Bomba Oyunu

Kazım GERMİYANOĞLU kgermiyanoglu@hotmail.com

Çocuk parkından eve dönen torunlarım daha kapıdan girmeden:
               -Dede! Parka bomba koymuşlar! Siyah bir çantanın içine! Sahibi yoktu çantanın! Ananem hemen polis amcaları arayıp haber verdi!              
               Hep beraber peş peşe sıralamışlardı bomba haberini torunlarım.
               -Ya! Öyle mi? Polis amcalar gerekeni yapar, üzülmeyin. Diyerek heyecanlarını yatıştırmaya çalıştım. Fal taşı gibi açılmış gözleri küçüldü:
               -Ne yaparlar o çantayı polis amcalar dede?
               -Kontrol ederler, insanları uzaklaştırarak fünye ile patlatırlar kızım.
               -Çok gürültü çıkar mı dede?
               -E! Tabi ki çıkar.
               Torunlarım odalarına girince, ben de gazete mi alıp okumaya başladım. Biraz sonra odadan gelen gürültü patırtı sesleri üzerine odaya girdiğimde, torunlarımın sessizce yerde yatmakta olduklarını gördüm. Seslendim, ama cevap alamadım. Hiç kıpırdamadan sessizce yatıyorlardı. Sadece onlar değil oyuncak bebekleri ve arabaları da etrafa saçılmış, sessizce onların oyunlarına ortak oluyorlardı. Tekrar seslendim. 6 yaşındaki torunum başını hafifçe kaldırıp işaret parmağıyla sus işareti yapıp fısıldayarak beni uyardı:
               -Şşşt Dede! Sus, biz ölüyüz.
               -?!!
               5 yaşındaki torunum kalkmak isteyince bu defa da ona çıkıştı:
               -Hişşt! Yat, kalkma!
               3 yaşındaki torunum da yattığı yerden başını kaldırmış bizi izliyordu. Onu da:
               -Hişt yat! Diye uyardıktan sonra kendisi de sessizce başını yere bırakıp gözlerini yumdu.
               Ben hareketsiz yerimde beklerken 5 yaşındaki torunum birden onun yanına atladı.
            -Bana dokunma, bak bomba patladı, ben eriyorum, sen de git yerine yat! Dedi ona.
            En küçük torunum da meraklı gözlerle onları izliyor, söylenenleri yapmaya çalışıyordu. Ortada ciltli büyük bir kitap açılmış vaziyette duruyordu. Dokunmak istedim. Torunum uyardı:
            -Hişş! Dede! bomba kitabın içinde, dokunma, tekrar patlar!
            Yaşları 3, 5 ve 6 olan üç torunum sessizce oynuyorlardı. 1 yaşında yeni yeni yürüyen torunum da, odanın tam ortasında, ayakta, olup biteni anlamaya çalışıyordu. Sessizce odadan çıktım.
             Gazeteyi bir yana bırakıp düşünmeye başladım. Çocukluk yıllarım canlandı gözümün önünde; o, bombasız, silahsız, televizyonsuz, bilgisayarsız, cep telefonsuz yıllar'
            Arkadaşlarım; çelik çomak oynadığımız, çember çevirdiğimiz, artist-kimlik oynadığımız, beraber kuzularımızı güttüğümüz arkadaşlarım geçti gözümün önünden, bir bir. Kızlarımız sek sek oynar, ip atlardı. Bazen de hep birlikte gurup oluşturur; 'Yağ satarım, bal satarım' oynardık saatlerce. Ondan bıktık mı; saklambaç oyunumuz vardı, yine hep beraber oynadığımız. Daha başkaları da vardı; İstop ve körebe.
            Sonra ayrılırdık kızlardan. Onlar, kendi oyunlarını oynarken, biz erkekler de; 'komen' oynardık. O yıllarda, Türk filmleri revaçtaydı; özellikle Kurtuluş Savaşımızı ve Efelerimizi anlatan filimler; 'Vatanım İçin', 'Bir Millet Uyanıyor', 'Kafkas Kartalı', 'Şimal Yıldızı', 'Yalnız Efe', 'Yörük Efe', 'Çakırcalı'' İki guruba ayrılırdık; yarımız düşman olurdu. Düşmanlar saldırır, biz karşı koyardık ve her defasında da düşmanları yenerdik. Hepimiz Ayhan Işık olmak isterdik. Sonra Cüneyt Arkın' lı filimler çıktı. 90 dakikalık filmin 60 dakikası havalarda uçan Cüneyt Arkın. Kara Murat, Malkoçoğlu, Köroğlu olmak isterdik. Aramızda kavga etmeden hallederdik bu işi; sırayla olurduk.
            Biz 60'lı yılların çocukları şanslıydık. Şimdi ne Kurtuluş Savaşımızı anlatan bir film ne de efelerimizin yiğitliklerini anlatan bir film kaldı. Hepsi yok olup gittiler. Ama her Pazar sabahı uyandığımızda bizi karşılayan Kovboy filmleri var. Müttefikimiz(!) dostumuz(!) Amerika'nın kuruluşunu ve bağımsızlık mücadelesini anlatan, bol bol Amerika'nın gerçek yerlileri Kızılderili katliamını anlatan kovboy filmleri ve malum diziler. 'Diriliş-Ertuğrul' biraz kurtarıyor ama onu da daha çok büyükler izliyor.
            Çocuklarımıza 'tarih şuuru ve kahramanlık ruhu' aşılamanın ne kadar önemli olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek duymuyorum. Ancak, silahsız, bombasız, endişesiz, huzur ve neşe içinde yaşamaya haklarının olduğunu da unutmamamız gerektiğini belirtmek istiyorum.
            Nasıl ki; bizden öncekiler, sırf bizim huzur, güven ve mutluluğumuz için her türlü meşakkate katlanıp, yedi düvele karşı kahramanca direnerek, bu aziz vatanı bizlere bıraktılarsa, bizim de -her fırsatta eleştirdiğimiz ve hatta yok saydığımız- o fedakar ve cefakar atalarımızın kahramanlık destanlarını yaşatarak, bizlere tertemiz bıraktıkları bu aziz vatan topraklarını, bizden sonrakilerin de bizim kadar yaşamaya haklarının olduğunun bilincinde  tertemiz bırakmak zorunda olduğumuzu asla unutmamalıyız.