan acıyı tarif etmem mümkün değil lakin orada çevresinden 24 kişiyi kaybetmiş bir gençle sohbetimiz esnasında söylemiş olduğu söz, bir çok şeyi ifade etti. ‘O kadar çok acı var ki, kendi acımıza üzülmeye utanıyoruz.’ (1)
Bizler deprem kuşağında yaşıyorduk ve deprem, küçük yaşlarımızdan itibaren hep hayatımızdaydı. Ailemizden, öğretmenlerimizden deprem anında ne yapmamız gerektiğini öğrenmiştik. Merhum babamdan, 1939 Erzincan depremi sebebiyle Eski Gördes’e gelen ailelere nasıl yardım edip acılarını unutturmaya çalıştıklarını, zamanın Manisa Valisinin Gördeslilere nasıl teşekkür ettiğini defalarca dinlemiştim.
“İnsan aklı nisyan ile maluldür.” Unutursak, unutturursak yine başka felaketlerin muhatabı olacağız, canımız çok yanacak...
6 Şubat depreminde hayatını kaybeden hekim adayı Şeyma’nın 3 Kasım 2020’de yaptığı sosyal medya paylaşımı:
“Bir deprem ülkesinde yaşayan ve deprem tehlikesi yüksek illerden Kahramanmaraş’ta yaşayan biri olarak bir gün burası da Elazığ’ın, İzmir’in kaderini yaşarsa benim için, ailem için veya herhangi biri için melek oldu diye iyileştirmeler yapmayın. Hakkımızı arayın.” (2)
Pek çok hastanın ve sağlık görevlisinin öldüğü İskenderun Devlet Hastanesine ait internet sitesinin, “Talepler” bölümünde “2012 yılında hastanemiz A bloğunda yapılan ‘Deprem Dayanıklılık Testi’ raporu olumsuz gelmiştir.” cümlesini okuyunca yine yüreğim yandı. Neyi bekledik acaba 10 yıl? En kıymetli varlığımız olan insanımıza niçin değer vermedik?
Deprem hakikatimizle yüzleşmek, aklımızı ve kaynaklarımızı doğru kullanmak, şehirlerimizi bilimsel verilerin ışığında, kültürel kimliklerine uygun olarak kurmak, evlerimizi de bu anlayışa uygun şekilde inşa etmek gerekiyor.
Şeyma’nın “... benim için veya herhangi biri için melek oldu diye iyileştirmeler yapmayın. Hakkımı arayın...” arzusunu yerine getirmek, Hatay İskenderun Limanındaki gemide barınan depremzede kadının “... adalet varsa bize de işlesin.” isteğini aklımızdan çıkarmamak, sorumluluğu olan herkesin hak ettiği cezayı almasını sağlamak boynumuzun borcu olsun.
Unutmayalım... Unutturmayalım...
Tekrar, ölenlerimize rahmet, yaralılarımıza şifa dilerim.
1) http://www.bayramcevik.com/2023/03/bir-mimarn-deprem-notlar.html , Bir Mimarın Deprem Notları… 6.3.2023
2) Twitter, @ekspresyons, ÖS 3:15 3 Kasım 2020