95.Yılında 1921 Anayasası ve Anayasalarımız
20 Ocak 1921, Türkiye Cumhuriyeti'nin devlet olarak kendini ifade ettiği ilk anayasası olan 1921 Anayasası'nın ilân edildiği tarihtir. Bu tarihten günümüze kabul edilip uygulanan dört anayasamız bulunmaktadır. Bunlar; 1921, 1924, 1961 ve 1982 anayasalarıdır.
Millî Egemenlik ilkesine dayalı ilk anayasamız olması sebebiyle, 1921 Anayasası oldukça önem taşımaktadır. Bu anayasada, TBMM başkanına aynı zamanda hükûmet başkanlığı görevi de verilmiş olup Cumhurbaşkanlığı bulunmamaktadır. Kuvvetler Birliği esas alınmıştır. Yani, Yasama, Yargılama ve Yürütme yetkisi TBMM'de toplanmıştır. Savaş yıllarında ve 3 yıl uygulanan 1921 Anayasası, millî ve demokratik bir anayasa olması bakımından diğer anayasalarımızdan farklı bir özellik göstermektedir.
'Anayasa' terimi bizde, Cumhuriyet Dönemi'nde kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı Dönemi'nde 'Kanun-i Esasî' adıyla uygulanmış, 1921 Anayasası'na ise 'Teşkilât-ı Esasîye Kanunu' denilmiştir.
İslâmiyet öncesi dönemde, Türkler'de yazılı hukuk yoktu. Türklerin âdet, gelenek ve göreneklerinden oluşan yazısız hukuka 'Töre' (Türe) denilirdi. Töre' nin anayasa niteliğinde, adalet, eşitlik ve iyilik gibi değişmez ilkeleri vardı. Uygurlarla birlikte hukuk daha sağlam ve şekilci bir nitelik kazanmıştır. Orhun Kitabeleri'nde töresiz bir devlet veya topluluk olamayacağı belirtilmiştir. Eski Türkler'de kanunsuz veya hükümdarın şahsî iradesine bağlı bir yönetim şekli olmamıştır. Dolayısıyla kağanlar emirlerini, yargıçlar da kararlarını töreye göre vermişlerdir. Yani halk doğrudan doğruya Töre'nin himayesindedir.
Töre, Türk sosyal hayatını düzenleyen kaideler bütünüdür. Başka bir ifadeyle, kişiler ve zümreler arası münasebetleri düzenleyen; idarecilerle idare edilenler arasındaki işleri, hak ve vazifeleri belirten usullerdir. Yönetimde ise hükümdarın yetkilerini meclisler (Kurultay ve Hükûmet meclisi) sınırlandırmakta, hem hükümdarın hem de meclislerin üzerinde ise 'Töre' bulunmaktadır. Ne halk ne de yöneticilerin, 'Töre'nin çizmiş olduğu sınırlar dışına çıkması mümkün değildir. Bu noktadan hareketle, Türk devletini kanun devleti olarak nitelendirebiliriz. Töre, Türk örf ve geleneklerinin kesin bir hükümler birliğidir. Töresiz bir ilin ya da devletin varlığı mümkün değildir. Töre, milletin ortak düşünce, duygu ve kanaatlerine bağlıdır. Yine törenin önemini ifade etmesi bakımından Divan-ü Lûgati't-Türk'de geçen ifadeler oldukça dikkate değerdir. Nitekim bu ifadelerden birinde devlet gitse dahi törenin bakî olduğu vurgulanmaktadır. Buna göre il (devlet) terkedilir ama töre terkedilemez.
Töre ile birlikte kullanılan bir diğer terim de yasadır. Yasa (yasağ) terimi Moğol istilâsından sonra kullanılmaya başlanmıştır. Töre ya da Yasa, üç kaynaktan oluşur. Bunlar; halk, kurultay ve han'dır. Yani bir kısım töre doğrudan doğruya halk içerisinde zuhur eder. Bunlar gelenek şeklinde nesilden nesle intikal eder. İkincisi beylerin, kurultayda aldıkları kararlardır. Üçüncüsü ise bizatihi Han'ın teşebbüsleri ile gelişir. Töre nesilden nesle intikal ederken, hakanlar ve beyler bunlara kendilerinden bazı şeyler ilâve etmişlerdir.
Devletsiz, kağansız kalmış bir millet, töresini de kaybetmiş oluyordu. Nitekim Bilge Kağan, Orhun Abideleri'nde Türk töresini şöyle tarif eder; '' (Türk Milleti'nin) kağan olarak oturdum. 'Ölecek miyiz?' diye düşünüp üzülen Türk begleri (bana) dönüp, sevindiler! 'Bulanmış gözleri' canlandı! Beni gördüler! (yani bana bağlandılar). 'Ağır töreleri', (düzenledim), yürürlüğe koydum. (Dünyanın) dört bucağındaki 'milletleri' de (düzene koydum).
Türkler' in İslâm'la şereflenmesinden sonra, töre-din çatışması bazı noktalarda görüldü ise de, hanlar ve beyler, aile ve askerlik işlerinde XV. asra kadar töreyi tatbikten vazgeçmediler.
Selçuklu ve Osmanlılar, dedelerinden kalma teamüllere Oğuz töresi derlerdi. Ancak töre, yalnız Oğuzların teamüllerinden ibaret değildir. Bütün Türklük âlemi için geçerlidir.
