Cezayir'in Kurtuluş Destanı
3 Temmuz 1962, 55 yıl önce bugün. Kardeş ülke Cezayir ayakta. Coşku ve heyecan yurdun her yanını sarmış. Yirminci yüzyılın en büyük kahramanlık destanlarından biri olan Cezayir Kurtuluş Savaşı nihayet hakettiği zafere ulaşmış. Bir milleti sindirerek yok etmeye çalışan emperyalist sömürgeci güçlere gereken ders verilmişti. Bu zafer sadece Fransızlara karşı değil Nato'ya yani yedi düvele karşı kazanılan bir zaferdi. Bu yönüyle bizim İstiklâl Savaşı'mıza benziyordu. Cezayir 1529 yılından 1830'daki Fransız işgaline kadar Osmanlı Devleti'nin yönetiminde kalmış, Müslüman bir devlet yönetiminde gayet rahat ve huzurlu bir dönem geçiren Cezayir halkı için çok çetin ve ıstırap dolu günler başlamıştı. 132 yıl gibi çok uzun bir süre devam edecek olan bu talihsiz dönem Müslüman Cezayir'liler için hiç unutulmayacak acı ve ıstırapların yaşandığı bir dönem olacaktı.
Fransızların "Müslümanlar dinlerinde serbest bırakılacaklar; yerliler hangi sınıftan olurlarsa olsunlar özgür olacaklar; dinlerine, mallarına, işlerine saygı gösterilecek" diyerek girdiği Cezayir de çok geçmeden camilere ve meydanlara Hıristiyan haçı ve Fransız bayrağı dikildi, Cezayirliler bu alametleri selamlamaya zorlandı.
Sömürge Valisi balo ve davetlere bir Cezayirlinin sırtında gidecek kadar alçaklaşmıştı.
İşgalciler Cezayir'in kuzeyindeki verimli toprakları ele geçirdiler. Cezayirli Müslümanlar dağlık ve çorak kesimlere ve çöle sürüldüler.
Fransızlar Cezayir''e 800 bin asker yığdı. Binlerce Cezayirli vatansever idam edildi, zindanlara atıldı. Binlercesi toplama kamplarında öldü, yüz binlercesi ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Dokuz milyonluk Cezayir nüfusunun 1.5 milyonu ortadan kaldırıldı. Cezayirli Müslümanlar için hayat çekilmez hale gelmişti. Tek yol vardı; Ya İstiklal ya ölüm.
20. yüzyılın başlarından itibaren, Fransız sömürgeciliğine hem İslamcı, hem milliyetçi, hem de solcu gruplardan örgütlü tepkiler gelmeye başladı. Bu üç kesim de Türkiye'deki Kemalist hareketi büyük ilgi ile izliyorlardı.
1930'lara gelindiğinde Cezayir'de bağımsızlık mücadelesi üç ana akım tarafından yürütülüyordu. Solcu Ahmet Messali Hac, milliyetçi Ferhat Abbas ve İslamcı Şeyh Abdülhamid Bin Badis'in temsil ettiği üç akımın da ortak paydası, Fransız sömürgeciliğine karşı olmalarıydı.
İkinci Dünya Savaşı arifesinde Fransa'da iktidara gelen Halk Cephesi adlı sol koalisyon Cezayir'e özgürlük vaat etmişti. Ancak Fransa Naziler tarafından işgal edilince bu vaadini yerine getiremedi.
Savaş Almanya'nın yenilgisiyle sonuçlanınca Cezayir'deki bağımsızlıkçı güçler tekrar Fransa'nın karşısında toplandılar. Savaşın bitmesinden bir hafta önce Fransızlar tarafından bilmem kaçıncı kez tutuklanmış olan Messali Hac'ın serbest bırakılması için 5 Mayıs 1945'te düzenlenen gösteriye 500 bin kişinin katılması üzerine Fransızlar iyice sertleşti.
Setif, Blida, Oran, Guelma şehirleri başta olmak üzere pek çok yerde katliam yaptılar. Kısaca "Setif Katliamı" denen bu olaylar sırasında Fransız kaynaklarına göre 1500, Cezayir kaynaklarına göre 10 bin Cezayirli öldürülmüştü.
