Hiç
Genç adam, işten çıkınca eve dönerken karısı için bir demet çiçek yaptırdı. Karısından sitem dolu sözler duymaktan yorulmuştu. Çiçekçiye vardı, elini cebine attı. Yeşil bir yirmilik kalmıştı cebinde. Kirayı ödedikten sonra asgari ücret maaşından pek de bişey kalmıyordu. Çiçek buketlerinin fiyatını sordu. 20 liradan başlıyordu. 15 liralık buket yaptırdı. Kalan 5 lira ile eve giderken ekmek alacaktı. Zaten maaşı almasına 3 gün vardı.
Bir elinde çiçek bir elinde ekmek torbası, evinin zilini çaldı. Kapıyı karısı açtı, açar açmaz mutfağa girerek yarım bıraktığı bulaşıkları yıkamaya devam etti. Genç adam sessizce eşinin arkasından yaklaştı, boynuna bir öpücük kondurdu. Karısı pek oralı olmadı. Yine de kocasının elinden çiçekleri alıp vazoya koydu. Kocası şaşırmıştı:
-Sana çiçek yaptırdım, beğenmedin mi?
-Kırk kere demesek yaptıracağın yoktu. Zorla güzellik bu kadar oluyor. Almasan da olurdu.
-Neden öyle diyorsun hayatım?
-Boşversene sen'
'
Genç adam umduğunu bulamamanın verdiği hayal kırıklığı ve günün yorgunluğuyla televizyon karşısına geçti. Elinde kumanda başladı kanalları gezmeye. Gözleri televizyondaydı fakat aklı karısına takılmıştı. Ne yaptıysa memnun edemiyordu karısını. Cebindeki son parasıyla çiçek almıştı ama nafile. Almasıyla almaması arasında fark görememişti.
Televizyon kanallarını gezinirken, gözü evlilik programına takıldı. Hafif kilolu, orta yaşlarda bir kadın aşk evliliğini yapmak istediğini, paranın çok da önemli olmadığından bahsediyordu. Sonra bir talip gelmişti bayana. Bayanın sorduğu ilk soru ne iş yaptığı, maaşının ne kadar olduğu oldu. Evin var mı sorusunu da eklemişti kadın. Sanki biraz önce maddiyat önemli değil diyen bu kadın değil miydi diye düşünerek kanalı değiştirdi. Bu defa bir dizi vardı kanalda. Lüks evler, lüks arabalar, evin içinde hizmetçiler, aşçılar' Bir cebindeki boş cüzdana baktı, bir de dizideki lüks hayatlara. İzlemekten vazgeçti, televizyonu kapatarak eşinin yanına yöneldi. Eşi çoktan uyumuştu.
Yatak odasında gözü duvardaki düğün fotoğraflarına takıldı. Evleneli üç yıl olmuştu. Üç yıl boyunca karısını yeterince mutlu edemediğini düşündü. Onun hayatını çalmaya hakkı yoktu. Hem maddi olarak da onu yeterince mutlu edemiyordu. Üç yıldır çocukları da olmuyordu. Kendisi de mutlu sayılmazdı. Boşanmayı düşündü. Üç yıl boyunca hiç boşanmayı düşünmemişti. İyi kötü günleri olmuştu ama bir şekilde evliliği devam ettiriyordu.
Genç adam, gece boyunca düşündü. Boşanmaya ikna etti kendini. Karısının da çok itiraz edeceğini düşünmüyordu bu olaya. O da memnun değildi zaten hayatından. Maaşları ucu ucuna yetiyordu, çocukları da olmuyordu. Kendisine ve eşine mutluluk getirmeyen evliliğin ne faydası olabilirdi?
Sabah telefonun alarm sesiyle uyandı. Yataktan kalktı, hazırlanıp işe gitti. Bir markette kasiyer olarak çalışıyordu. Kafası çok dalgındı bugün. Devamlı boşanmayı ve bu konuyu eşine nasıl açacağını düşünüyordu. Hayatın sonu gelmemişti ya? Belki bu ikimiz için de daha iyi olacak diye mırıldandı. O an müşteri seslendi:
-Bir şey mi dediniz beyefendi?
-Yok, pardon'
-Siz marketi batırmayı mı düşünüyorsunuz?
-Ne oldu ki?
-Biraz önce 10 lira verdim almış olduğum ekmekler için. Bana yirmi lira para üstü verdiniz. İyi misiniz siz?
-Bir hata oldu sanırım, duyarlılığınız için teşekkürler.
Genç adam, bu haliyle çalışamayacağını anladı. Sorumlusuyla görüşüp bugün için başka bir yerde çalışmasını talep etti. Depoya geçmesine izin verdiler. Kafasındaki düşünceleri bir türlü atamıyordu. Akşamı beklemeye gerek yok diyerek, tekrar izin alıp eve gitmeye karar verdi. Bir an önce bu işi bitirmeliydi.
Genç adamı ayakları bir türlü taşımıyordu eve. Üzerinde sanki 60 yaşında bir adamın yorgunluğu vardı. Karısından ayrılmak istemiyordu aslında. Ama evliliklerinin mutlu gitmemesi onu bu kararı almaya itmişti. Olmuyor dedi. Zaten olsaydı üç yıldır olurdu. Yok yok yürümeyecek bu iş.
Evin önüne geldi, derin bir nefes alarak kapıyı çaldı. Eşi kapıyı açar açmaz boynuna sarıldı. Bir anlam verememişti. 'Allah allah, noldu bu kadına, başına taş mı düştü?' diye söylendi içinden. Üç yıldır kendisini böyle karşılamamıştı. Ne diyeceğini bilemedi, hangi niyetle gelmiş, hangi halde karşılanmıştı:
-Hayırdır hatun, piyango mu çıktı?
-Ne piyangosu bey, hamileyim hamile. Bir çocuğumuz olacak. Çok mutluyum diyerek tekrar kocasına sarıldı.
Genç adam ne diyeceğini bilemedi. Kelimeler boğazında düğümlendi. Gözlerinden yaş süzüldü. O da sımsıkı karısına sarıldı. Birlikte ağlaştılar.
Neden sonra bu defa eşi sordu:
-Hayrola sen neden erken geldin? Akşama sürpriz yapacaktım bu haberi sana.
-Hiç, diyerek yutkundu adam. Karısına tekrar sımsıkı sarıldı.
(Not: Geçtiğimiz haftalarda yazmış olduğum 'Sevgiler Umutla Yeşerir' adlı hikayem için olumlu yorumlar geldi. Bu noktada bir hikâye daha yazarak beğenilerinize sundum. İyi okumalar)