Türkiye'de bu günkü manâda anayasal süreç, 1808 tarihinde ilân edilen Sened-i İttifak ile başlamıştır. Merkezî otoriteyi taşrada hâkim kılmak amacıyla Padişah II. Mahmut'un buyruğu üzerine Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa tarafından hazırlanan Sened-i İttifak, Rumeli ve Anadolu âyanları ile Osmanlı Devleti arasında 29 Eylül 1808 tarihinde imzalanmıştır. Sened-i İttifak ile Türk tarihinde ilk defa devlet iktidarı sınırlandırıldığından bu belge Türk tarihinde ilk "anayasal belge" kabul edilmektedir. Bu tarihten 31 yıl sonra da 3 Kasım 1839'da Padişah Abdülmecit'in isteğiyle Sadrazam Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı ilan edildi. Bu ferman ile padişah, fermanda ilân edilen ilkelere ve konulacak kanunlara uyacağına yemin etti. 17 yıl sonra 1856 yılında yine Abdülmecit tarafından Tanzimat Fermanı'nın tamamlayıcısı ve pekiştiricisi olan Islahat Fermanı ilan edildi. Tanzimat döneminde yetişen ve Genç Osmanlılar olarak bilinen aydın ve yazarlar, Avrupa'daki gelişmelerden etkilenerek meşrutiyet yönetimini savunmaya başladılar. Ancak Padişah Abdülaziz buna yanaşmadı. Meşrutiyetçiler, Abdülaziz'i tahttan indirerek, yerine V. Murad'ı getirdiler. Ancak ondan aradıklarını bulamayınca onu da indirip II. Abdülhamit'i tahta geçirdiler.
Padişah II. Abdülhamit'in emriyle, 23 Aralık 1876 tarihinde Mithat Paşa'nın hazırladığı Kanun-i Esasî ilân edilerek meşrutiyete geçildi. Türk tarihinin ilk anayasası olan ve 12 bölüm ile 119 maddeden oluşan Kanun-i Esasî' nin 113. maddesiyle, padişaha olağanüstü durumlarda anayasayı askıya alabilme yetkisi verilmişti. II. Abdülhamit, 93 Harbi adıyla tarihimize geçen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşlarını bahane göstererek 1878 yılında anayasayı askıya aldı.1908 yılındaki askeri ayaklanma sonucu II. Abdülhamit, 1876 Anayasası'nı tekrar yürürlüğe koymak zorunda kaldı. Böylece II. Meşrutiyet dönemi başladı. Ancak, 1909 yılında vuku bulan 31 Mart Vakası ile Sultan II. Abdülhamit tahttan indirilerek yerine kardeşi V. Mehmet Reşat getirildi. Ve aynı yıl anayasada önemli değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklerle 1876 Anayasası, meşruti bir parlamenter monarşi anayasası haline geldi.
Osmanlı Devleti'nin I. Dünya Savaşı'nda yenilmesinden sonra İtilâf Devletleri tarafından 16 Mart 1920'de İstanbul'un işgal edilmesiyle, Osmanlı Meclis-i Mebusan' ı 18 Mart 1920 tarihinde son kez toplandı ve çalışmalarına ara verdi. Sadrazam Damat Ferit Paşa 11 Nisan 1920'de Meclis-i Mebusan'ı feshettirdikten sonra, 23 Nisan 1920'de ilk Büyük Millet Meclisi, Ankara'da toplandı. Meclis, 20 Ocak 1921 tarihinde Teşkilât-ı Esasîye Kanunu'nu kabul ederek devletin rejimi, dini, dili, başkenti belirlendi. Cumhuriyet'in ilânından bir yıl sonra yapılan seçimle TBMM yenilenerek yeni bir Anayasa için hazırlıklara başlandı. Nihayet ikinci dönem Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yeni Teşkilât-ı Esasîye Kanunu (1924 Anayasası), 20 Nisan 1924 günü ilân edildi. Bu anayasa, 1961 yılına kadar yürürlükte kaldı.
27 Mayıs 1960 tarihinde ülkemizde yaşanan askerî ihtilal neticesinde Millî Birlik Komitesi adında bir grup subay yönetime el koydu. Yeni bir anayasa yapılması için Kurucu Meclis kuruldu ve yeni anayasa bu meclise hazırlatıldı. 9 Temmuz 1961 tarihinde halkoylaması yapıldı ve oylama sonucunda % 61.5 ile 1961 Anayasası kabul edildi.
Türkiye'de 1960'ların sonlarına doğru siyasî şiddet olaylarının artması ve bunların engellenememesi sonucunda 12 Mart 1971 tarihinde Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları, dönemin başbakanı Demirel'i istifaya zorladılar. Demirel'in istifa etmesiyle ordu desteğinde bir 'partiler üstü' hükûmet kuruldu ve anayasada değişiklik yapıldı. 12 Mart Muhtırası adıyla tarihimize geçen bu olay da beklenen sonuçları vermedi ve olaylar daha da arttı.
Nihayet 12 Eylül 1980 tarihinde ordu yönetime el koydu. 29 Haziran 1981'de çıkarılan kanunla bir anayasa yapmak için "Kurucu Meclis" oluşturuldu. Millî Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi'nden oluşan bu meclis, hazırladığı anayasayı 7 Kasım 1982 tarihinde halkoyuna sundu. % 91.37 ile anayasa kabul edilerek yürürlüğe kondu.
34 yıl önce yürürlüğe giren 1982 Anayasası da, uygulanmaya başladığı tarihten günümüze kadar birçok tartışmayı beraberinde getirdi. Nihayet, Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığındaki 64. Cumhuriyet hükûmeti tarafından Anayasa yeniden tartışmaya açıldı ve yeni ve sivil bir anayasa hazırlanması için çalışmalara başlandı.