1947'ye kadar legal yollardan bağımsızlık mücadelesi veren muhalifler bu tarihte Özel Örgüt dedikleri silahlı gücü oluşturdular. Fransa polisi örgütü dağıttı.
10 ve 24 Ekim 1954 tarihlerinde Kahire'de toplanan Cezayir Kongresi'nde bütün örgütlerin lağvedilerek yerine Ulusal Kurtuluş Cephesi (FLN) ve silahlı kanadı Ulusal Kurtuluş Ordusu'nun (ALN) kurulmasına karar verildi.
Bu tarihten sonra örgüt, hem Cezayir'deki diğer siyasal gruplarla hem Fransızlarla mücadele etti. Sabotajlar, direnişler, genel grev gibi değişik yöntemlerle sömürge yönetimini felç etti. Örgüt modern silahlara sahip değildi ama kısa sürede Cezayir'in genelinde etkili olmayı başardı.
Setif Katliamı sonrasında Messali Hac'ın örgütüne katılan Ahmed Ben Bella ve diğer önemli liderler Fransızlar tarafından sık sık tutuklandı, kimi öldürüldü, kimi yıllarca hapse atıldı. Bu dönemde 12 bin Cezayirli hayatını kaybetti.
Bu oylamadan sonra Cezayirlilerin bağımsızlık talepleri daha da şiddetlendi. Cezayir ve Fransa tam bir savaş alanına dönünce Fransa çareyi, De Gaulle'ü göreve çağırmakta buldu. 2 Haziran 1958'de, altı aylık bir dönem için kendisine sınırsız yetkiler verilmesi ve yeni bir anayasa yapılması kaydıyla "ulusun başına geçmeyi" kabul eden De Gaulle, Cezayir için "Bin Köy Projesi" adlı planını açıkladı. Ancak bu bir aldatmacaydı. Bu plan Cezayir'i modern bir sömürge haline getirmeyi amaçlıyordu.
Bu yıllarda Fransızların Cezayirlilere yaptığı sistematik işkenceleri dünya kamuoyu yine bir Fransız'dan, Fransa'nın Cezayir politikasını eleştirdiği için kendisi de bu işkencelerden nasibini alan gazeteci Henry Alleg'in Le Question (Sorgu) adlı kitabından öğrenmişti.
Kitap, Jean Paul Sartre'ın önsözü ile Fransa'da 1958'de yayımlanmış, Türkçeye 1959'da çevrilmişti.
Fransa 1960 yılında tam 360 bin askerle Cezayir'deki bağımsızlık savaşını en kanlı biçimde bastırmaya çalışıyordu. Milyonlarca insan evlerinden yurtlarından ayrılarak daha güvenli gördükleri bölgelere gitmiş, yüzbinlerce Cezayirli, Tunus ve Fas'a sığınmıştı. Sınır boylarında kurulan mülteci kamplarında yoksulluk ve açlık hüküm sürüyordu.
Bu dönemin gerçek bilançosu hâlâ bilinmiyor, ama 1982 yılında Fransa Parlamentosu'nda açıklanan bir resmî rapora göre 1954-1960 arasında 157 bin ANL askeri ve 187 ila 227 bin arasında sivil ölmüştü.
Cezayir kaynaklarına göre ölü sayısı 1,5 milyona yaklaşıyordu. Bağımsız kaynaklar ise 500 bin Cezayirlinin hayatını kaybettiğini söylüyordu. Bir milyondan fazla Cezayirli hapse girmiş, 2,5 milyona yakın Cezayirli de mülteci durumuna düşmüştü. En düşük rakam esas alındığında bile ortada korkunç bir katliam vardı.
Bunca kan döküldükten sonra De Gaulle Hükümeti pes etti ve Cezayir Geçici Hükümeti ile görüşme kararı aldı. Bu durum Fransız ordusunun içindeki aşırı milliyetçileri ve Cezayir'deki Avrupalı göçmenleri çok rahatsız etti.
