Gördes Baklavaları
Bir Ramazanı ve Bayramı daha uğurladık. Allah hayırlısıyla yenisine kavuştursun. Son yirmi yıldır Manisa'da yaşamaktayım ancak mübarek Ramazan Ayı'nı mümkün olduğunca Gördes'te geçirmeye çalışırım. İzmir'de ikâmet eden ağabeyim de öyle. Her Ramazan doğup büyüdüğümüz ve birçok hatıralarla ve dostlarla dolu Gördes'te bulunmaya büyük özen gösteririz.
Ta çocukluk yıllarımızdan itibaren teravih namazlarımızı, mahalle camimiz Çamlı Camii' den başlayıp Gördes'in bütün camilerini dolaşarak ve birkaç kez de Eski Gördes'in ayakta kalan tek ecdat yadigarı eseri Pazar Camii'nde kılarak ihya etmeye çalışırız. Ancak işlerim sebebiyle bana büyük haz veren bu büyük zevkten bu yıl mahrum kaldım. Ramazan-ı Şerif'i Gördes'ten ve kadim dostlarımdan uzakta Manisa Cami'lerini dolaşarak biraz buruk idrak ettim.
Ramazan ayının son günleri annem telefonda;
- Oğlum, yarın baklava yapacağız.
- Anne, zor olmayacak mı? Kendini yormasaydın!
- Oğlum, komşularla beraber yapacağız, zor olmaz.
Yıllardan beri yaptığımız mutat konuşmalardandır bu konuşma. Gördes'imizin geleneğidir; bayrama bir hafta kala bayram hazırlıklarına başlanır. Baklavalar, kulaçlar yapılır, erişteler kesilir.
Konuşmamız devam ediyor:
- Oğlum, size de yapıyorum. Fıstıklı mı istersiniz, bademli mi?
- Anne, bize gerekmez. Fazla yorma kendini.
- Olur mu oğlum, bayram baklavasız olur mu?
- Bu bayram da olmayıversin, kadayıf ya da kalburabastı alıveririz çarşıdan.
- Yok oğlum, baklavasız bayram olmaz.
Evet, Gördes insanının vazgeçemediği güzel geleneklerinden biridir bayram baklavaları; bademli, cevizli, fıstıklı, susamlı. Kendine has tadıyla hiç kimsenin karşı duramadığı müstesna bir lezzettir. Gördes kadınının ince maharetinin, usta fırıncıların büyük bir itinayla pişirdikleri, nar gibi kızarmış, ağzınıza aldığınızda dağılıveren küçük gözenekleriyle dünyada bir eşi ve benzeri daha bulunmayan muhteşem bir tattır. Gaziantep Baklavası'nın bile lafı edilemez onun yanında.
Öyle ki; Yunan gelmiş kapıya dayanmış, Gördes insanı birçok değerli eşyasını düşmanın insafına terk etmek zorunda kaldığı halde iki gün sonra gelecek bayram için hazırladığı baklava tepsilerini koltuğuna almış düşmüş Demirci yollarına; her şeyden vazgeçerim ama canımdan, namusumdan ve baklavamdan asla.
Bayramdan bir gün önce büyük bir hasretle kucaklaşıyoruz Gördes'imizle. Çoluk çocuk, torun tombalak ana evindeyiz. Büyüklerimizin ellerini öpüp oturur oturmaz hemen Gördes Baklavası karşılıyor bizi.
- Bakın bakalım, nasıl olmuş baklavamız?
Hemen birer ikişer gözenek atıyoruz ağzımıza. Aman Allah'ım!.. Daha çiğnemeden eriyip gidiyor ağzımızda dişlerimize iş düşmeden. Boğazımız yanmıyor. Sanki yudum yudum şerbet içiyoruz. Tatlandırıcı, glikoz hiçbir katkı maddesi yok. Yağından, ununa ve şekerine kadar saf ve temiz. Ye yiyebildiğin kadar.
Bayram ziyaretlerine çıkıyoruz büyüklerimize. Hangi eve gitsek önce bir tabak Gördes Baklavası konuyor önümüze. Çekinmeden yiyoruz. Aynı lezzet aynı tat. Kimi fıstıklı, kimi cevizli, kimi bademli. Mümkün mü dışarılarda böyle rahat baklava yemek? Bir gözeneği dahi yerken düşünüyoruz. Acaba hangi yağ kullanılmış? Şeker mi, tatlandırıcı mı? Merdiven altı mı, merdiven üstü mü? Son yıllarda birçokları gibi ben de kendime yasakladım; baklava ve şuruplu tatlıları. Çünkü piyasa malûm. İnsan sağlığının değeri yok, daha fazla nasıl kazanırım hırsı aldı yürüdü. Şimdi daha iyi anlıyoruz; annelerimizi, büyükannelerimizi ve vazgeçemedikleri geleneklerimizi.
- Oğlum, ben öldükten sonra da sürdürün bu geleneğimizi, unutmayın, unutturmayın. Diye noktalıyor annem konuşmasını.