Görüşmeler Temmuz 1961'de Batı Sahra Meselesi yüzünden kesilince Cezayir Ulusal Kurtuluş Cephesi ağustos sonunda Fransa'da eylemlere başladı. Fransız polisi de tavrını sertleştirdi. Cezayirli göçmenlerin yaşadığı mahalleler abluka altına alındı. Arama ve taramalarda insanlar kaybolmaya, Seine Nehri'nde kara derili insanların cesetleri görülmeye başladı.
Bütün bunlar dünya kamuoyunu ayağa kaldırdı. Asya-Afrika Grubu devletleri konuyu BM'ye taşıdı. 16 Kasım 1961'de 31 çekimser oya karşı 62 oyla kabul edilen tasarı, Fransa'yı Cezayir'in bağımsızlığını tanımaya ve hapiste tutulan kişilere adil davranmaya davet ediyordu.
Sonunda Fransa pes etti ve 20 Mayıs 1961'de Evian-les-Bains şehrinde Ulusal Kurtuluş Cephesi ile görüşmeler yeniden başladı.
De Gaulle'ün görüşmeler hakkında radyodan halka bilgi verdiği 5 Şubat 1962 günü Paris'te 25 bin polis elleri tetikte bekledi. Neyse ki korkulan faşist kalkışma olmadı ve nihayet 19 Mart 1962 günü saat 12:00'de taraflar 7,5 yıl süren bağımsızlık mücadelesinin resmen sona erdiğini açıklandı.
8 Nisan 1962'de De Gaulle'ün politikaları Fransa'da referanduma sunuldu ve 497 bine karşı 4.768 bin oyla kabul edildi. İşin ilginç yanı referandumda iki sorunun sorulmuş olmasıydı. Biri De Gaulle'ün Cezayir politikaları, diğeri De Gaulle'e olağanüstü yetkiler verilmesiydi. Sonuçta halk kanlı Cezayir sayfasını kapatmak için De Gaulle'e istediği yetkileri vermek zorunda kaldı.
Fransa otoriter Beşinci Cumhuriyet'e adımını atarken Cezayir'de 1 Temmuz 1962'de yapılan halkoylamasında 16.534 hayır oyuna karşılık 5.975.581 oyla Cezayir'in bağımsızlığı kabul edildi. Bağımsızlıkla birlikte Cezayirli liderlerin (Ben Bella, Ben Hedda, Huari Bumedyen) iktidar savaşı başladı. Ve nihayet Cezayir 8 Ekim 1962'de BM'ye üye oldu.
Örneğin 2000 yılında Le Question kitabının yazarı Henri Alleg'in öncülük ettiği 12 Fransız aydını Cezayir Savaşı boyunca Fransa tarafından yapılan işkencelerin kabul edilmesini ve kınanmasını isteyen bir bildiri yayımladı.
Örneğin 1955-1957 yılları arasında Cezayir'de görev yapan General Paul Aussaresses, 2001 yılında yayımladığı Services Speciaux Algérie 1955-1957 (Cezayir'de Özel Görevler 1955-1957) adlı kitabında Fransız ordusunun Cezayir'de işlediği korkunç suçları itiraf etti.
Tüm bunlara karşın Cezayirliler kurtuluş savaşını kazandı.
Böylece, Cezayir Arap dünyasında, hatta Afrika''da, bağımsızlığını gerçek bir kurtuluş savaşı sonucunda kazanmış olan ilk ve tek ülke oldu.
Tarihin en büyük insanlık ayıplarını işleyen Fransız sömürgecilere karşı verilen bu savaşta, Cezayirliler, Türk Kurtuluş Savaşı''nı örnek almışlardı.
Cezayir Kurtuluş Savaşı sırasında şehit olan Cezayirlilerin ceplerinden Türk Bayrağı ve Mustafa Kemal'in resimleri çıkmıştır.
Kaynak; AfrikaUlusal Kurtuluş Mücadeleleri, Prof. Dr. Türkkaya Ataöv, AÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi yayınları no.383.